Yılan Neden Tıp Sembolüdür?
Yılan’ın dinler ve mitolojilerdeki varlığı dinsel diyalektiğin de güzel bir ifadesidir. Başlangıçta “iyi”yi sembolize ederken giderek “kötü”ye dönüşmüştür. Büyü-yılan-kadın üçgeni, Havva’yı kandıran yılan figurünün güzel ve çekici Tanrıça Lilith’ten nasıl dönüştüğü, Tevrat’taki iyi ve kötü yılanlar, İncil ve Kuran’ın canavarları, ejderhaları, Doğu dinlerinin iyi ejderhaları..
Uzun zamandır kafamda olan bir konu. Bu konuya gireceğim ama neresinden gireceğimi bir türlü çıkartamıyorum. Epey kapsamlı bir konu bu yılan konusu.
Şurdan başlayayım en iyisi. Dünyanın en çok bilinen öyküsü hangisidir diye sorsalar çoğumuz Adem-Havva öyküsü deriz. Bu öyküdeki en önemli aktörlerden biri de yılandır. Bu yılan oraya nasıl girmiş acaba. Başka öykülerde de sık sık karşımıza çıkıyor. Birçok mitolojide ve dinlerde geçiyor bu yılan. Bazen yedi başlı, dokuz başlı oluyor, bazen ejderha yada dev yaratıklar haline dönüşüyor.
Tevrat'taki öyküde Havva'yı kandıran yılandır. Süzülerek gelip Havva'yı "bilgi ağacı"nın meyvesinden yemesi için kandırır. Adem ve Havva'nın kendilerine yasaklanmış olan "bilgi ağacı"nın meyvesini yemeleri üzerine "hayat ağacı"nın meyvelerinden yemeleri de yasaklanır ve bu iki zat-ı muhterem ölümlü hale gelirler. Yılanla birlikte anılan figürler: Yaşam, ölüm, bilgi ve gizem.
Tevrat'taki bu öykünün daha eski versiyonlarında ise yılan yerine, vücudunun alt kısmı yılan şeklinde çizilen bir başka kadın, Adem'in ilk eşi olan Lilith vardır.
Burdan daha da gerilere gitme şansımız var. Sümer yaratılış öyküsünde Enki, karısı Ninhursag tarafından korkunç şekilde
cezalandırılır. Çünkü Enki affedilmez bir iş yapmıştır. Ninhursag'ın cennet bahçesine ektiği 8 ağacın meyvelerinden yemiştir. Bunun üzerine Ninhursag'ın büyüsü ile Enki'nin vücudundaki yaralar hiçbir tanrı tarafından iyileştirilemez. Neyse ki ortadan kaybolan Ninhursag geri dönüp Enki'nin yaralarını iyileştirir. Bunun için de her yara için bir tanrıcık yaratır. Hasta olan kaburga kemiği için de Nin-ti yani "kaburga kemiğinin hanımı" ve "sağaltan kadın" anlamına geliyor.
Sümer mitolojisinde de benzer figürler ortaya çıkıyor: Yaşam, ölüm, bilgi ve büyü(gizem)
Binlerce yıl boyunca yılan, kadın ve büyü sözcükleri birlikte kullanılmış. Örneğin İbranice ve Arapça'da yılan ve büyü sözcükleri aynı kökenden geliyormuş. Ayrıca yılan etinin büyücülükte ve tedavi amaçlı olarak uzun dönem kullanılmış olduğunu da biliyoruz. Tam burada tıp dünyasında yılan figürünün simge olarak kullanılmasına değinmek istiyorum. Yılanlı tıp sembolü 1956'dan beri Dünya Tıp Birliği'nin de sembolü.
Önce tıp dünyasında yılanın neden sembol olarak seçilmiş olduğuna dair birkaç metin vereyim
Bu yazılarda yılanın neden binlerce yıldır bahsettiğimiz dört figüre yani yaşam, ölüm, sihir ve bilgi ile ilişkili olduğuna dair oldukça önemli bilgiler var. Bunlardan bence en önemli ikisi şunlar:
1. Yılanın ölümsüzlüğü: Yılanların deri değiştirmesi insanları belki de binlerce yıl aldatmıştır. Adeta bir tür ölümsüzleşmedir deri değiştirmek. Ağaçların yapraklarını sonbaharda döküp de ilkbaharda yeniden doğması gibi bir ölümsüzlük vardır yılanda. İnsanın insan olma sürecinde belki de en çok aradığı şeyin ölümsüzlük olduğunu biliyoruz. İnsanoğlunun bilinen en eski destanlar bu arayışı anlatır.
