Kuran-ı Kerim'de Ruh Ölümü
Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Nasıl öleceğinizi, ölümün nasıl bir şey olduğunu, ölürken neler olacağını hiç düşündünüz mü?
Şimdiye dek, önce ölüp sonra da dirilerek insanlar arasına dönen ve neler görüp, neler hissettiğini anlatan hiç kimse olmamıştır. Bu nedenle ölümün nasıl bir şey olduğunu, bir insanın ölüm anında neler hissettiğini bilmemize teknik olarak imkan yoktur.
Ancak insana hayatını veren ve zamanı gelince de geri alan Allah, ölümün nasıl gerçekleştiğini Kitabında bizlere bildirmiştir. Bu nedenle, ölümün nasıl gerçekleştiğini, ölmekte olan bir insanın gerçekte neler yaşayıp, neler hissettiğini ancak Kuran'dan öğrenebiliriz.
Kuran'a baktığımızda ise oldukça ilginç bir gerçekle karşılaşırız. Çünkü Kuran'da haber verilen ve tarif edilen ölüm, "tıbbi ölüm"den, yani diğer insanlar tarafından gözlemelenen ölümden çok farklıdır.
Öncelikle, bazı ayetler de ölüm anında, ölecek kişi tarafından görülen, fakat diğer insanlar tarafından gözlemlenemeyen olaylar yaşandığı bize haber verilir. Vakıa Suresi'nde şöyle buyrulmaktadır:
Hele can boğaza gelip dayandığında, Ki o sırada siz (sadece) bakıp, durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz. (Vakıa Suresi, 83-85)
Bir başka ayette de, bu "gözlemlenemeyen olaylar"ın inkarcılar için bir zorluk anı olduğundan şöyle bahsedilir:
Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; Allah bunlarla, ancak onları dünyada azablandırmak ve canlarının onlar inkar içindeyken zorluk içinde çıkmasını istiyor. (Tevbe Suresi, 85)
Buna karşın, müminlerin ölümü ise "güzellikle" olur:
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (Nahl Suresi, 32)
İşte bu ayetlerde bize ölüm hakkındaki çok önemli ve değişmez bir gerçekler haber verilir: Ölüm anında, ölen kişinin yaşadıkları ile dışarıda onu izleyen kişilerin gördükleri şeyler çok farklıdır. Örneğin bir insan hayatı boyunca iflah olmamış azılı bir inkarcı olmasına karşın, dışarıdan, uykusu sırasında "rahat" bir ölümle ölmüş gibi algılanabilir. Oysa o anda başka bir boyuta geçen ruhu, büyük acılar içinde ölümü tadmaktadır. Ya da tam tersine, acı çektiği sanılan bir müminin ruhu, ayette de bildirildiği gibi bedeninden, melekler tarafından "güzellikle" ayrılır.
Kısaca, "bedenin tıbbi ölümü" ile, Kuran'da tarif edilen ölüm gerçekte çok farklı olaylardır.
İşte "tadılan" bu gerçek ölüm, az önce belirttiğimiz gibi inkarcılar için büyük bir azap, müminler içinse büyük bir nimet ve güzelliktir. İnkarcıların canlarının "zorluk" içinde çıktığını Kuran'dan biliyoruz. Ayetler de bu "zorluk" ayrıntılı olarak tarif edilir.
- Ölüm anında inkarcının sırtına ve yüzüne vurularak canının alınması:
Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ı gazablandıran şeye uydular ve O'nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar; bundan dolayı (Allah,) amellerini boşa çıkardı. (Muhammed Suresi, 27-28)
- Ölümün şiddetli sarsıntıları ve meleklerin inkarcıya ölüm anında, ebedi azaplarını müjdelemeleri:
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin. Bu, ellerinizin önceden takdim ettiği işler yüzündendir. Yoksa şüphesiz Allah kullara zulmedici değildir. (Enfal Suresi, 50-51)
Ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi, inkar eden bir kişinin ölümü kendisi için büyük bir azaptır. Dışarıdaki yakınları onun rahat yatağında huzurlu bir şekilde öldüğünü sanırlarken o, gerçekte, maddi ve manevi çok büyük bir azabın içine girmiştir. Ölüm melekleri, acı vererek ve aşağılayarak onun canını bedeninden çıkarırlar. Kuran'da, bu melekler, kafirlerin canlarını bedenlerinden, "ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlar" (Naziat Suresi, 1) olarak tarif edilirler.
