İnisiye Adayı'nın Macerası
Ezoterik bilimin esası zaten inisiyasyondur.İnisiyasyonunşimdiye kadar doğru bir tanımı
yapılamamıştır. Hemen hemen her uygarlıkta kendine özgü bir inisiyasyon anlayışı vardı.İnisiyasyon, bir tür tarik'e giriş manasına gelir. Tarik, "yol" demektir. Bir öğrenim yolu. Nefsini tanımada ve terbiyede, aynı zamanda eşyayı tanımada, onun kökenini bilmede ve anlamada gereken bilgileri elde edebilmek ve uygulamaları yapabilmek için bir yol ve bir gidiş tespiti lâzımdır.
İşte biz bunun, eskiden olduğu gibi, şimdi de birtakım tarikatlar aracılığıyla
yapıldığını görüyoruz.
*** Vakfı da inisiyatik bir vakıftır. Özel bir öğretimşekli yoksa da, çoğu kez, ezoterik bilgiler verildiği için, bir tür inisiyasyondur ve bizdeki inisiyasyon şekli belirli kalıplar ve kurallar içerisinde tekrar edilen bazı şartları içermez.
Burada, fevkalâde geniş bir hürriyet ve serbestlik içerisinde Vakfa bağlı olan kişiler inisiyasyonu hem kendişuurlarında hem de kendi vicdanlarında, kendi kendilerine geçirirler. Hiçbir üstat onları tutup, "Bunuşöyle yapacaksınız, bu,şu demektir, bunun sembolü budur, bundanşunu anlayacaksın..." demez. Bu tarzda hiçbir öğretide bulunulmaz.
Doğrudan doğruya bilinenler, açık ve seçik olarak anlatılır. Bunun aksiyonu doğrudan doğruya üye arkadaşa aittir. Görülüyor ki, modern inisiyatik çalışmalarla, tarihsel inisiyatik çalışmalar arasında birtakım uygulama farklılıkları bulunmaktadır. Burada her ikisine de, yeri geldikçe değinmek suretiyle "inisiyasyon"u anlatmaya çalışacağız. Vakıfta verilen eski konferanslardan birinde Eski Mısırİnisiyasyonlarındaki merasimler anlatılmıştı. Bir tanım yapmamız gerekirse, "Ruhsal bir tesirin nakledilişinde hazır olmak." diyebiliriz. Burada, spiritüel (ruhsal) bir tesir söz konusudur.
Bu tesirin nakledilmesi lâzım. Kişiden kişiye, toplumdan topluma bu tesir nakledilecek. Zaten bütün inisiyatik çalışmaların esası, bu tesirin bir taraftan alınıp, bir tarafa naklinden ibarettir ve bu nakli kolaylaştıracak bütün çalışmalar inisiyatik çalışmalardır. Bu hem objektif manasıyla çalışmadır, hem de sübjektif manasıyla...İnisiyatik çalışmaya giren kimse önce kendinin en kaba taraflarından (içgüdülerinden) hareketle giderek en üstünşuur hâllerine kadar geçerek "insan-ı kâmil" dedikleri olgun ve tekâmül etmiş, belirli bir seviyeye kadar çıkmış insan hâline gelir.İnisiyasyonun amacı budur. Bunun da meydana gelmesi için muhakkak ruhsal bir etkinin bizden geçmiş ve başka yere gitmiş olması lâzımdır. Bu çok önemli bir husustur. Ne vakit ki, bize gelen tesir, bizde saklı kalıyor, inisiyatik bir terbiye almıyoruz demektir. Bu bir çeşit incelmiş egoizma olabilir.
