Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Telepati nedir? Telepati nasıl yapılır? Telepati hakkında geniş bilgi
Tekil Mesaj gösterimi
  #5  
Alt 02.02.17, 22:30
SiLence SiLence isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,467
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Telepati Üzerine

Bölüm 1

Günümüzde yüklü parçacıkların, dolayısıyla Elektrik, Manyetik ve Elektromanyetik alanların tüm insanlar ve canlılar üzerine olan etkileri (ister dısarıdan gelsin, isterse de canlılar tarafından üretilmis olsun, ölçümlenemeyen kısımları bir yana) yapılan laboratuar deneyleriyle ispatlanmıs bulunmaktadır. Çünkü tüm canlılar, sinir sistemlerinde hareket eden yüklü iyonlar ile çesitli nedenlerden ötürü vücutta biriken statik elektrigin olusturdugu statik elektrik, statik manyetik alanlar ile zamanla periyodik olarak degisen elektromanyetik alanlara sahiptir.

Yine yapılan arastırmalarda, dünyanın manyetik alanında büyük ve düzensiz degisimler oldugu zamanlarda hastanelere basvuranların sayısının arttıgı, çesitli hastalıklarla, ölümlerin çesitli zamanlarda bu alanda meydana gelen karısıklıklar arasında güçlü bir iliskinin var oldugu ortaya konmustur. Bunun gibi uzun süren arastırmalar sonunda, yerin manyetik alanındaki düzensiz degisimlerle jeolojik parametreler degisimi arasında da iliskiler oldugu ortaya çıkmıstır.

Mesela, Parisli Prof. Rochart tarafından yapılan ayrı bir çalısmada da manyetik alan degisimlerinin, kandaki molekül çekirdeklerinin, kemiklerdeki çekirdeklerden farklı frekanslarda titresmesine sebep oldugu bulunmustur. Ayrıca, dünyanın manyetik alanının yaklasık binde biri kadar bir alana bir yıl boyunca bırakılan farelerin ömürlerinin kısaldıgı, kısırlıgın meydana geldigi ve farelerin normal dısı vahsi, sert tepkiler gösterdikleri gözlemlenmistir.

Buna benzer alana bırakılan bakterilerin ise,kolonilerinde sayı ve ölçü olarak on bes kat azaldıgı, basit deniz yosunlarınınbüyüme oranının hızlandıgı ve düsük alana bırakılan yonca tohumlarının filizlenmeoranında da artıs görülmüstür. Bu tür manyetik alan ortamlarında, titresen bir ısıgı gözlemleyen insanlarda ise, ısıgın sürekli olmadıgını tanımlama yeteneklerinin azalmıs oldukları gösterilmistir.

Yine, yerin manyetik alanının canlılar üzerindeki etkisini açıklayan bir örnek de söyle:

Günesi kullanmadıkları zaman, bu manyetik alanı kullanan güvercinlere, yer alanının etkisini yok etmek için mıknatıs baglandıgında, bulutlu bir havada yollarını ve yuvalarını bulamadıkları görülmüstür. Bunun dısında bazı hayvanların ise yuvalarının manyetik alan yönünde oldugu, yer altında da bu alan vasıtasıyla yönlerini tespit ettikleri ispatlanmıstır. Çok ilginç bir bulgu da, insanların dislerindeki dolgu maddesini minyatür bir alıcı gibi kullanarak radyo dalgalarını hissedebildikleri gibi, diger baska nedenlerden ötürü direkt olarak da algılayabilmeleridir.

Bunu açıklayan olay ise, 1965 yılının yılbası aksamının bir gün öncesinde Ingiltere’ deki Barwell’ e düsen meteroidin düsmeden önce vızıltıya benzer veya ısık gibi gelen bir ses biçiminde algılanmasıydı (bu tür fenomenler dünyanın birçok yerinde aynı tarzda rapor edilmistir). Isin enteresan yanı, bu durumun, havası az olan bir ortamda ses dalgalarını olusturamamasına karsın, yine de duyulmus olmasıdır. Daha sonra yapılan deneylerde radar dalgalarının çok zayıf bir ısınına bırakılan pek çok insanın ıslık, vızıltı, çıtırtı veya tıkırtı gibi sesleri hissettikleri ortaya çıkartılarak meteorun algılanan sesinde üretilen elektromanyetik radyasyon tarafından meydana geldigi anlasılmıs oldu.

