Ruh çağırma
Fal baktırma gibi bir başka merak da halk arasında ruh çağırma denilen deneyimlerdir. En basiti, aramızda bu konuda yetenekleri olan birisi var denildiğinde büyük bir kartona alfabe harfleri dairesel şekilde yazılır, dairenin ortasına bir fincan konur, masa etrafında oturanlar işaret parmakları ile fincana dokunur, medyum yetenekleri olduğu iddia edilen kişi dua eder ya da bir şeyler söyler sonra fincan hareket eder, harfler üzerinde gezinir böylece ruhla temas başlar.
Olanlar gerçek de olabilir, olmayabilir de. Medyum yeteneği olduğu iddia edilen ve/veya oradakiler bunu dalga geçmek için yapmış olabilirler. Ortada aldatmaca, eğlence, sahtekarlık da olabilir. Ama bu yanlış ve kötü örnekler öteki alemle temasa geçilebileceği gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Öteki alemle temas olabilir ama öyle kolay bir iş ve herkesin harcı değildir. Aracı, aracılar gerekir. Bu aracılara medyum denilmektedir. Öteki alemle temas çeşitli yollarla mümkün olabilmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz fincan gezdirme, medyumu hipnotize edip transa geçirerek yani etki almaya uygun hale getirerek, medyumun kendiliğinden transa geçerek duru görü, duru işiti yollarıyla yani beş duyunun dışında eşyaları, düşünceleri görmesi duyması, kendi iradesi dışında kalemle yazı yazması, masa etrafında oturup ellerin masa kenarına konulması, masa darbelerinin mors alfabesiyle sayılması gibi.
Spiritüalizme göre medyumlar bedensiz varlıklarla telepatik temasa geçme gibi özel yeteneklere sahip kimselerdir. Aktardıkları bilgiler bağlantı kurdukları bedensiz varlıkların verdikleri bilgilerle sınırlıdır. Yani medyum adı üstünde aracıdır.
Bedensiz varlıklar da sonuçta sizler, bizler gibi varlıklardır, tek farkları maddi bedene sahip olmamalarıdır. Bilge olmayanlar en azından bulundukları yeri tarif edebilirler. Kimileri bilgi açısından bizden geri olabilir kimileri ileri. İnsanın bilinmeyen hakkındaki bilgileri ne mertebedeyse bedensiz varlıkların ki de o mertebededir. Kimi insanlar nasıl diğerlerinden fazla biliyorlarsa bedensiz varlıkların bazıları hem başka bedensiz hem de bedenli varlıklardan daha fazla şey bilebilirler. Hepsi bu kadar. Bunun derecesini bizler idrak edemeyiz, yani medyumun bedensiz varlıklardan aldığı ve bize aktardığı bilgilerin doğruluğunu, eksikliğini kesin olarak bilmemiz mümkün değildir. Bunu sadece Allah bilir.
“Göklerde ve yerde, Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilmez…” Neml 65
Kur’an ayeti yukarıda anlatıklarımızı kasdetmektedir. Spiritüel kanallarla elde edilen bilgilere körü körüne inanmamak, bağlanmak yerine aklımızı kullanarak bunları süzgeçten geçirmeliyiz. Bunlarla eksik inanç boşluklarımızı tamamlayabiliriz.
İslam çevreleri öteki alemle temas olabileceğini kabul ederler. Ancak onlara göre ruh çağırma seanslarında gelenler ruh değil cindir. Ve kızgınlıkla sorarlar “Ruh gelir mi?” Bu onların beylik argümanlarıdır. Halbuki bilmezler ki modern spiritüalizmde bağlantı kurulana ruh değil “bedensiz varlık” denir. Bedensiz varlığın adı, niteliği önemli değildir. Verdiği bilginin kalitesine bakılır. Kendisine bir ad vermişse bu takma addır, yani yeni neslin dediği gibi “nick”-“nick name”, eski deyimle “müstear isim”. Örneğin bir varlık gelse kendine Atatürk dese neo-spiritüalizmde o onun takma adı olarak kabul edilir, hiçbir zaman Atatürk olarak kabul görmez. Zaten neo-spiritüalistler böyle eğlence olsun, laf olsun diye celse, seans da yapmaz ve belirgin, tanınmış kişilerle bağlantı aramazlar.
Altın yumurtlayan tavuk olan dinci sektörü tarikatlar, cemaatler, falancılar, filancılar, hacısı, hocası, hocaefendisi, şeyhi, duahanı, imamı, müezzini, vaizi kısaca İslam’da yeri olmayan ruhban sınıfının öteki alemle irtibata şiddetle karşı çıkmaları, “ruh gelir mi? gelenler cindir” demelerinin nedeni bu kaymaklı sektörü ellerinden kaçırmak istememeleridir. Zira araştırmalar ve ruhsal yollarla alınan bilgiler reenkarnasyonun varlığını ortaya koymakta ve dinin amaç değil araç olduğunu kanıtlamaktadır.
Din adamlarının hepsi böyle değildir elbette. Bundan 40 yıl önce Konya’da mahallelinin “Uyur Hoca” adını verdiği bir din adamıyla sohbet etmiştim. Adam inanılmazdı. Hiç beklemediğim bir kişiyle karşılaşmıştım. Koyu dindar, 5 vakit namazında, hacı olmasına karşın spiritüalizme ve reenkarnasyona inanıyordu. Bedri Ruhselman’ın kitaplarını okumuştu. Bu işlerin nosyonu hakkında ondan çok şey öğrendim.
