Derdimiz Çok Haberimiz Yok
Cenâb-ı Hakk, İnsanı Her Bakımdan Üstün Yaratmıştır. Yarattıkları İçerisinde En Kıymetlisi, Düşüneni ve Başka Her Şeyin Kendisi İçin Yaratılmış Olanı...
Bu Dünyâ Meydanına İmtihân İçin Gönderilmiş Olan İnsan, Peygamberlere Komşu Olacak Derecede Yücelebilir. Aynı İnsan, Hayvanlardan Daha Aşağılara Kadar Düşebilir, Hattâ Şeytânlaşabilir.
Yücelmek İçin Aklı, Rûhu ve Bunlara Yol Gösteren, Işık Tutan Vahyi Dinlemek Gerekiyor. Düşmek İçinse, Nefsi, Şeytânı İzlemek Yeterli Oluyor. Ancak Yücelip Yükselmek ve Meleklerden Bile Daha Değerli Hâle Gelmek Zor İştir.
Çalışma İster, Emek İster, Çile İster... Kendini, Nefsini ve Şeytânı Aşmak, Rûhun Zevklerine, Kalbin Hazlarına, Mânevîyatın Saadetlerine Râzı Olmak Gerekir. İnsan Ancak Böyle İnsan Olur, Hattâ Sultân Olur.
Benliğini Aşan, Yoklukta Varlığı, Tevazuda İzzeti Bulan Bir Kuldur Gerçek İnsan. Benlikten Kurtulamayan, Bencillikten Zevk Alan, Dâima Nefsinin İzzeti Peşinde Olan İnsansa Sadece Görünüşte, Şekilde, Biçimde İnsandır; Özde, Gerçekte, İç Dünyâsında İnsanlıktan Eser Kalmamıştır.
Bediüzzaman Hazretlerinin Deyimiyle Böyleleri Dış İçe, İç Dışa Çevrilseler, İnsan Değil Hayvan Suretlerinde Görüneceklerdi Ama “Belhüm Adal” Sırrınca “Hayvandan Daha Aşağı” Fıtrat Dışı Bir Mahlûk Suretinde Olacaklardı.
Hilkaten Hayvan Olanlar, Binbir Hikmetle Bu Dünyâda Bir Görevi Yapmak Üzere Yaratılmış Kimselerdir. Sahiplerini, Mâliklerini, Yaratıcılarını Unutmadan, Yaratılış Çizgisinden Sapmadan Fıtrat İstikâmetinde Yaşayıp Gitmektedirler.
Ancak Allah’ın Kulu Olmak Yerine Nefsinin Köleliğini Tercih Edenler, İsyânkârlardır. Yaratıcılarına Başkaldırmış Olan Bu Varlıklar, Bütün Kâinatla İrtibâtlarını Koparmış, Yalnız Başlarına Kalmış ve En Çok Zararı da Kendilerine Vermiş Olan Zavallılardır.
Bunların İşleri Anarşidir, Terördür, Kindir, Kandır. Başkaca Bir İşe Yaramazlar. Zamanla Zehirlenmekten Zevk Alır Hâle Gelirler ve Şeytânın Ücretsiz Askeri Olurlar. Bunların Yüzünden Şeytân Günümüzde Bolca İstirâhat Etmektedir. Çünkü Bunlar, Şeytânın Batırma, Saptırma, Fıtratına Ters Düşürme İşinin Taşeronlarıdır ya da Şeytânın Görünen Temsilcileri!
Oysaki Şeytân, Rabbimizin Bizi Tekâmül Ettirmek İçin Önümüze Koyduğu Bir Engeldir Ama Gerekli Donanıma Sahip Olduğumuz Vakit, Kolayca Atlayıp Geçebileceğimiz Bir Antrenman Engeli... Rûhî Yapımızı ve Mânevî Dokumuzu Geliştirebileceğimiz, Güçlendirebileceğimiz Bir Mânia... Askerin Eğitim Alanında Önüne Konulan Engeller, Çukurlar, İpler, Merdivenler Gibi.
Bunlar Askeri Beden Olarak Geliştirmek, Savaşa Hazırlamak ve Daha Sıhhatli Olmalarını Sağlamak İçin Değil midir? Şeytân da İç Dünyâmızı Geliştirmek, Kötülüklere Karşı Mücadeleye Hazırlamak ve Rûhî Sağlığımızı Korumak Maksadıyla Önümüze Konulan Bir İmtihân Engelidir.
