Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Dr. Milton H. Erickson’un Yaşam öyküsü
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 02.02.17, 14:39
SiLence SiLence isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Dr. Milton H. Erickson’un Yaşam öyküsü

Bilinç, Bilinçdışı, zihin ve en önemlisi hipnoz hakkında paylaşımlarda bulunurken, dünyanın en önde gelen hipnoz uygulayıcısı, teorisyeni ve öğretmeni olarak bilinen, modern medikal hipnozun babası olarak anılan tek isim olan ve Amerikalıların "bay hipnoz" diye anığı Dr. Milton H. Erickson’dan bahsetmemek olmaz…



Dr.Erickson 'un en sıra dışı özelliklerini söyleyerek iyi bir başlangıç yapabiliriz.



1. Bulunduğu her türlü ortamdaki kişilere konuşmalarıyla hipnoz uygulayabilirdi.



2. Toplu halde gözler açık vaziyette hipnoz yapabilir ve telkin verebilirdi.



3. Yukarıdaki özelliklerinden dolayı birçok insan Erickson tarafından hipnoza alındığını yıllar sonra tesadüfen öğrendi.



Erickson çocuk felci geçirmiş, uzun yıllar boyunca yataktan kalkamamıştı. Ancak bu olumsuz durumu en iyi şekilde kendi yararına kullanmayı bildi. Hastalığı süresince sadece gözlerini hareket ettirebildi. Bu durumda yaşamdan zevk almanın yollarını düşünmeye başladı. Yapılabildiği ona zevk veren tek şey, yeni şeyler keşfetmek için insanları gözlemlemekti. Kız kardeşlerini gözlemlemeye başladı. Kız kardeşinden öğrendiği ilk şey birinin, "Evet" dediğinde, bunun hayır demek anlamına gelebildiğiydi... Aynı şekilde kardeşleri "Hayır" dediklerinde bunun anlamı “Evet” olabiliyordu. Erickson bu şekilde yıllarca insanları gözlemleyerek gözlemin gücünü keşfetti. Sözsüz iletişim ve beden dili konusunda keşifler yapmaya başladı. Öğrenme süreçlerinde bilinçaltının gücünü keşfetti. Yokuş inerken yer çekiminin aşağı doğru uyguladığı kuvvet gibi insanların öğrenmesi sırasında da bilinçaltının da etken bir kuvvet olduğunu savundu.

En küçük kardeşini emekleme aşamasından yürümeyi öğrenme aşamasına kadar gözlemledi. Yürümeyi öğrenmek için çocuk bilinçli hiçbir caba sarf etmiyordu. Yürümeyi öğrendikten sonra da yürümeye özen göstermek için bilinçli bir çaba göstermiyordu.



Yürümeyi nasıl öğrendiğimizi hatırlıyor muyuz? Hayır değil mi? Ama yürüyoruz?



Buna göre her şey başlangıçta bilinç düzeyinde öğrenilebilse de sonradan öğrenilen her şey " farkında olmadan bilinçaltına inmektedir.



Erickson, kız kardeşinin yürümeyi öğrenme hikâyesini çok ayrıntılı şekilde terapinin başında bazı hastalarına anlatırdı. Bir bebeğin yürümeyi öğrenmesini hastasına anlatarak danışanına aşağıdaki endirekt telkinleri vermiş olurdu.



1. Öğrenmenin aslında ne kadar basit olduğu.



2. Danışanın bilinçaltı problemlerinin ve başarısızlıklarının başlangıç zamanlarına, zihinsel küçük bir seyahat yapalım.



3. Öğrenme bazen zor olsa da, azmedilirse her şeyi öğrenilebilir.



4. İnsanların farkında olmadıkları güçleri vardır.



AYAKLAR HAREKET EDİN



Erickson, ilk felci 17 yaşında geçirdi. Yatağa düştüğünde doktorların annesine sabaha çıkamayacağı sözünü duyduğunda içi öfkeyle dolmuş, annesinden dışarının manzarasını engelleyen pencerenin önündeki büyük dolabı yana çekmesini istemişti. Sabahı göremeyecekse, günbatımını mutlaka görmeliydi. Böylece hem annesine yaşama arzusunu ilan edip ümit vermiş, hem de bu kısa vadeli hedefe odaklanarak kendini bekleyen ölüm tehdidine karşı korkusunu bastırmıştı. Gün batımının ancak yarısını seyredebilen Erickson, üç günlük bir koma halinden tamamen felçli olarak çıktı. Bu halde geçirdiği uzun zaman boyunca, insanların kelimeleri nasıl kullandığını, jest ve mimiklerin iletişimdeki rolünü gözlemleriyle anlayacaktır. Ona en çok acı veren şey yalnız kalmaktır. Dışarıyı göremeden sandalyesinde yalnız oturduğu bir gün, aralık pencereden gelen oyun sesleri, aklını çeldi. Büyük bir istekle pencereden bakmayı, diğerlerinin arasına katılmayı istedi. Tam o anda sandalyesinin hafifçe kıpırdadığını fark etti. Büyük bir heyecanla kendisine emirler yağdırmaya başladı: "Ayaklar hareket edin! Sandalyeyi sallayın!" Ancak bir şey değişmedi. Neden sonra yorulup bundan vazgeçti. Sonraki denemesinde yine gündüz düşlerine kapıldığı anda, sandalyeyi hareket ettirebildi. Erickson'un "endirekt telkin"yöntemini keşfi böyle oldu. Öneriyi bilinç değil, bilinçaltı deşifre etmekte, böylece uyarılan hayal gücü vücuda, bilincin verebileceğinden daha güçlü bir şekilde telkin vermekteydi. Bu olayı takip eden iki yıl süresince Erickson, kendine yürümeyi öğretti ve bunu o günlerde emekleyen kız kardeşini izleyerek yaptı. Erickson çocuk felci hastalığına “ insan davranışı konusundaki en iyi öğretmenim” derdi ( Zeig, 1980 a).