Benzer biçimde günesteki lekelerin ve patlamaların dünyadaki canlılar ve bilhassa bitkiler üzerindeki etkileri de kanıtlanmıstır. Ayrıca arastırmalar insanın radyo dalgalarına daha fazla olmak üzere, diger E-M radyasyonun frekanslarına duyarlı oldugunu açık olarak göstermektedir. Yani, 1 cm² basına 1 watt’ın milyonda birinden çok daha az bir seviyeye kadar tespit edebilmekte, kızılötesi ve görülen ısıgı deri ve gözler ile iyi bir dedektör gibi algılamakta, beyinlerimiz ise direkt olarak radyasyona karsı duyarlı olmakta, organlarımız düsük frekanslı akımlara cevap vererek sifa denilen olayı açıga çıkartmaktadır.

Enerji alanlarının en çok bilinen etkilerinden biri de, deprem öncesi ve sırasında milyonlarca tonluk topragın basınç altında olması ya da yarıkların sürtünmesi sırasında atomların elektron kaybederek statik elektrigin toprak yüzeyine çıkarak, evlere, binalara... çok genis bir alana yayılması ve bunun yanında, yine aynı nedenlerden dolayı bazı yüklerin de ivmeli hareketleri sonucu elektromanyetik alanları meydana getirmeleriyle olusmaktadır.

Bu yükler ve neden oldukları alanların hayvan ve insan vücudu-beyninde olusturdukları bir takım güçlü etkiler ise, genelde uyusukluk, huysuzluk, gerginlik, sinirlilik, bas dönmesi, mide bulantısı, stres, vücudun belli bölgelerinde sancı, agrıdır... ki hayvanlar hissettikleri bu tür baskılar nedeniyle yuvalarını terk etmekte, bulundukları yerlerden uzaklasmaktadırlar. Bazı hayvanların bu anlarda bagırıp çagırması, bu alanların olara verdikleri acı ve ızdıraptan kaynaklanmaktadır. Bunun en güzel örnegi, Endonezya depreminde hiç hayvan ölüsünün bulunmayısıdır. Hatta, bir filin bu sayede yirmi turisti mutlak ölümden kurtardıgı da ortaya çıkmıstır. Cihazlar ise, asırı elektriklenme sebebiyle kısa devre oldugundan, kimi durmakta, kimi de devrelerin yanmasıyla bozulmaktadır. Bunun yanında bu alanlar, insan beyinlerinde birtakım parazitler meydana getirmektedir.

Faylanmanın oldugu sınırlı belli bölgelerin, hattın negatif ley hatlarını olusturdugunu da söylemekte yarar var. Bunun yanında, elektrik yüklü havanın, rüzgarların insan fizyolojisi, metabolizması üzerine olan etkisi ise, artık bilinen bir gerçektir. Enerji alanlarının çesitli sekillerdeki etkilerine, Kısacası, hiç farkına varmadıgımız, etkilerini dahi yok saydıgımız birtakım enerji alanlarının aslında canlılar üzerinde fiziksel ve ruhsal olarak ne kadar büyük bir etkisi oldugu açıkça görülmektedir.

Simdi asıl konumuza dönebiliriz. Sezgi dedigimiz sey, çesitli merkezlerden gelen ilgili dalgaların beyin tarafından önceden degerlendirilmesidir. Mekânımızdaki ya da farklı boyutlardaki varlıklardan gelen dalgalar telepatiyi, bizden kaynaklanan dalgaların mekân ya da zaman ötesi boyutlardan yansıyarak yine bize gelmesi de duru görü dedigimiz seyi meydana getirmektedir. Duru görü, bulundugumuz boyuta ait sınırsız uzaya yönelik olabildigi gibi, geçmise ve gelecege dönük de olabilmektedir.

Yani, canlılar arasındaki baglantı Telepati, mesela, zamansızlık içerisinde mevcut bulunan boyutlardan gelecege ait olayların bilgisini tasıyan dalgaların beyin tarafından tekrardan degerlendirilmesi ise, önsezi yada kehanet denir. Telepatide sadece bilgi alıs verisi degil, enerji akısı da olabilmektedir. Dolayısıyla o kisiyi manevi ve maddi olarak etkileme söz konusudur.

Mesela, uzaktan sifa vermek gibi. Telepatideki algılamaların büyük bir çogunlugu direkt görüntü, ses... vs. iken, duru görüdeki bazı algılamalar yorumlanmaya muhtaç sembolik veriler olup bu da veri tabanlarına göre degisiklik arz ettiginden her beyinde farklı sekillerde açıga çıkmaktadır. Ayrıca, her iki tür baglantıdaki kötü, negatif olaylar, ani iç daraltıcı, bunaltıcı sıkıntı veren haller, kötü hissedisler, içe dogmalar ve hatta bas dönmesi, mide bulantısı, çesitli agrılar gibi fiziki rahatsızlıklarla da kendini gösterebildigi gibi, o anda bazı nesnelerin, aletlerin durması, bozulması, kırılması... seklinde de açıga çıkabilmektedir. Bunlardan sadece biri olabildigi gibi, birden fazlası da aynı anda olusabilmektedir.