Spiritüel tesiri almak ve nakletmek için üstadın (gürü,şeyh) görevi büyük kaynaktan aldığını müride nakletmektir. Büyük tesir kaynağını müride bağlamaktır. Mürit tek basma bu kontağı kuramaz. Aslında böyle bir üstada hayatımızın çeşitli devrelerinde muhtacız.İlk üstadımız da annemizdir. Doğa ile olan ilk kontağı annemiz verir bize. Sonra baba, öğretmen ve bilinmeyen üstatlarımız hayatımız boyunca bu işe devam ederler. Bu spiritüel tesire inisiyasyonda "zincir" ismi de verilir. Bu, sonsuz sayıda halkalardan meydana gelmiş bir zincirdir.
Üstat, aşağı yukarı zamanın başlangıcına kadar götürülen bir başa, fiilen mevcut bir irtibat sayesinde bağlı kabul edilir. Üstat, buşekilde çok eski, arkaik bir kaynağın halkasıdır.İnisiye olacak kişi de bu bağlantı halkalarından birini alır ve ona bir bağlanacak yer gösterilir. Bu da o büyük uzun zincirde bir yer işgal eder. Dolayısıyla devamlı olarak o spiritüel tesirin müritten geçmesi sağlanır. Talep edene (talip) bu tesir bir kontak aracılığıyla verilir.İnsanlarşüphesiz aynı zamanda da aksiyonla ilgili yaratıklardır. Hareketin, spiritüel tesiri birinden diğerine geçirmek bakımından büyük bir niteliği vardır. Bu yüzden merasimler icra edilir: Vücut hareketleri, vücut hareketlerinde kullanılan sembollerin
şuurda bir tür çözümlenmesiyle meydana gelen psişik hareketler, astral
dalgalanmalar...
Mantal, fizik ve spiritik safhada olan her türlü hareketle bir nevi girdap meyda- na getirilir ve kontak temin edilir. Zaten bu kontak temin edilemezse, o kişi "inisiye" olarak kabul edilmez. Üstadın bir büyüklüğü de bunu anlamasıdır. Zaten üstadın, üstat oluşundaki hikmet budur. Müridin, yukarıda anlatıldığı
şekilde objektif ve sübjektif hareketi meydana getirip getiremediğini anlar.
Dışından görünen hareketle bellidir. Yani inisiyasyonun adabına uygun hareket edebilir. Hatta hareketinde de bir düzgünlük olabilir. Ama gerçekten psişik olarak da gereken olgunluğa gelmiş midir?Şuuraltıyla üstünşuuru arasında kontaktı temin edebilmiş midir?İç mücadelede kaba güçleri yenerek üstün güçleri galip mi getirmiştir?
Bu önemlidir. Bütün bunların anlaşılması da üstada kalmaktadır. Burada Muhiddin Arabi'nin sözünü hatırlamak yerinde olacaktır: "Mürşit seçmekte çok dikkatli olunuz. Mürşidin bazı nitelikleri yoksa, o nitelikleri tamamlamak için, o nitelikler kendinde bulunan başka bir mürşide gidiniz." der.
Birçok inisiyatik merasimlerde üstat çırağı öper. Aslında insanların belirli zamanlarda birbirlerini (kutlamak veya saygısını, sevgisini belirtmek üzere) öpmesinin folklorik anlamı
budur. Alnından öpmek, belirlişekilde iki yanağından öpmek, küçüğün büyüğünün elini öpmesi, tarzındaki hareketlerin en eski hatıraları inisiyatik merasimlerde tesirlerin soluk vasıtasıyla iletilmek istenmesinin sembolüdür. Anadolu'da "ocak" tabir edilen birtakım küçük spiritüel merkezler vardır. Ruhani merkezlerdir bunlar. "...Bana hocam (dedem, ninem) elini verdi, ben de birçok kimseyi, onun söylediğişekilde tedavi ediyorum..." der.
Burada anlatılmak istenilenşey, bir kimseden diğerine geçen spiritüel bir tesirdir. Ocaklar'da spiritüel bir tesirin bir kimseden diğerine (lâyık olana) geçirilmesinin bir örneğini görüyoruz. Onlarda belirli bir kültür, bilgi olmayabilir. Hatta nefsaniyetleri de vardır ama, belirli bir aksiyonu gayet sadakatle ve dürüstlükle yaparlar. Onun göreceği vazifede başka birşey
istenmez. Bu kadar dürüstlük ve egoizma onun için yeterlidir.
