Ledün ilmi: Allah’ın nezdindeki ilim. İlahi sırlara ait ilim; Cenab-ı Hakk’ın bildiği, ancak dilediği peygamber ve velilerine öğrettiği ilim. Hızır Aleyhisselam’ a verilen ilim bu kabildendir. Bu ilmin ehli ise Enbiya-i İzam (Aleyhimüsselâm) ve Ehlûllah-ı Kiram Hazerâtıdır.
Nitekim Mevlâ Teâlâ Sûre-i Kehf’de Hızır Aleyhisselam için şöyle buyurmaktadır: “Ona kendi indimizden bir rahmet vermiştik. Ve ona nezdimizden bir ilim öğretmiştik.” (Âyet: 65) Ledün; kelimesi gibi zaman ve mekân zarfıdır. Yusuf Aleyhisselam’ın başından çok hadiseler geçti. Kuyuya atıldı, köle olarak satıldı, hapse girdi, senelerce orada kaldı. Ama sonunda Mısır meliki onu kendine halis kıldı. Melik ona ne demişti: dedi ki: Şüphesiz sen bizim yanımızda mevki emanet sahibisin.”[1] Melik, Hazreti Yusuf Aleyhisselam’ı nasıl hazinelerine amir yaptı, onu kendine yakın kıldı ise, Hazreti Allah da, Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimizi kendine mahsus kıldı, onu ilmi ledünnün sultanı etti, yani fuyuzatı ilâhiyenin depoları üzerine onu tayin etti. Mevlâ Teâlâ’ya en yakın insan odur.
Ledün deryasıdır bu ilmi a’lâ,
Anın çün has olup ahyara ifşa.
Bu yüksek ilim, ledün deryasıdır. Onun için Allah’ın hayırlı kullarına mahsûstur, ancak onlara ifşa edilir. Bu ilimden herkese yok. İlm-i a’lâ: En yüksek ilim. Ledün ilmi öyle bir deryadır ki, dünyanın bütün deryaları toplansa onun yanında bir damla olmaz.
Kehf Suresinde Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Habibim söyle eğer Rabbimin kelimelerini yazmak için bütün denizler mürekkep olsa muhakkak ki Rabbimin kelimeleri tükenmeden denizler tükenirdi. Velev ki bir o kadar daha yardımcı getirsek bile. ”[2]
Mevlâ’yı bilemedik. Biz gene biraz biliyoruz. Hiç bilmeyenler, Mevlâ’ya hepten düşman olanlar var. Onlar nefs-i emarelerinin kulları, boğazlarının, karınlarının kulları. Yesinler, içsinler, bilmem nereye gitsinler. Ya Rabbi! Ayıplamıyoruz ama bunu da böyle demesek anlamıyorlar, ne edelim!
Bu ilmin şeyhidir Mevlâ’yı Mevlâ,
Bu vehbîdir değildir kesbi asla
“Bu ilmin şeyhi Mevlâ Teâlâ’dır, başkası değildir. Bu ledün ilmi, Mevlâ tarafından hediye edilmiştir. Asla çalışmakla olmaz (ama çalışana verilir).”
Vehbî: Hibe ve hediye kabilindan olan, Allah vergisi. Çalışmakla kazanılmayıp Allah’ın lutfu ile olan.
Kesbî: Çalışmakla elde edilen.
Rasûlüllah Efendimiz bu hadis-i şerifte buyuruyor ki:
“Rabbim bana üç ilim öğretti. Bu üç ilimden biri var ki, bunu herkese duyurmamı emretti. (O Şeriat ilmidir.) İkinci bir ilim var ki, onu ifşa etmekten beni nehyetti. (Onu bilme kuvveti sadece bana verildi. Bu nübüvvet ilmidir.) Üçüncü ilim ise, onu ifşa etmekte beni muhayyer bıraktı; (Ehlini bulursan duyur, bulmazsan duyurma, buyurdu. Bu üçüncü ilim Tarikat ilmidir.)”[3]
Üstadımız Hacı Ali Haydar Efendi Hazretleri (Kuddise Sırruhu) burada kendi Risâle-i Kudsiyye’sinin kenarına şu hadis-i şerifi yazmıştır;
Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) şöyle buyurdu: “Ben Rasûlüllah’dan iki kap doldurdum. Onlardan birini (Şeriat ilmini) yaydım, diğerine gelince eğer ben onu yaysam şu boynum kesilirdi.
|