Bununla birlikte, bildigimiz üzere bilgi almanın birkaç yöntemi vardır. Mesela, siz bir konu hakkında okuyarak da bilgilenebilirsiniz, biri tarafından size söylenmesiyle de o seyi ögrenebilirsiniz. Ya da olayı bizatihi isitip görerek de. Bu yüzden sezginin çok daha derin boyuttan ve kapsamlı olanı vardır ki, ilgili dalgaların beyne ulasmasından çok önce o sey bilinmektedir. Hem de bildigimiz anlamda görüntü olmaksızın. Daha dogrusu, bu tür algılamanın, telepati ya da duru görüdeki gibi beyne gelen dalga boyu ile bir ilgisi yoktur. Bu özden (enfüsten) olandır. Fetih ve Kesif sahiplerinde esas var olan budur.

Bu yüzden, direkt özdeki Kuantsal ya da Hologram boyutundaki frekanslara (bilgilere) vakıf olduklarından digerlerindeki gibi olayları parça parça birlestirerek degil, bir bütün olarak algılarlar. Ve bunlar, telepati ya da duru görü dedigimiz Afaktan olan sezgiyi de çok daha genis, kapsamlı ve detaylı olarak algılayıp degerlendirirler. Dolayısıyla onlar, sıradan insanlar veya deneyde kullanılan denekler gibi konsantre ya da belli hazırlıklar yapmaksızın çok rahat ve aynı anda çok sayıda telepati veya duru görü...vb baglantıları kurabilmektedirler.

Mesela, istedikleri kisi ya da kisilerin bir anda beyinlerini okuyabilmekte, ruhlarındaki kayıtlarına, akasalarına göz atabilmekte, insanların Siretleriyle sohbetler yapabilmekte ve tüm bunları uzakta bir yerlerdeki kisiler (dolayısıyla olaylar) üzerinde de aynen yapabilmekte, geçmis ve simdiye ait olanın ötesinde, gelecege ait bilgilere de vukuf saglayabilmektedirler. Üstelik bu türden seyler onlar için olaganüstü olaylar yerine, sıradan seyler olarak görünmektedir.

Bu yüzden bir Veli, her seyi bilir, ama sistemin geregi olarak hiç bir sey bilmiyormus gibi davranır. Bu özelliklerini de belli görevleri dısında kesinlikle dısa vurmazlar. Sunu da hemen belirtmek gerekir ki, sezginin özden olanı, afaktan olanı da kapsar, ancak Fetih ya da Kesif özellikleri gerçekte telepati, duru görü... veya benzeri seyler degildir. Özden gelenle, Afaktan geleni birlestirip bir sentez yapmıs olsalar da. Evet bu özellikler daha gelismis sekliyle vardır, fakat Fetih ya da Kesif dedigimiz sey, evrensel sisteme, kendi Hakikatına olan Allah’a dönük olarak farklı seyleri bünyesinde barındırır ki, Sufizm iste bunu anlatır. Yani, bu özellikler kiside Hakikati olan Allah’ı bilmeyi, hissetmeyi ve onda yok olarak onun özellik ve vasıflarıyla vasıflanıp bunlara ait güçlerle varlık aleminde yasamayı getirir, idrak ölçüsü nispetinde, olaganüstü olayların olusmasını degil. Bu ayrımları çok iyi yapmak, sınırları iyi belirlemek gerekir.

Ayrıca, afaktan olan sezgiye ait olaylar kisinin bir dahli, kontrolü olmaksızın aniden ve her an, her yerde olusabildigi gibi, bazılarında bu, beyin açılımlarına göre kontrollü bir biçimde istege baglı olarak da gerçeklestirilebilmektedir. Yine beynin yapısı dolayısıyla bazılarında bu olaylar, daha belirgin ve sık görülmektedir. Ama az ya da çok, kisi fark etsin ya da etmesin, her insanda bu özellikler mevcuttur. Bu yüzden, basına az sonra gelebilecek olaylarda beyin daha önceden bu durumu algıladıgından otomatik olarak bedeni harekete geçirebilmekte, basına gelebilecek bu kazalardan kisi son anda kurtulabilmektedir. Büyük çogunlukla, olaylar yaklastıkça sezgi kendini daha güçlü ve yogun olarak göstermektedir.