Genelde arkadaş, eş-dost toplantılarında ölmüş akrabalar çağrılır. Onlar bazen öyle şeyler söyler ki bunu sadece seansta hazır bulunan bir yakını bilmektedir. Bu durumda gelen varlık gerçekten de o mudur?
Olabilir de olmayabilir de. Zira o bedensiz varlık bir şekilde seansta bulunanların geçmişini zamanda geriye seyahat ederek görmekte ve bunları anlatmakta da olabilir. Ruhçu dergilerde okuduklarıma ve katılan bir tanıdık ağabeyimiz rahmetli Bülent Veziroğlu beyin anlattığına göre bundan yıllar önce İstanbul Eminönü Öğrenci Lokalinde yapılan bir seansta Amerikalı medyum Reinhardt transa geçtikten sonra seansa katılan hazirundaki bazı kişilerin ölmüş yakınları daha önce salona bir direk üzerine yerleştirilen iki tarafı açık konik bir boru aracılığıyla sırayla salondaki yakınlarıyla konuşmuşlar ve seansa katılanların bazıları konuşmaların etkisinde kalarak baygınlık geçirmişlerdir.
Ruhlar görünür mü, fotoğrafları çekilebilir mi, ses çıkarabilirler mi, sesleri kaydedilebilir mi, geldikleri zaman etraftaki eşyaları oynatabilirler mi, hayaletler, tekinsiz evler var mıdır?
Bunlar son derece ekstrem yani olağanüstü olaylardır. Meydana gelmeleri çok zordur, ancak olmuştur ve olmaktadırlar. Maddi alemin ötesinde başka bir alemin varlığını göstermeleri bakımından bizlere yarar sağlarlar. Bedensiz varlıklar maddi boyutta olmayıp maddi güçlere sahip değillerdir. Görünmeleri, ses çıkarmaları, gürültü yapmaları olağanüstü olaylar sınıfına girer.
Ruhçuluk tarikatmıdır?
Ruhçuluğa inananlar gözlemleri gereği Allah’a da inanırlar. Yine gözlemleri gereği bağnaz değildirler ve olmaları da mümkün değildir. Laik devlet taraftarıdırlar. Ruhçular her dinden, hatta dinsiz de olabilirler. Dünyaya bakış açıları değişik olabilmekte bu da inançlarını bilinen kalıplardan farklı kılabilmektedir. Bir araya geldikleri dernek ya da topluluklar bu nedenlerle dışardan tarikat olarak görülebilmek ve nitelendirilebilmektedir.
Bu dernek ve topluluklar tanınmış kişileri barındırıyorsa medya tarafından sosyete tarikatı olarak nitelendirilmektedir. Örneğin bir zamanlar Cenk Koray, Rüçhan Çamay, Neco, Gönül Akkor gibi ünlülerin de katıldığı merhum Refet Kayserilioğlu’nun başkanlığındaki Dünya Sevgi Birliği gibi. CHP milletvekili Nur Serter de eskiden buraya üye olduğu gerekçesiyle eleştirilmişti. Ancak böyle konulardan bihaber olanlar bu eleştirileri yaparken Dünya Sevgi Birliği ile Vedia Bülent Çorak’ın Dünya Kardeşlik Birliği ile karıştırmışlardı.
Normalde ruhçuluk kesinlikle tarikat değildir. Liderlerine olağanüstü payeler verenler tarikatleşme yolundadırlar diyebiliriz. Elbette hangi dernek ve topluluğun içine girmeden tam olarak ne olduğunu anlamayız. Ancak dinci çevrelerin bunları kendilerine düşman olarak gördükleri ve bu yüzden karaladıkları da unutulmamalı.
Sonuç
Maddi alemin dışında bir alem vardır ve varlığı zor da olsa bazen belli olmaktadır. Öteki alemle irtibat eğlence olsun diye ve bilinçsiz yapılmamalıdır. Yönetici çok deneyimli olmalıdır. Bazı “obsesyon” tehlikeleri de vardır.
Bu konularla ilgilenilecekse güvenilir bir medyum şarttır. Eğer gerçekten irtibata geçme olduysa irtibata geçen varlığın bedensiz bir varlık olduğu unutulmamalıdır. Ne olduğu adı, sanı önemli değildir, verdiği ad sanı kesin doğru olarak kabul edilmemeli, verdiği ad takma ad olarak kabul edilmelidir. Verdikleri bilgilerin kalitesine bakılmalı. Öteki alemden geldi diye verilen bilgilere körü körüne inanılmamalıdır. Kuşkucu olunmalı, akıl yürütülmelidir. Bu konudaki literatürü dikkatlice okumakta yararlı olur.
Her ne kadar başlığı dikkat çekmek için öyle attıysak da Neo-spiritüalizmde “ruh çağırma” diye bir terim yoktur. Ruhsal inceleme ve araştırma vardır. Doğru şekilde yapılırsa insanlara yarar sağlar. Spiritizma nasıl artık çağın gerisinde kaldıysa ruh çağırma deyimi de öyle olmuştur.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|