Devletin laikliği imanlarımıza da bulaştı
Hz. İsa'yı kendi sözüyle tuzağa düşürmek isteyen birileri O'na, "Sezar'a vergi ödemek yasal mı, yoksa değil mi? Ödeyelim mi, ödemeyelim mi?" diye sorarlar.
Bunun üzerine Hz İsa, adamların elindeki parayı kastederek "Gördüğünüz yüz ve yazı kimindir?" diye sorar. Onlar da, "Sezar'ın" derler. Bunun üzerine Hz. İsa, "Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını da Tanrı'ya verin" der.
Matta İncili'nde geçen bu söz, kimi zaman Hristiyan Anarşistler tarafından kullanılmış, kimi zaman da kiliseyi yönetime karıştırmak istemeyenlerin bahanesi olmuş.
Laikliğin de fetvası haline gelmiş.
"Yiğidi öldür hakkını yeme" olarak anlayanlar da var ama o daha trajik bir yanlış anlama.
Hz İsa bu cümleyi gerçekte hangi anlamda kullandı, ya da böyle bir cümle kurdu mu, yoksa sonradan mı uydurdular? Kesin olarak bilme imkanımız yok sanırım.
"Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını da Tanrı'ya verin" sözünü işimize geldiği gibi kullandığımız ve çarpık dini yaşantımızın tarifi haline geldiği çok açık. Dinî düşünceyle somut dünyanın arasını tamamen ayıran bu algı, bugün iliklerimize kadar işlemiş durumda...
Mahalledeki bir sünnet düğününe şahit olunca bu söz aklıma geldi ve zihnimde uçuşan birçok cümleden tutabildiklerimi yazayım istedim.
Süleyman Çelebi'nin Kurtuluş Vesilesi dediği, bizim Mevlid diye bildiğimiz münacat ile başladı Sünnet Düğünü;
"Allâh adın zikredelim evvela
Vacib oldu cümle işte her kula
Allâh adın her kim ol evvel anâ
Her işi âsan eder Allâh anâ
Allâh adı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya anın sonu"
Ne muhteşem cümleler değil mi?
Yarım saat içinde mevlidin başından ortasından sonundan okundu, aralara ayetler serpiştirildi. Nihayetinde güçlü âminlerle okkalı bir dua yapıldı. Fatiha okundu, lahmacun dağıtıldı, karınlar doydu ve sonra hoca uğurlandı.
Buraya kadar olanlar Tanrı'nın hakkıydı, yâni yarım saat.(hâşâ)
Peki ya sonra ne mi oldu? Bâtılı tasvir etmek istemiyorum. Üç saat boyunca kimin içinde ne kurdu varsa döktü, diyeyim gerisini siz anlayın.
Oturup seyretmedim, penceremden gelen coşkulu çığlıklardan, arsız şarkılardan ve bütün şehrin duyabileceği kadar yüksek ses seviyesinden anlamak zor değildi.
Sezarın hakkı ise üç saatti!
Kurtuluş vesilesi cümlelerin üzerine necaset boca eder gibi, "Allah adın zikredelim evvela" dedikten hemen sonra nefsin ve şeytanın kokuşmuş kollarına atılmak ne kadar acı...
Allah'ı ve Peygamberini işmize karıştırmadığımız tercihlerimizi bir gözden geçirelim.
Hangi işi yaparken, hangi alışverişte, hangi ortamda ayetler bir kenarda mahzun kalıyor, bir bakalım hâlimize.
Eskiden "insanlar laik olmaz, devletler laik olur" denirdi. Galiba durum değişti ve devletin laikliği imanlarımıza da bulaştı.
Hem de vıcık vıcık!
|