2. Yılanların ölüler ve canlılar dünyasında dolaşması: Yılanlar yeraltındaki yuvalarından çıkar yerüstünde dolaşırlar. Toprağın altında, üstünde, suda yani heryerde yaşarlar. Bu ölümsüz yaratıklar tanrıların sanki yeryüzündeki temsilcisiymiş gibi yerin altından (ölüler diyarından) çıkıp gelir, Gılgamış destanında olduğu gibi insanın binbir emekle bulduğu ölümsüzlük otunu çalıp giderler. Ölüler diyarı(toprağın altı) ile yaşayanlar dünyası (toprağın üstü) arasında dolaşıp dururlar.
Yılan gücü, kudreti ve koruyuculuğu simgelemekteydi. Zehiri ile öldürücü olabiliyor ve kendisinden korku ile karışık bir saygı ile bahsediliyordu. Yazının bulunmasından çok önceki dönemlere ait olan (örneğin neolitik çağa ait vazolarda) tanrı/tanrıça ve yılan motifleri bir arada bulunuyor. Yılan figurunun tıp sembolü olarak kabul edilmesinin çok anlamlı olduğu görünüyor. Çünkü yılan binlerce yıldır bir tür iyileştirme sembolü olmuş.
--------------------
Tevrat'ta İyi Yılan yada Yılan Büyüsü
İncil, Tevrat ve Kuran'da yılan/ejderha figurleri var. Ancak bunlardan bana en ilginç geleni Musa'ya ait olanları. Bunların ilki Musa'nın tanrı ile konuştuğu meşhur sahne. Hem Eski Ahit'te hem de Kuran'da geçen çalının üstünde görünen tanrı ile konuşma sahnesi. Musa bir çalının üstünden ateş tüttüğünü görüp merak eder, bu çalı yanıyor, yanıyor niye tükenmiyor diye. Yanın yaklaşınca Musa'yı şok eden olay olur. Tanrı çalının içinden ona seslenir. İşte bu sahnede Musa'nın tanrıdan bir mucize istemesi üzerine Musa'nın asası yılan yapılır. Eski Ahit'te Mısırdan Çıkış 3 ve Kuran'da Kasas suresi.
Burada asanın yılana dönüşmesi olayı bu olaydan sonra birkaç defa daha tekrarlanır. Musa tanrının önünde öğrendiği bu büyücülüğü/mucizeyi firavunun önünde kardeşi Harun'a da tekrarlatır. Ama firavunun büyücüleri de aynı büyüyü yapmayı başarınca firavun İsrail'lileri serbest bırakmamakta ısrar etmesini sürdürür.
Musa'nın bir sonraki yılan sahnesi daha da ilginç. Musa sonunda İsraillileri toplayıp Mısır'dan çıkmayı başarmıştır. Ama bilindiği gibi İsrailliler kendilerine o kadar mucize gösterilmesine karşın yakınmaya devam ederler. (Bir tür mucizeye alışmış halk durumu) Bu kısmı Eski Ahit'ten okuyalım:
Çölde Sayım 21
Tunç Yılan
4 Edom ülkesinin çevresinden geçmek için Kızıldeniz* yoluyla Hor Dağı`ndan ayrıldılar. Ama yolda halk sabırsızlandı.
5 Tanrı`dan ve Musa`dan yakınarak, “Çölde ölelim diye mi bizi Mısır`dan çıkardınız?” dediler, “Burada ne ekmek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyecekten de tiksiniyoruz!”
6 Bunun üzerine RAB halkın arasına zehirli yılanlar gönderdi. Yılanlar ısırınca İsrailliler`den birçok kişi öldü.
7 Halk Musa`ya gelip, “RAB`den ve senden yakınmakla günah işledik. Yalvar da, RAB aramızdan yılanları kaldırsın” dedi. Bunun üzerine Musa halk için yalvardı.
8 RAB Musa`ya, “Bir yılan yap ve onu bir direğin üzerine koy. Isırılan herkes ona bakınca yaşayacaktır” dedi.
9 Böylece Musa tunç* bir yılan yaparak direğin üzerine koydu. Yılan tarafından ısırılan kişiler tunç yılana bakınca yaşadı.