İnisiyasyon Şartları
Merasimi tamamlayan üstat bir birey olarak hareket etmez. O bir zincir halkasıdır. Kendini aşan bir tesirin, kuvvetin aktarıcısı durumundadır. Demek ki hem üstat hem de mürit bakımından hiçbirşekilde bireylik meselesi ortaya çıkmamaktadır.İnisiyasyon için üç anaşart aranır:
1- Eksiksiz bir niteliğe sahip olacak mürit. Bulunduğu ortamdaki anlayışa uygun olmakşartıyla eksiksiz nitelikleri olacak. Hiç değilse o tarikin, o inisiyasyonun aradığışartları içermesi lâzımdır. Örneğin Ahiler'in 8 -10 kadar buşekilde giriş şartı vardır ki, oldukça ilginçtir. Ve incelendiği zaman, gerçekten "insan-ı kâmil"i aradıkları bellidir. Mütekâmil insanın niteliklerini istemektedirler.
2- Düzenli birşekilde bilgileri ve tesirleri kabul etme yeteneğinde olacak. Karakter ve yapı bakımından birtakım mükemmel özellikleriniz olabilir. Ama bunun yanı sıra düzenli birşekilde alıcılık da istenir. Yani bir tür iyi nitelikte medyomluk ve psişik hassasiyet istiyorlar. Hiç değilse kendi kendine revelasyonları (derin sezgisi, vahyi) olan duyarlı kişi aranıyor. Hem kendindeki hazineden, hem doğadan, hem de icap ettiği zaman ruhsal dünyadan... Bunları gerekli kılmaktalar, çünkü mürit ileride, akmakta olan spiritüel tesiri başkalarına aktaracaktır. Bu tesiri yansıtacak, başka istikametlere yöneltebilecek yetenekte olmalıdır.
3- Kişisel olarak, birşeyi gerçekleştirmek yeteneğinin bulunması lâzımdır. Kendi iç benliğini gerçekleştirdikten sonra, kişiliğinin de iyice gelişmiş olması gerekir.
Görüldüğü gibi, artık inisiyasyon günümüzde, bazı inisiyatik topluluklarda olduğu gibi, baştan savma merasimlerle yürüyen bir iş değildir.İnisiyasyona girecek olan müritte gerçekten fiziksel, ahlaksal ve zihinsel nitelikler olması gerekmektedir. Kişi ruhsal ahenk içerisinde olmalıdır. Kompleksli insanlar (her türlüsüyle) böyle birİnisiyasyona giremezler. Kişi hislerine hâkim olmalıdır. Yani "his realitesi"ni atlatmış olmalıdır.
Bireyliği teşkil eden bütün unsurlarda bir denge bulunmalıdır. Çünkü esasında inisiye kendi topluluğuna değil, kendi bireyliğine dayanır. Üstadına ya da hocasına değil. Kendi kendisini ne derecede geliştirmişse, o derecede iyi bir inisiyedir. Onun için bu çok önem verilenşartlardan biridir. Hastalık ve psişik eksiklikler hiç kabul edilmez. İnisiyasyona kabul edilmek için emredici dört şart vardır. Bunların arasında her tarikata mahsus özelşartlar da öne sürülebilir. En genel olanları dört tanedir:
l- Beden Temizliği
Burada "temizlik", temizlik kelimesinden bildiğimiz olan, muntazam olarak banyo yapmak kastedilmez. Beden temizliğini asıl meydana getiren husus, bedenin beslenmesinde meydana gelen temizliktir. Kirlian metotlarıyla ortaya çıkan bedene ait tesirlerin doğru ve doğal beslenmeyle muntazam hâle getirilmesidir. Alkol, esrar, afyon gibi zehirler, aşırı ve karışık yemekler ve aşırı cinsel istek, doğal olmayan gıdalar yasaktır. Yani bedeni en iyişekilde muhafaza etmek prensibi söz konusudur. Bildiğimiz ve hepimizin uyguladığı temizlikten başka yukarıda açıklamaya çalıştığımız anlamda bir temizliğin de bulunması
şart koşulmaktadır.