Nefs de İçimize Konmuş Bir Kötülük Odağıdır. O da Takılıp Kalınacak Bir Tuzak Değil, Aşılıp Gerilecek Bir Engeldir. Nasıl ki Mikroplara Karşı Beden Direncini Artırmak İçin Aşılar Yapılıyor, Yani Bir Miktar Mikrop Veriliyorsa, Aynen Onun Gibi.
Nefs de Rûhumuzun Kötülüğü Tanıması ve Ona Karşı Her Dâim Mücadeleye Hazır Olması İçin Benliğimize Konulmuştur. Nefse Takılıp da Onun Esiri Olan İnsan, Vücûduna Aşı Olarak Verilen Mikroplara Yenik Düşen Zayıf, Zavallı ve Âciz İnsan Gibidir.
Böyle Biri Aşağıların Aşağısına Düşer. Ancak Nefs Engeline Takılmayan, İblisin Tuzaklarına Düşmeyen Bir İnsan ise Yücelerin Yücesine Erişir, Varlığını Ebedî Bir Saadet Yurdunda Ölümsüzleştirir. Bu, Allah’ın Apaçık Bir Vâ’didir.
Böyleyken İnsan, Niçin Şeytâna Takılır Kalır, Nefsin Engellemesine Karşı Koyamaz? Çünkü Şeytânın İşi Bozmaktır, Tahriptir, İmhadır.
Tahripse Çok Kolaydır. Nefsin Çağırdığı Kötülükler ise Dış Yüzleriyle Çok Makyajlı, Süslü ve Câzibelidir. Dışları Süs, İçleri Pis Olan Bir Ânlık Lezzetlere Çoğu Zaman Ânlık Gâfletlerle, Bâzen de Dalâletten Gelen Gönüllü İtaâtlerle Düşer İnsanoğlu.
İnsan Acelecidir, Hemen Gelen Gâyr-î Meşrû Lezzetlere Tamah Eder. Sonradan Gelecek Olan Günâhın Acılarını Düşünmez. Rûhun Lezzetlerine Ulaşmak Bilgi İster, Arınma İster, Sabır İster. Hâlbuki Bedenin Gelip Geçici Olan Hayvanî Lezzetlerini Tatmak İçin Hiçbir Çaba ve Çileye İhtiyaç Yoktur.
Ne Var ki Çok Defa İblisin Galibiyeti, Rûhun Hakîki Gıdasını Bulamamasından Kaynaklanır. Aç Kalan İnsanın Leş Bile Yiyebilmesi Gibi, Rûh da Allah İnancının Lezzetiyle Doyurulup Tatmin Edilmezse, Kötülük Odaklarına Yönelebilir, Onları İlâhlaştırabilir. Kısacası Şerrin Emrine Girebilir. Gönül Boşluk Kabûl Etmez Orada ya Allah Olacaktır ya da O’nun Karşıtları!
Allah Bir Gönülde Gerçekten Tecelli Etmiş, İnancın Nûruyla Orasını Aydınlatmışsa, Yani Hakîki Bir Kul Olmuşsa, Şeytânın O Gönülde Yapacak İşi Kalmamış Demektir. Elbette Allah’ın Sarsılmaz Bir İnançla Gönüllerde Tecelli Etmesi İlimle, İrfanla, Derin Kavrayışlarla Mümkün Olacaktır. Îmân Hem Köklü, Ciddi ve Devamlı Çabalarla Güçlü Tutulacak, Hem de Ömür Boyu Aynı İtina ile Desteklenecektir. Çünkü Nefsin Ortadan Kalkması, Şeytânın Kesin Olarak Ümidini Yitirmesi İmkânsızdır. Her Dâim Bir Açık Kapı Bulmanın Dikkatiyle Bekler ve Tuzağına Düşürmek İçin Pusudadır.
İnsanın İç Dünyâsı Bomboş Bırakılırsa, Gerçek Anlamda Allah İnancına Geçit Verilmezse, Bu Defa Yüce Yaratıcının Yerine Kötülük Odağı Olan Şeytân Gelip Kurulmaktadır. Böyle Bir Durum Şeytânın Bile Beklemediği Bir Vâziyettir.
Çünkü Onun Temel İşi İnsanı Saptırmak, Gâflete Atmak ve Günâh Çukurlarına Düşürmektir Fakât Kendisinin İlâh Bilinmesi, Kutsanması, Yaratıcının Yerine Konulması, Muhakkak ki Şeytânı da Şaşırtan, Akıl Almaz Bir Tersliktir. Ancak Bu Durum da Gösteriyor ki, İnsan İnanca Muhtaçtır. Bir Gönül, Allah’a Mecburdur.