Çok ilginç değil mi. Madem yılandan put yapacaktın niye buzağıdan heykel yaptılar diye bu halkı birbirine kırdırdın. Üçbin İsarilliyi kardeşlerine öldürttün. Tanrıdan aldığın taş tabletleri de yere vurup kırdın. Bir de güzelim buzağı heykelini eritip suyunu millete içirdin. Buzağı'ya hayır, yılana evet.
Şaka bir yana, yılan figürünü hem öldürücü hem sağaltıcı özelliği ile görüyoruz burda. Yılanın zehirini çıkarmak için yılan heykele bakma büyüsü. Tunç yılanı direğin üzerine koyduğunuzda adeta bugünkü tıp dünyasının figürüne benzer birşey elde ediyoruz. Bugünkü figür asaya sarılmış yılan figürü. Öykünün belki bazı değişimlerle bu hale gelmiş olduğunu da düşünmemiz mümkün. Sonuçta insanlar hastalanıyorlar ve imdada dönemin doktorları olan büyücüler yetişiyor.
--------------------
Antik Yunan'da İyi Yılan Simgesi ve Asklepios
Başka dünyalara gidip derinlere dalmadan, daha yakın zamandan başlayalım. Tıpdünyasında yılanın sembol kabul edilmesinde hiç kuşkusuz asıl faktör ne Eski Ahit ne de Sümer mitolojileri ve büyülerdir. Bence en büyük etken Yunan mitolojisidir. Yunan mitolojisinde hekim-tanrı Asklepios en önemli iyileştirici tanrı olarak başroldedir.
Yunan mitolojisinde iyileştirici tanrıların en ünlüsü Asklepios’tur. Kızı Hygeia sağlığı koruma tanrıçası, diğer kızı Panacea sağlık tanrıçası, oğlu Telesphore iyileşme tanrısıdır. Diğer oğlu Podallirios sağlıkla pek ilgili görünmese de onun oğlu olan Hippocon doktordur ve babamız Hippokrat’ın atası olduğuna inanılır.
Maşallah aile değil hastane…. (Dr. Serdar Günaydın, Hürriyet)
Asklepios güneş tanrısı Apollon'un oğludur. Başka mitolojilerde de sembolü yılan olan tanrılarla güneş tanrıları arasında yakınlıklar vardır. Asklepios efsanesi birçok mitolojik öykü gibi oldukça ilginç. Yukarda verdiğim linklerden sonuncusu bu hekim tanrıyı daha ayrıntılı anlatıyor. Ancak bu tanrının ölümü ilginç. Asklepios ölüleri bile diriltmeye kalkan ve giderek güçlenen bu hekim-tanrıdan rahatsız olur, bu gidişle insanlar ölümsüzleşmeye başlayacaklardır. Nihayet üzerine bir yıldırım atarak öldürür. Sağlık hizmetlerini oğlu ve kızı yerine getirmeye devam ederler.
Asklepios'dan bahsederken şu alıntıyı da yapmadan geçersek yazık olacak.
Asklepios'un tapınaklarına Asklepion denir. Burlar aynı zamanda İlkçağın hastaneleridir. En büyüğü ve en ünlüsü Bergama'da olanıdır. Helenistik dönemde kurulmuş olan bu büyük sağlık kompleksi Asklepios'tan başka onun kızı sağlık tanrıçası Hygieia ve onlardan çok önce Anadolu'da bulunan Telesphorus'u bir araya getirmektedir. şifalı su, kaplıca, fizik tedavi, temiz hava gibi tedavilerin yanısıra telkin eğlence ve müzik yoluyla hekimliğin ne kadar ileri gittiğini göstermektedir. Bu Selçuklu ve Osmanlı anlayışında da karşımıza çıkar.
Asklepios efsanesine Anadolu'da yapılan bir katkı da şudur (aynı hikaye Lokman Hekim içinde anlatılır); Zeus Asklepios'u yıldırımıyla öldürünce bu sırada hekimin yazmakta olduğu reçete oradaki bir otun üzerine düşmüş, yağan yağmurla kağıttaki yazı toprağa karışarak her derde deva sarımsak meydana gelmiştir.