2- Duygusal Bir Asalet
Duygusal asalet, insanlara karşı gerçekten insanca duygular içinde kalmaktır.
Şefkatiyle, merhametiyle, onların haysiyetini kendi haysiyetiymişgibi
korumakla vs. Duygu bakımından bir kişiye karşı küçük menfaat hesapları içinde bulunmamak. Örneğin, bir kimseye bir samimiyet gösteriliyorsa, en ufak bir çıkar olmadan samimiyet göstermek. Bir kimseye açıkça, onun faydası için kusuru yüzüne vuruluyorsa, en ufak bir hissi eziklik altında kalınmaz. Büyük üstatlar bunu yaparlardı.
3- Mantal Safhada Zihin Genişliği
Bu, bir inisiye adayı için pek çokşey ifade eder. Zekâ ister, aklın belirli biçimde bazı kurallara bağlı olarak çalışmasını ister, çok iyi müşahede kabiliyeti ister, birbirine bağlanarak giden bir mantık kabiliyeti ister vs. Herşeyi belirli ve kaba açılardan görmek değil, daha seyyal ve çok değişik açılardan görmenin maharetini de ister. Bu zaten insanlara karşı "müsamahalı olmak" bakımından da gereklidir. Herşeyin bir tekâmül içerisinde mevcut olduğunu, herşeyin bir icabı bulunduğunu, tekâmül için herşeyin yapıldığını anlayabilmesi gerekir. Bunu başarabilecek yetenekte olması gerekir.
4- Spiritüel Yükseklik
Burada ruh yüksekliği değişik anlamlar içeriyor ama, esas anlatılmak istenen
"olgun bir varlık" olmaktır.
Yeteneksiz insan inisiye edilmez.İşte bundan dolayı da halka uygun inisiyasyonlar meydana getirilmiştir. Halk için özel sihirli kılıçlar, hayat suları vs. Buşekilde halk da düşünülmüştür. Ama bütün bu sembollerin yüzeysel anlamını bilebilirler. Örneğin, sıradan sade bir vatandaş için "kılıç" sembolü gerçekten "yedi başlı canavar"! öldürmek için güzel bir silahtır. Ama inisiye edilmiş bir yetenekli mürit, bu sembollerle anlatılmak istenen daha kapsamlı manayı bilir. Sade insan bir sembolü olduğu gibi bilir, inisiye daha başka bilir. İşte gizli öğreti buradan ortaya çıkmaktadır. Folklorik anlamda inisiyasyonla, bilimsel anlamdaki inisiyasyon arasındaki fark buşekilde ortaya çıkmaktadır. Esasında Hint'te Gürü, MüslümanlardaŞeyh, Lâtinlerde Jeron, gerçek spiritüel babalardır. Hz.İsa'nın babası gibi... O, kendi inisiyatörüne "baba" derdi. O, İsa'nın rabbi (mürebbii)dir aynı zamanda. Spiritüel tesirleri O'ndan alıp
insanlara dağıtırdı. Onun için inisiyasyondan geçmek ikinci bir doğuş anlamına gelir.İkinci doğuş belirli ham insanın ölümüyle başlar. Burada ölürsünüz, burada doğarsınız.
Örneğin,şimdiki modern inisiyasyonlarda (Roz Kruva, Tampliye, Fran
Masonlar'da) bunun sembolik çalışmaları yapılır. Bunun için bir tabut kullanılır.