Ancak tüm bunlar kaderin izin verdigi yani, kisilerin programlarında var olmasıyla meydana gelen olaylardır. Bununla birlikte birbirleri arasında güçlü duygusal bagları olan canlılar arasında duyu dısı baglantıların varlıgı çok daha belirgin ve daha sık görülmektedir. Mesela çok yakın arkadas, dost veya ebeveynlerin (bilhassa yeni dogum yapmıs annelerin) çocukları, kendi ana babaları ya da varsa hayvanları arasında. Keza, paranormal yetenekleri fazla olan kisiler arasında da bu baglar güçlüdür.

Hayvanlar üzerinde yapılan sayısız incelemelerde, aralarında genetik akrabalık, baglantı bulunmayan ve birbirlerinden de tamamen uzakta yer alan hayvanların birkaçında meydana gelen karmasık yeteneklerin diger hayvanlarda da çabucak gelistigi, ortaya çıktıgı görülmüstür. Mesela bunların birinde, çok uzun bir süre gerektiren kompleks bir beceriyi yapmaya sartlandırılan birkaç güvercindeki bir yetenegin, hiçbir baglantısı olmayan diger bazı güvercinlerde çok kısa süreler içinde ögrenildigi laboratuar deneylerinde tespit edilmistir. Ingiliz bir biyolog olan Dr. Rupert Sheldrake, bu olayı hologram teorisiyle aynı anlama gelen uzay-zamandan bagımsız “morfik rezonans” adını verdigi (M)alanlarıyla açıklamaya çalısmıs ve her bir türün, hem kendi içinde hem de diger türlerle baglantılı oldugu bir (M) alanına sahip oldugunu belirtmistir.

Bununla ilgili birkaç can alıcı örneginn ilkinde de, kasabaya inen ve ev sahibini sessizce bekleyen köpegin durup dururken birden garip davranıslar sergileyerek cama dogru gittigi, kapının önünde bekledigi ve her defasında da kısa bir süre sonra sahibinin geldigi görülmüstür. Bunun üzerine daha detaylı bir arastırma yapıldıgında ise, köpekteki bu degisikligin sahibinin kasabadan eve dönmeye karar verip hemen arabaya bindiginde ortaya çıktıgı bazen de sahibinin çok daha uzak mesafelerde iken ve hatta günün çesitli saatlerinde orada kalıs süresinin degisik olmasına ragmen bunu yaptıgı gözlemlenmistir.

Bununla ilgili daha baska örnekler de bulunmaktadır. Bunun yanında kedi, köpek...vb evcil hayvanların sahiplerinin baska sehirlere tasınması veya bu hayvanların yüzlerce km. uzaklıkta unutulmaları... vs. durumunda da aradan haftalar, aylar geçmis olsa da hiç tanımadıkları, bilmedikleri yerlerden geçerek sahiplerini bulabilmektedirler (ne kadar hassas olursa olsunlar bunu koku yoluyla basarmaları imkansızdır, en azından bu yöntemle bulamayacaklarıyla ilgili örnekler oldukça mevcuttur).

Yine bilimsel olarak kayıtlara geçmis birçok olayda da sahiplerinin basına bir sey geldigi ya da öldügü sırada bunu bilmemesi, kendilerine hiçbir bilgi ulasmamasına ragmen günlerce havlayan, inleyen ya da çesitli davranıslar sergileyen köpeklerin durumu da tespit edilmistir. Yine hayvanlar üzerine yapılan bazı arastırmalarda terbiye edilmis olan hayvanların, onu terbiye eden kisinin önceden düsündügü görevleri, seyleri yaptıkları ortaya çıkmıstır.

Eski Sovyet Rusya’nın (ki, maddeyi esas alan komünist bir ülke olmasına ragmen, metafizik deneylerinin en çok yapıldıgı yerdir.) yaptıgı ilginç deneyde de, bilim adamlarından olusan ekip, nükleer bir deniz altı içine koydukları yavru tavsanlarla denize açılır. Karadaki arastırma merkezinde ise, anne tavsana elektrotlar baglanarak EEG leri yani beyinsel aktiviteler kaydedilir. Deniz altı iyice suya dalıp uzaklastıktan sonra tavsan yavruları belli aralıklarla öldürülür ve her tavsan yavrusu öldürüldükçe de bunun tepkisi anne tavsanın beynindeki degisen aktiviteyle gözlemlenir. Bir taraftan hayvanlarda bu tür baglantılar mevcut iken, diger taraftan ondan çok daha gelismis yapılı insanlarda bu tür baglantıların olmaması elbette düsünülemez.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147