--------------------
Yılanın Diyalektiği
Mircea Eliade, dinsel motifleri işlediği son derece önemli kitabında yılan/ejderha temasını ayrı bir başlık yapacak önemde görmemiş. Ancak mitlerin morfolojisi ve işlevi bölümünde konuya değinmiş. Şimdi de ordan bir alıntı yapacağım.
Tanrıların ilkörneği Güneş kimi zaman "Yılan" adını almaktadır ve ateş tanrısı Agni, aynı zamanda bir "Asura rahibi"dir, yani bir "demon"dur; kimi zaman çöreklenmiş bir yılan biçiminde "iki kafası da görünmeyecek bir şekilde başsız ve ayaksız olarak" betimlenir. Aitareya Brahmana'da, Ahi Budhnya'nın görünmez(parokşena) ve Agni'nin görünür(pratyakşa) olduğu anlatılır; başka bir deyişle yılan, ateşin potansiyel gücüdür, buna karşın karanlık, potansiyel durumdaki ışıktır. Vacasaneyi Samhita'da Ahi-Budhnya güneşle özdeşleştirilir. Ölümsüzlük veren içki soma, "tanrısaldır" ve "güneşe aittir"; buna karşın Rig-Veda'da Soma'nın "Agni'nin kendi eski derisinden çıkması gibi doğduğu" anlatılır; bu da ona yılana ait bir özellik kazandırır. "Evrenin Hükümdarı"nın ana modeli ve gök tanrısı Varuna, aynı zamanda Okyanus tanrısı'dır; Mahabharata'da anlatıldığına göre burası yılanların evidir; "yılanlar kralıdır" (nagaraca) ve Atharva Veda'da Varuna "çıngıraklı yılan" olarak adlandırılır.
Eliade'nin zengin kitabından yine zor anlaşılan ve her bir cümlesine birçok bilgi yüklediği kitabından bir paragraf. Hint mitolojisinden örneklerle bizim yılanımızın aslında nasıl karşılıklı her iki çelişkili özelliğe sahip olan bir yaratık haline gelmiş olduğuna dair açıklamalar yapıyor. Hint mitolojisi, Hinduizm ve onların ardılları olan Budizm gibi dini anlayışlarda bilindiği gibi bu ikili özellik çok önemlidir. Hatta Hinduizm bir tür diyalektik dindir bile diyebiliriz. Karanlık'ın potansiyel ışık olması gibi yeraltının yaraığı yılanın güneşle birlikte düşünülmesi son derece ilginç.
Yılan, hem öldürücü, yokedici, korkunç bir yaratıktır, bir canavardır. Ejderha olur, kötülükler yapan, cazalandırılmış olan, yada tanrıların savaştığı ve insanları şerrinden koruduğu bir şeydir, bazen de yer altından çıkıp felakete ve kıyamete neden olur.
Diğer taraftan ise iyileştirici, sağaltıcı güce sahiptir. Yukardaki örneklerde gördüğümüz gibi büyücükten tıpa uzanan yolun temsilcisidir. Dinler dünyasından günümüğze yansıyan bu diyalektiğin şimdiye kadar iyi olan, sağaltıcı olan yanına baktık hep. Biraz da kötü olan yanına bakalım. Hastalıkları iyileştiren tanrıça Ninti'den, hekim tanrı Asklepios'dan Havva'yı aldatan yılana, yedi başlı ejderhalara, Medusa'lara doğru gidelim.
Mitolojilerde çok sayıda yılan öyküsü var. Bunlardan birkaç tanesini aktaracağım önce. Mitolojilerden dinlere (tek yada çok tanrılı dinlere) geçildikçe yılanlar birden bire ortadan kaybolmuş değil. Varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Ancak benim şöyle bir genel gözlemim var. Yılan bir iyilik öznesi olarak varlığını çok daha önce kaybederken, kötülük öznesi olarak varlığı uzun süre etkisini devam ettiriyor. Bu çelişkili durumu yılan-kadın-büyü ilişkisine bağlıyorum. Yani anaerkil dönemden ataerkil döneme geçişle birlikte nasıl kadının kötüleştirilmesi süreci yaşandıysa, nasıl tanrıçalar gözden düşüp yerine daha etkili erkek tanrılar geçtiyse iyi yılanlar kaybolup kötü yılanlar öne çıkıyorlar. İyi yılanlar ise sadece silik birer sembole dönüşüyorlar. Musa'nın asasının yılana dönüşmesi öyküsünde (bu büyü iyi bir büyüdür, İsrail halkını kurtarmak içindir) yada hastalananları tedavi edecek tunç yılan yada put yapılmasında (bu da iyi bir büyüdür) olduğu gibi.
