İmana davet etmek esasen her inanan varlığın yapması gereken bir şey elbette.
Gözü görmeyenlere ışık tutmak, kulağı duymayanlara ses olmak, yolu bilmeyenlere işaret etmek esasen her inananın sorumluluğudur. Çünkü acıları dindirecek olan sadece imandır.
Gerçek iman…
İmanda acı olmaz. Endişe olmaz. Sadece bir teslimiyet ve güven hali vardır. Yaradan’ın yarattıklarını ve yaptıklarını, o yüce Bilgi’den ötürü yaptığını bilmek, inanmak ve güvenmek vardır. Ve böylece O’nun o Yüce Sevgisinden emin olmak ve onu bilmek ve onu hissetmek vardır. Ve inananı da inanmayanı da nasıl aynı Yüce Sevgi ile sardığını görmek vardır.
Gerçek imana varmak belki de pek çok inkarlardan geçecektir. Nice acı dolu süreçler gelip gidecektir. Ancak asıl olan bellidir ve muhakkak ona varılacaktır.
Neredeyse herkesin yolu aynı yeredir. Kimisi önce kimisi sonra...
Ancak önce gidenlerinse arkadan gelenlere yardım etmesi esastır. Tıpkı ona da yardım edilmiş olduğu gibi. Nasıl ki o buraya gelene dek nice önden gelenler elinden tutmuştur ve tutmaya devam edecektir, şimdi o da her bir ardında durana elini uzatmalıdır.
Işığın varlığını göstermelidir. İmanı işaret etmelidir. Çünkü böylece bir gün onlarda diğerlerine el uzatacaklardır.
|