İnisiye tabuta yatırılır. İnisiyatör gelir, ona birtakım şeyler söyler, gözlerini
kapatır. Orada yarım saat kalır. Eski Mısır'da bir gün tabutun içinde kalınırdı. Fakat Mısır'daki inisiyasyonda (zaten yetenekli olan) müride astral seyahat yaptırılırdı. Bu devrede rahibin rehberliği altında mürit daha diriyken bizzat ölümü tadar. Bunun deneyini yapar. Bu, doğrudan doğruya ruh ve beden ilişkisinin gevşetilmesi dolayısıyla psişik varlığın astrale geçirilmesi suretiyle oranın varlıklarıyla irtibat kurulmasıdır.
Bir dizi astral seyahatlerde mürit hayatında o zamana kadar görmediğişeyleri görür. Tekrar tabuttaki bedeniyle irtibatını kuvvetlendirir ve gözlerini açtığı zaman âdeta artık o bambaşka bir insandır. Büyük bir merasimle tabuttan çıkarılır. Ve kendisine, "artık sen dirildin," denir. Burada kendisine yardım eden inisiyatör onun "babasıdır." Biyolojik babası değil, spiritüel babasıdır.
Ezoterizmde Merkez ve Kalp Nedir?
Bütün spiritüel etkilerin geldiği kaynağa merkez denir. Tesirler zinciri bu merkezden insanlara doğru uzanıp gelir. Hatta derler ki, spiritüel bir coğrafya vardır. Bu ruhsal coğrafyanın tepeleri, dağları, ovaları da vardır. Elbette bu, görünenin ötesinde, anlaşılan, hissedilen, fakat sonradan birçok noktalarda objektifleşmiş hâldedir. Coğrafya olarak bazı öyle yerler vardır ki, yukarıda belirtilen spiritüel tesirleri taşımak bakımından diğerlerine nazaran daha yeteneklidir.
Kutsal coğrafya hemen hemen mabetlerin kurulma yerlerini tayin etmiş bir coğrafyadır. Fakat burada söz konusu mabet önemli mabetlerdendir. Bunlar çok ilginç, çok değişik mabetlerdir ve yeryüzünde çok az vardır. Eskinin Delf Mabedi bu merkezlerden biridir (Yunanistan'da Trakya bölgesinde). Meşhur Örfe ve Fisagor'un insanları yetiştirdikleri büyük mabet Delf büyük bir merkezdi ve oradan dünyanın hemen hemen her tarafına spiritüel etki yayılırdı. Böyle merkezleri daha önceleri Mısır'da da görüyoruz.
Onlar daha etkili inisiyasyonlar veriyorlardı. Bizim çağımıza ait inisiyasyonlar Delf'le başlar. Daha sonraları Dünya'da büyük merkez görevini Kudüs, üzerine almıştır. Kudüs gerçekten pek çok dinin ortaya çıkışında spiritüel tesirlerin birikim yeri olarak çalışıyordu. Hatta Hz. Muhammed için de bir rezervuar vazifesi görmüştür. Aynışekilde bu Kutsal Coğrafya'da Mekke, Roma, Yukatan bölgesindeki bazı yerler, Peru, Tibet'in (Himalaya'ların) güneyine bakan eteklerinde birçok yerler hâlâ vardır ve vazifelerini görmektedirler. Orta Fransa'da büyük katedrallerin vaktiyle bu görevi yürüttükleri bilinmektedir. Çünkü onların yapılışında bile inisiyatik bilgiler kullanılmıştır. O devrin bilinen
matematik ve geometrisiyle böyle eserleri inşa etmeye imkân yoktu.
Bu merkezlere bağlılık, oralara yönelmek, hac etmekle sembolize edilmiştir. Mürit için merkez önceşeyhidir. Hatta ilk çalışmalarda üstat müride kendi simasını yansıtır. Kendi suretini vererek, "Beni düşüneceksin." der. Mürit, bu
şekilde kendini şeyhine teslim eder. Bu merkez sonraları (mürit geliştikçe) yavaş
yavaş gelişir. Nihayet bu semboller de ortadan kalktıktan sonra, doğrudan doğruya Tanrı'ya bağlanılır. En büyük merkez, Tanrı'ya teveccüh edilir. Bu seviyeye geldikten sonrası için Muhiddin Arabişunları söyler: "Arif için din yoktur."