--------------------
Kötü Yılanların Kralı: Basilisk
Basilisk'den başlamak istiyorum. Ne yazık ki, bu mitoloji yaratıkları ile ilgili türkçe wikipedi'de pek bir bilgi yok. Ancak son zamanlarda Harry Potter sayesinde popüler hale geldiği için türkçe bazı kaynaklar da var.
Bu yılana yılanların kralı deniyor. Ortaçağa ait hayvanlara ilişkin kitaplarda vücudunun üst tarafı horoz, başında bir taç olan, alt tarafı ise yılan olan bir yaratık olarak çizilmiş. Bakışı taşlaştırıyor yada öldürüyor, nefesi ise öldürücü bir zehir taşıyor. Basilisk'lere ait sayısız efsane ve öykü var. Adeta insan fantazisinin güzünü gösteren bir örnek. İşte 1642 yılına ait bir Basilisk resmi
Latin Amerika'da yaşayan bir tür iguana'ya da bu fantezi yaratığa benzerliğinden dolayı bu ad verilmiş.
Basilik'ler hristiyan dünyasına da bir biçimde geçmişler. Alegorik bir figür olarak ölümü, şeytanı ve günahı sembolize etmiştir. Basilisk hikayeleri Avrupa'da oldukça yaygın. William Shakespeare'in III. Richard adlı oyununda da bahsediliyormuş:
Oyuna adını veren kötü ruhlu karakter erekek kardeşini öldürür, hemen arkasından da güzel gözlerinden söz ederek kardeşinin dul karısına iltifat eder. Ama kadın onun iltifatlarına yüz vermez. "Keşke bir Basilisk'in gözleri olsaydı da" diye cevap verir, "seni bir anda öldürseydiler!"
Son olarak yerel Basilisk efsanelerinden de bahsetmek mümkün
Bei der Gründung der Stadt Basel (Schweiz) soll angeblich in einer Höhle ein Drache (Basilisk) gewohnt haben. Nach einer anderen Version soll ein Kaufmann einen Basilisken nach Basel gebracht haben. Fest steht, dass 1474 in Basel (nach einem Tierprozess) ein Hahn zum Tode verurteilt wurde. Dem Hahn wurde vorgeworfen, er habe ein Ei gelegt, was wider die Natur war. Vor allem aber befürchteten die Basler, dass aus dem Ei ein Basilisk schlüpfen könnte. Der Hahn wurde nach ordentlichem Prozess enthauptet und das inkriminierte Ei den Flammen übergeben.
Basel şehrinin kuruluşunda bir mağarada sözde bir ejderha(Basilisk) yaşarmış. Bir başka versiyona göre ise bir satıcı Basel'e bu Basilisk'i getirmiş. 1474 yılında ise Basel'de yapılan bir horoz infazı olayı ortaya çıkarılmış durumda. (Not: Bu hayvanları idama mahkum etme olayı son derece ilginç bir şey, şu listede bazı hayvan idamlarının listesi verilmiş. Listede en çok domuz var, ama inek, boğa, kuş, horoz hatta fare bile var. İdamda iki yönetm uygulanmış. Asma ve yakma. ) Bu horozun suçu ise şu: Yumurtasını ortalığa bırakmış, içinden Basilisk(ejderha) çıkmış. Tabii bu olay Basel'lileri çok korkutmuş. Horoz mahkemeye çıkarılmış ve yakılarak idam edilmiş.
İşte bu Basilisk'e ait haykeller Basel sokaklarını süslüyor şimdi.
--------------------
Yunan Mitolojisi'nin Kötü Yılanı: Hydra
Yeni bir canavar yılan/ejderha'ya geçeceğim. Ama yukardaki öyküde horoz'un nasıl yumurta ile ilişkilendirildiğini sormayın. Ya çeviride bir hata yapıyorum ya da başka birşey var anlamadığım. Hahn basbayağı horoz demek. Cezalandırılan hayvan da bu. Anlayan bana da söylesin.
Sevgili Sodomo, bahsetiğin kitap hemen alıp okumam gereken kitaplar arasında imiş. Bilgi için teşekkürler.