SÖZLÜKLERİ EZBERLİYORDU



O diğer çocuklardan farklı bir çocuk olarak biliniyordu. Derslerinde çok başarılıydı. İçinde doymak bilmez bir okuma isteği vardı. Ama okuyacak kitap bulamadığı için sözlükleri tekrar tekrar okuyordu. Böylece kendini de eğlendiriyordu. Çocukken sözlükleri ezberlemesinden dolayı “bay sözlük” olarak anıldı.”16 yaşlarında bir dergide gençliğin sorunları hakkında yazdığı bir makalesi yayınlandı.



KANO GEZİSİ



Kısmen iyileştiğinde tamamen iyileşmesini sağlamak amacıyla bir seyahate çıkmayı planlamıştı. Wisconsin ırmağı boyunca kano ile gezmeyi ve kamp yapmayı düşünüyordu. Ancak beraber yola çıkmayı düşündüğü arkadaşı son anda geziden vazgeçti. Erickson seyahati yalnız yapacağını ailesine söylemeden, cebinde sadece 5 dolarla, yola koyuldu. Kanoya kadar yardım alarak yürüdü. Bu gezinin amacı kaslarını güçlendirmek ve hastalığını yenmekti. Bu geziyi yalnız bile olsa başaracağından emindi.

Altı hafta sonra eve cebinde beş dolarla ve kasları güçlenmiş olarak dönmüştü. Bu seyahat sonunda yürümeyi yeniden öğrenmişti. Yürümeyi öğrenmesi gerekiyordu çünkü üniversiteye gitmek istiyordu. Bu gezi sayesinde kaslarını güçlendirmişti. Kano gezisi sırasında karşılaştığı balıkçılara hikâyeler anlatmış, ödül olarak da onlardan akşam yemeği kazanmıştı. Sonrasında ne zaman acıksa balıkçıların yanına gitmiş, onlara hikâyeler anlatarak altı hafta boyunca karnını böyle doyurmuştu. O anda hikâyelerin insanları çok etkilediğini keşfetti. Sonraki yıllarda insanları etkileme de ve terapide hikâye öğesini sıkça kullandı.



Erickson’un hipnoza olan ilgisi psikoloji bölümünde öğrenci iken Clark L. Hull‘un bir hipnoz demonstrasyonu sırasında başladı. Erickson Hull‘dan oldukça etkilenmişti. Hemen o yaz tatilinde birkaç yüz kişiyi hipnoz uygulayarak bu tekniği kullanmaya başladı.



İNEK AHIRA GİRMEYİNCE



Erickson'un çocukluğu bir çiftlik evinde geçmişti. Bir gün babasının, inekleri ahıra sokmak için büyük bir uğraş verdiğini gördü. Babası, boynuna bağlı ipten çekerek tüm gücü ile hayvanı ahıra çekmeye çalışıyor ama başarılı olmuyordu. Ailenin diğer fertleri babalarına yardım için ipe asılıyor yine bir yararı olmuyordu. Küçük Erickson fark ettirmeden hayvanın arkasına geçerek kuyruğundan tuttu ve onu ahırdan uzaklaştırmak için var gücüyle çekti. İnek panik içinde Erickson'u da arkasından sürükleyerek ahıra girdi (CP,p. 412).





BUZLARIN ÜZERİNDE YÜRÜMEK



Erickson bir gün işe giderken yolda bir ayağını kaybetmiş bir gazi ile karşılaşır. Adam buz tutmuş yolda, düşmeden yürüyüp yürüyemeyeceğini düşünerek adımlarını tereddütle atmaktadır. Adama biraz beklerse buzların üzerinde düşmeden nasıl rahatlıkla yürünebileceğini göstereceğini söyleyerek buzlu yoldan yürüyerek yolun karşısına geçer. Şaşıran adam bunu nasıl yaptığını sorar.”Gözlerinizi kapatırsanız size de buzların üzerinde yürümesini öğretebilirim" der. Gözlerini kapattıktan sonra etrafında daire çizerek dönmesini, biraz ileri-geri sağa ve sola yürümesini ister. Adamın kafasının karıştığını fark edince de dosdoğru yürümesini ister. Adam gözlerini açtığında buzlu, kaygan yolun arkasında kaldığını görür. Adamın “Buraya nasıl geçtim?” sorusuna Erickson,”Gördüğünüz gibi normal yolda yürüyormuş gibi karşıya geçtiniz. Çünkü buz üzerinde yürümeye hazırlandığınızda, kaslarınız düşmeye doğru sizi hazırlar. Bu bir " zihinsel settir." Bu zihinsel setten dolayı insanlar düşerler. Oysa insanlar ayaklarını kaygan olmayan normal bir yere basar gibi düşünerek yürürlerse düşmezler" der.



TUZU BANA UZATIR MISINIZ ?



Erickson yemek yerken, tuz gerektiğinde bunu kimseye söylemeden de onların bile farkına varamayacağı şekilde tuzu birilerinin elinden almayı başarırdı. Sofrada bulunanlardan biri ne olduğunu anlamadan ve bunu niye yaptığını anlamadan birden bire kendini Erickson’a tuzu uzatırken bulurdu. O, büyük bir ustalıkla konuşmalarının içine "tuzu bana uzatır mısın" telkinini gizlice yerleştirirdi. Bu gizli telkini, tuzu uzatan kişinin bilinçaltı algılamaktadır.

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147