Başka ayetlerde şöyle buyrulmaktadır: Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman, "Son müdahaleyi yapacak kim" denir. Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. (Kıyamet Suresi, 26-28)
İşte inkarcı, artık hayatı boyunca inkar etmiş olduğu o büyük gerçekle yüzyüzedir. Ölümle birlikte, yaşamı boyunca işlediği büyük suçun, inkarının cezasını çekmeye başlayacaktır. Meleklerin sırtına vura vura, canını en derinden sökerek almaları, kendisini bekleyen sonsuz azabın yalnızca çok hafif bir başlangıcıdır.
Bunun aksine, ölüm, mümin için büyük bir mutluluk ve neşenin başlangıcıdır. Ruhu en derinden acıyla sökülen kafirin aksine müminin ruhu, "yumuşacık çekip alanlar" tarafından (Naziat Suresi, 2), "güzellikle" ve "selamla" (Nahl Suresi, 32), adeta uykuda ruhun acısızca bedenden ayrılıp farklı bir boyuta geçmesi gibi (Zümer Suresi, 42) alınır.
Ölümün gerçeği işte budur. Dışardaki insanlar, yalnızca tıbbi ölümü bilirler; hayati fonskiyonları sona ermek üzere olan bir beden görürler. Ölen kimseyi seyredenler, ne onun yüzüne ve sırtına vurulduğunu, ne ayaklarının dolaştığını, ne de canının köprücük kemiğine dayandığını görürler. Bu görüntü ve hislerle yalnızca ölen kişinin ruhu muhatap olur. Oysa gerçek ölüm, dışarıda insanların göremeyeceği bir boyutta ölen kişi tarafından bütün yönleriyle "tadılmakta"dır. Bir başka deyişle, ölüm sırasında yaşanan olay, bir "boyut değişikliği"dir.
Buraya kadar incelediğimiz ayetlerden anlaşılan gerçekleri kısa maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz: Mümin de kafir de, ecelleri gelince ne bir saat ertelenir ne de bir saat öne alınırlar. Her nerede olurlarsa olsunlar vakitleri gelince ölüm onları bulur. Dışarıdan seyredenler fark etmese de, ölüm anı gelen bir kişi çok farklı olaylar yaşamaya başlar.
MÜMİNİN ÖLÜMÜ:
- Kaçınılmaz olduğunu bildiği ve yaşamı süresince hazırlık yaptığı ölümle karşılaşır.
- Canını almaya gelen melekler ona selam verip, onu cennetle müjdelerler.
- Melekler güzellikle canını alırlar.
- Ruhu bedeninden yumuşakça çekilip alınır.
- Arkasından gelecek müminleri müjdelemek, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve müminler için bir korku ve üzüntü olmadığını haber vermek ister. Ama buna izin verilmez.
İNKARCININ ÖLÜMÜ:
- Hayatı boyunca kendisinden kaçıp durduğu ölümle buluşur.
- Ölümü şiddetli sarsıntılar içinde olur.
- Melekler, ellerini ona doğru uzatır ve onu alçaltıcı ve yakıcı bir azapla müjdelerler.
- Melekler, yüzüne ve sırtına vura vura canını alırlar.
- Ruhu en derinden acıyla sökülür.
- Ruhu köprücük kemiklerine kadar çekilir ve son müdahale yapılır.
- Canı o inkar içindeyken zorluk içinde çıkar.
- Ölümle yüzyüze geldiği andaki imanı ve tevbesi kabul edilmez.
-Gerçeği görmenin verdiği büyük pişmanlık içinde Allah'tan kendisini dünyaya geri çevirmesini ve kaybettiği ömrünü telafi etmeyi talep eder. Ama şansını kaybetmiştir. Bu isteği kabul edilmez.
Dışarıdaki insanların gördüğü "tıbbi ölüm"ün de insana ders veren çok önemli bir yönü vardır. Tıbbi ölümün insan bedenini yok edişi, insana çok önemli bazı gerçekleri kavrama fırsatı verir. Bu nedenle, gerçek ölümün ardından söz konusu tıbbi ölüme de değinmek, hepimizin bedenini bekleyen mezar hakkında biraz düşünmek gerekir
Alıntı .
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|