Şimdi yeni canavarımıza geçelim. Hydra. İşte yeraltına gidiş yoluna konan muhteşem dokuz başlı ejderha. Hydra'nın ünü daha çok Herkül'den geliyor. Çünkü bu canavarı öldürmeyi başaran Herkül'dür.
Hikaye şöyle:
Tanrıça Hera, Zeus’un ölümlü Alcmene ile olan ilişkisinden olan oğlu Herkül’ü öldürmek ister. Pek çok girişimde bulunur fakat başarılı olamaz. Çünkü Herkül çok güçlüdür. Bunun üzerine Hera, Herkül’le savaşması için korkunç Hidra’yı yetiştirir.
Hidra vücudu köpek, başı ise 9 yılandan oluşan bir yaratıktır. Kesildiğinde tekrar uzayan başları ve ölümcül bir nefesi vardır. Sulak ve yarı bataklık bir bölgede yaşar. Levralılar’ı tehdit eder, korkutur. Ekinlere zarar verir, gemileri batırır.
Herkül ise kendisinden 12 kahramanlık yapmasını isteyen Tiryns kralı Eurysthesus için yola çıkar. Herkül’ün 2. görevi Hidra’yı öldürmektir.
Herkül Hidra’nın yaşadığı yarı bataklık alana gider. Kılıcıyla Hidra’nın her bir başını kestiğinde yerine iki tane birden çıkmaktadır. Dövüş sırasında Hera, Hidra’ya yardım etmek ve Herkül’ün ilgisini dağıtmak için bataklıktan kocaman bir yengeç yollar. Yengeç Herkül’ün ayağını kıskaçları arasına alır fakat Herkül diğer ayağıyla yengecin kabuğunu ezerek öldürür. Sonra da Hidra’nın başını büyük bir kayanın altında ezerek öldürür.
Hydra'nın herkül tarafından öldürülmesi aslında birçok kültürde olan kahramanlar yada tanrılar tarafından canavarlarla yapılan savaşların tipik örneğidir. Tevrat'ta da buna benzer şekilde Leviathan ile RAB'bın savaştığını ve onu öldürdüğünü göreceğiz. Hatta fazla beklemeden hemen Leviathan'a geçelim.
--------------------
Tevrat'ın Yılanı: Leviathan
Leviathan (Eski Ahit'in türkçe metninde Livyatan olarak geçiyor) Önce Eski Ahit'ten bazı ayetler verelim.
Yeşaya 27.1
O gün RAB Livyatan`ı, o kaçan yılanı, Evet Livyatan`ı, o kıvrıla kıvrıla giden yılanı Acımasız, kocaman, güçlü kılıcıyla cezalandıracak, Denizdeki canavarı öldürecek.
Mezmurlar 70:12-14
Ama geçmişten bu yana kralım sensin, ey Tanrı, Yeryüzünde kurtuluş sağladın.
Gücünle denizi yardın, Canavarların kafasını sularda parçaladın.
Livyatan`ın başlarını ezdin, Çölde yaşayanlara onu yem ettin.
Livyatan mitolojik öykülerden Kutsal Kitaba aktarılmış olduğu için tek tanrıya geçilince hem RAB'bın yarattığı hem de savaşıp, öldürdüğü bir yaratık haline dönüşür, ancak ortaya çıkan çelişki de olduğu gibi bırakılır.
Mezmurlar 104:24-26
Ya RAB, ne çok eserin var! Hepsini bilgece yaptın; Yeryüzü yarattıklarınla dolu.
İşte uçsuz bucaksız denizler, İçinde kaynaşan sayısız canlılar, Büyük küçük yaratıklar.
Orada gemiler dolaşır, İçinde oynaşsın diye yarattığın Livyatan* da orada.
Eyüp'ün hikayesini başka bir yerde anlatmıştım. Orda Eyüp'ün haklı davasını tanrı karşısında nasıl güçlü şekilde savunduğunu ve adeta tanrıdan hesap sorduğunu, buna karşın tanrının hayal kırıcı bir şekilde insanı tatmin etmeyen zayıf bir cevap verdiğini göstermiştim. İşte o metinde RAB Eyüp'e yaptıklarını savunamadığı için ağzını kapatmaya çalışır. Leviathan'ı nasıl öldürdüğünü anlatıp Eyüp'e hava atar. İşte o metinde RAB'bın Leviathan'ı nasıl öldürdüğü
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|