inkarcılar, Rahman ismini hiç sevmiyorlardı
İnkarcılar, Rahman ismini hiç sevmiyorlardı.
Biliyorlardı ki merhametli olan müdahale eder, merhametli olan merhamet ettiği kişinin her işine koşar, onu gözetmek ister, üzerine titrer. Onlar, hayatlarına karışan, müdahale eden bir yaratıcı istemiyorlardı.
Rahman olan bir Allah'ı kabul ederlerse işin nereye varacağını çok iyi biliyorlardı. O yüzden Rahman ismini duyunca öfkeleniyor, deliye dönüyorlardı. En üst perdeden itiraz ediyorlardı. Sırf bu yüzden Hudeybiye'de antlaşma metnindeki Bismillahirrahmanirrahim'e karşı çıktılar...
Bu zamanın inkarcıları, dalalette boğulanları, kendini bilmezleri de aynen böyle değil mi?
Hayatlarına karışan, müdahil olan bir Allah'a inanmak istemiyorlar. Elma yaratan, armut yaratan, rüzgar estiren bir yaratıcıyla asla sorunları yok. Ama Rahman olan, yâni hayatın her alanına müdahil olan, ne yiyip ne içtiklerine, ne giydiklerine karışan bir Allah'a hep mesafeliler, öfkeliler.
Sosyal hayata dair bir konuda "Allah böyle emrediyor" deyince yüzlerinin rengi değişiyor, burun kıvırıyor, en üst perdeden laf kalabalığına kaçıyor ve bir sürü "ama" ekliyorlar cümlelerinin başına...
Rahman bize merhamet etmeseydi, biz doğru ile yanlışın arasını nasıl ayrırdık. O, hayatlarımıza müdahil olmasaydı nasıl temiz kalabilirdik. Nasıl şükrederdik bu muhteşem varoluş nimetine.
Furkan sûresi, 60. ayet:
“O müşriklere ‘Rahman’a secde edin!’ denildiğinde, ‘Rahman da ne imiş! Bize emrediyorsun diye secde mi edeceğiz?’ dediler ve bu dâvet onları imandan büsbütün uzaklaştırdı.”
|