HAKİKATİ GÖRMEK...
Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri Mesnevi'de şöyle bir hikâye anlatır: İki atlı arkadaş yola çıkmışlar. Fakat birisi âmâ imiş. Giderlerken âmâ olan şahıs, kamçısını düşürmüş. Fakat arkadaşına itimad edemediği için, yerden almasını söylememiş, inmiş atından el yordamıyla kamçıyı aramış. Derken, kendi kamçısını bulamamış ama eline ondan daha güzel yumuşak bir şey geçmiş. Bu kamçı daha güzelmiş diyerek alıp atına binmiş. Fakat o kamçı diye bulup aldığı, gecenin soğuğundan hareketsiz duran bir yılanmış. Derken biraz sonra hayli ilerlemiş olan arkadaşına yetişmiş. Arkadaşı sormuş.
-Yahu neredesin? diye…
Âmâ cevap vermiş: .
-Kamçımı düşürmüştüm, gerçi düşürdüğüm kamçıyı bulamadım ama ondan daha güzel ipek kaplamalı bir kamçı buldum, işte demiş. Tabii gözleri gören adam anlamış onun yılan olduğunu ve arkadaşını ikaz etmiş: .
-At o elindekini, o kamçı değil, soğuktan hareketsiz duran bir yılandır. Biraz sonra ısınırsa sokar seni, demişse de âmâ inanmamış ve: .
-Sen yalan söylüyorsun, bana attırıp sen alacaksın değil mi, diyerek yılanı elinden bırakmamış. Biraz sonra, hava ısınınca harekete geçen yılan, adamı sokup zehirlemiş ve adam ölmüş. Yılan soktuktan sonra ölmeden önce adamın aklı başına gelmiş ama iş de işten geçmiş.
İşte böyle, adamın hakikati görecek gözü yok, ama kendisine yol gösterenlere de inanmaz, tabii ki sonu hüsran olacak. Mürşid-i kamiller de insanları ikaz ederek helak olmalarını önler, fakat onlara itimad etmeyenler kendi bildiğine göre hareket ederek helak olurlar…
__________________
Nesimi'ye sormuşlar;
O YAR ile hoş musun?
Hoş olayım olmayayım o YAR benim
Kime Ne!
|