Eğer İyiliğin, Güzelliğin, Doğruluğun Kaynağı Olan Rabbini Bulamaz, O’na Kul Olamaz ve Yoluna Gidemezse, Bunalıyor. Bu Boşluktan Akla Hayâle Gelmez Kötülükler Fışkırıyor.
Sürülmeyen, Bakılmayan ve Uzun Yıllar Boş Bırakılan Tarlanın Gereksiz, Hattâ Zararlı Bitkilerle Dolması Gibi. Yıllarca Boş Bırakılan, Bakılmayan, Temizlenmeyen Evin Kendi Kendine Kir, Pas ve Çürümeye Marûz Kalması Gibi. Gönül Evi ve Rûh Tarlası da, Yaratılış Amacından Uzaklaşarak Bozuluyor, Kirleniyor, Çürüyor ve Orada Hiç Olmaması Gerekenler Oluyor. Zirâ Gönül Boşluk Kabûl Etmez.
Boş Bırakılmış Rûhların Karanlıklarında Yalnız Kalamayarak Şeytâna Tutunan ve Onun Hoşlandığı Şerleri İşleyen Gençler Ne Kadar Suçludurlar?
Onların Gönül Boşluklarını Oluşturanlar, Şeytâna ve Nefse Karşı Savunmasız Kalmalarına Sebep Olanlardır Asıl Suçlular.
Kimdir Bunlar? Anne Babadır, Eğitim Veremeyen Sistemdir, İrtica Mirtica Yaygarasıyla Sapla Samanı Birbirine Karıştırarak, İnsanları İnanç Odaklarından Uzaklaştıran Basın Yayın Dünyâsıdır, Kötü Arkadaşlardır, Nefsânî Arzuları, İnsanın Tâbiî ve Zarurî İhtiyaçları Gibi Gösteren ve Bunların Tatmininde de Hiçbir Ölçü, Kural ve Sınırlama Tanımayan Çağdaş (!) Sapıklıklardır.
Ancak Hep Başkalarını Suçlamamak Gerekir. Bütün Bu Şeytânın İşini Kolaylaştırmalar, Hep Müslümanların Gevşekliğinden İleri Geliyor. İnanç Zayıflığından, Bilgisizlikten ya da İrâde Gevşekliğinden Yararlanıyor Şeytân.
Şeytânın Yolunu Açan ve Manevra Alanını Genişleten Çok Önemli Bir Sebep de, Allah’tan Çok Şeytâna Uyan Din Mensûplarının Davranışlarıdır. Özellikle de Müslümanların İnandıkları Gibi Yaşamamaları, Bâtıl ve Asılsız İnançların Peşinde Yuvarlanmaları, Şeytânın İşini Kolaylaştırmaktadır. Çünkü Bu Suretle Gönüllerde Fay Hatları Oluşuyor, İç Dünyâlarda Menfi Enerji Kaynağı Zehirli Gazlar Birikiyor. Şeytân da Bunları Nefs İşbirliğiyle Kolay Tetikliyor, Ateşliyor, Patlatıyor.
Bu Sebepledir ki, Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimiz, “Rabbim, Beni Bir Ân Bile Nefsimin Eline Bırakma...” Diye Yakarmıştır.
Biz Müslümanlar Günün Kaç Saatinde Nefsimizin, Kaç Saatinde Rabbimizin Emrindeyiz? Günlük Hayatımızda Yaptıklarımızın Yüzde Kaçı Mevlâ’mızın Rızâsına, Yüzde Kaçı Şeytânın İsteğine Uygun Durumdadır?
Her Müslüman, Mutlaka, Şeytânın İşine Yarayacak Neler Yapıyorum Diye Düşünmelidir. Eğer Bizim Hayatımızdaki İnanç ve Ahlâk Boşlukları Olmasaydı, Şeytâna Tapanlar Ortaya Çıkar mıydı?
Eğer Mü’minler Gerçekten Emredilen Güzel Ahlâkı Pırıl-Pırıl, Tertemiz Yaşasalardı, İslâm Toplumunda Bâtıl Düşünceler, Kan, Kin, Şeytâncılık Yaşanır mıydı?
__________________
Ne senle yaşanıyor
Ne de sensiz oluyor
Şu garip bomboş dünyada..
|