Kuran’da 18 bin alem var denmiş. Yunus Emre Hz. Diyor ki:
18 bin alemi gördüm bir dağ içinde.
Kendi vücudunu görmüş. Dağ, vücut. Başka bir aşık da ( Hacı Bayram Veli):
18 bin alemi gördüm iki direk-bacakları-üstünde demiş.
Şimdi burda bir ince nokta var. Onsekiz bin alemi karıştırmayalım, bu kürrei arz teferruatı ile, Allah bu mahlukatını bizim için mi yaratmış, bizi onlar için mi yaratmış? ‘’ Ben her şeyi sizin için yarattım, sizi de kendim için yarattım’’ diyor. İş, o ikinciye gelebilmekte, inşallah. ‘’ 18 bin alemi sizin için yarattım, sizi de kendim için yarattım.’’ Anlayana. Ben önünüze koydum, yerseniz yeyin, yemezseniz yemeyin.
Karanlığı aklına getirme, ışık var, ‘’ Işık, aydınlık benim, ‘’ de. Yılgınlığı, kötümserliği aklına getirme. Yaşamayı sevin, yaşamayı sevin.
Allah insana: ‘’ Ben sendeyim, ‘’ diyor. Bir Allah diyen-hiçbir şey bilmiyor-bir ‘’ Kul huvalllah’’ diyen, Allah ona misafir. İman eden ve etmeyen, etmeyen de ‘’Allah’’ derse, Allah ona misafirdir. Allah her yerde, nereye gidersen git, seninle beraber. Ama ya sen? Sen gittiğin her yerde Allah ile beraber misin? ‘’ Allah diyen mahrum kalmaz.’’ Ama bin defa desen, mükafatı var.
Allah sana kafidir. Allah seni seviyor, sen de Allah’ı sev. Allah’ı sevmeye çalış.
Kuddusi Baba bundan 200 sene önce, Niğde’de yaşamış.Kadiri tarikatinden. Cenabı Hak’ka münacat ediyor:
Senin bir ismi şerifin Gaffar iken,
Ayıp örtücü, Settar iken-bütün kainat!-
Ben kime gidem sen var iken?
Derdimi kime anlatam? Sen biliyordun yani.
Şimdi Kuddusi, kürrei arzın toprağı, suyu, hayvanatı, nebavatı, topluyor, ondan sonra kendine dönüyor. Kendi hakikatine dönüyor. Bedeni vaziyet: Gözde ufacık bir mercimek, dağlar, ovalar olmasa, bin kilometreyi görür. Ufacık bir mercimek! İşte aklı selim, kalbi selim, bir dağ iki ayağının üzerine yürüyor. Ya, bir dağdır bu insan vücudu. İnsanın sesi çok büyük. İnsan 1-2 metre, sesi birkaç kilometreye kadar erişir. Gözü küçücük, düz olursa ufka, 300-400 kilometreye kadar görür. Kulak öyle işitir. İnsan küçük ama, çok büyük.
Bunlar ne işlerdir? En kıymetli, en kuvvetli insan, en aciz gene insan. Bu ne hikmettir? Herşeye hakim insan, en aciz gene insan. Ademoğlu gariban. Hiçbir şeye benzemez bu Ademoğlu. Maddiyat olsa, maneviyat olmasa, zati berbat. Onun için garibandır Ademoğlu.
Bunun böyle hesabını yaparken, diyor ki: ‘’ Allah’ım, sana hamdü sena olsun,’’ diyor. Şükür olsun yani. Güneşe hamdü sena, yıldıza hamdü sena, bir çiçeğe hamdü sena, insana faydalı ne varsa. Hamdü sena, hamdü sena, öteki dualar. Yatsıdan sonra sabaha kadar dua ediyor. Dalmış içeriye, tefekküre dalmış. Yani ‘’ Bunları bahşettiğine sana hamdü sena olsun. Bunlar benim için. Ben kimin içinim?’’ Dalmış tasavvufa yani.
Bir de bakmış, sabah ezanı okunuyor. ‘’Allah’ım,’’ demiş, ‘’ Kuddusi kulunun bin sene ömrü olsa, gene hamdini eda edemez.’’
Biz de böyle şükretmeliyiz. Yediğimiz, içtiğimiz,yakacağımız. Bu inanç ile yaşamak. Bu inanç ile, ‘’ Allah’ım, ‘’ sonunda, tefekkürünen beraber. ‘’ Bunları hep benim yaşamam için mi halkettin? Evet. Evet, bu teferruatı ilahiyi benim için halketmişsin. Evet, teşekkür ederim, hamdü sena olsun sana. Ben aciz kulunu kimin için halketmişsin?’’ Yaa! Merhamet ile, lutfile ihsan etmiş. Kimsin, necisin? Bütün kainat senin için dönüyor. Sen nesin? Kuddusi Baba’nın söylediği gibi, bin sene ömrümüz olsa ve bin sene başımızı secdeden kaldırmasak da, bedenin şükrünü hamdü sena edemeyiz. Sırf bedeni, bedeni. Akıllı olalım inşallah.
20,30,50 yıl okusanız, arasanız, bulacağınız bu. Özü bu.
|