Burada "Ariften maksat, kendi kişiliği üzerine tamamen oturmuş bir inisiyedir. Bu duruma gelen bir bireyin hiçbirşeriatle alâkası yoktur. O fert artıkşeriatın üzerine çıkmıştır.Şeriat, henüz daha oraya ulaşamamışlar içindir. Gelişmemiş,
şartlara bağlı olarak yürümek zorunda olanlar içindir. Alt benliği ile üst benliği
arasındaki irtibatı kuramamış olanlar içinşeriat gereklidir. Üstünşuuruyla
hareket etmeye başladığı zaman bireye, onu sürçmekten, sapkınlıktan koruyan
şeriate ne gerek var? Sürçmez çünkü bilgisi vardır. Gelişmiştir. Şeriat, insanı
belirli bir yol içerisinde takılmadan, saplanmadan, oyalanmadan, sağa sola yalpalamadan, mümkün olduğu kadar belirli bir hızla belirli bir hedefe götürmek için vasıtadır. Trafik kuralları gibi. Ama artık siz uçakla gidiyorsanız, karadaki trafiğin sizinle ne ilgisi var?
Onu karadakiler kullansın. Siz artık havadaki trafiğe bağlısınız. Hint'te bir Meru Dağı vardır. Hz. Musa'nın Sina Dağı vardır. Hz. Muhammed'in bir Hira Dağı vardır. Hz.İsa'nın bir Zeytinlik Dağı vardır. Bunlar hep ilk kurbanların, ilk spiritüel temasların yapıldığı yerlerdir. Bunlar Kutsal Coğrafya'da belirli noktalardır. Kimbilir
daha bilmediğimiz ne mihrak noktaları var... Delf te aynışekilde Onfalos Dağı vardır. Orada rahibeler büyük kehanetlerde bulunurlardı. Onlar gerçekten büyük bir kütleyi yöneten kâhinelerdi; önceleri açıkta bulunan mabetler, sonraları yapma mağaralara çekildi.Şüphesiz, bu dolaylı irtibat hâli giderek geleneğin kararmasına sebep oldu. Önceleri inisiyatör, inisiye ve inisiyasyon ortadayken, sonradan bu faaliyetler kapalı hâle gelmiştir. Doğal ya da yapma mağaralara çekildiler. Bu sefer bilgi dışarıya dolaylışekilde yansımaya başladı.
Açıkça, görerek alınmıyor bilgi; örneğin mağaranın kapısında bekleyen adamdan alınıyor. Bir, iki veya üçüncü kuşaktan geldiği için bilgi gitgide kapanıyor. Nihayet, daha sonraları efsaneleşmeler ortaya çıkıyor.İçeride neler olduğundan hiç kimsenin haberi yok; dışarıda bir söylentidir gidiyor. Gizli öğreticilik bu
şekilde, kelimenin tam anlamıyla, zaman geçtikçe daha da gizlileşmiştir. Aslında
eskiden gizli değildi.İnsanların hamlığı, egoizması
giderek arttığından, geleneğin de giderek kararmasına sebep olmuştur.İnisiyasyon yerleri, sır mahalleri hâline gelmiştir. İlk geleneklerde çok geçen "Kutsal Topraklar", "Ulvi Topraklar", "Paradesa", "Bahçe", "Mabet", "Saray", "Kutup" kelimesi kullanılır ki, aslında Brahmanik uygulamalardan bize geçmiştir. Ayrıca inisiyasyon merkezlerine "Saf Topraklar", "Ölümsüz Topraklar", "Dirilerin Toprağı", "Güneşin Toprağı" denildiğini biliyoruz.
Kayna: İnisiyasyon ve Ezoterizm Kitabından Alınmıştır.
Not: Yararlı Bilgiler vardır. Lütfen yazı uzun diyip okumamazlık etmeyin.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|