Kelimeler bir şeyin gerçekte ne olduğunu anlatamaz yalnızca işaret eder.
Sözcükler gerçekliği tanımlamaz çünkü sözcüğü oluşturan algılayış gerçekliği tüm boyutuyla anlayabilecek sınırsızlıkta değildir.
Tanımlayarak 'kendinde olan'ı değil sizin tarafınızdan anlaşılanı ifade etmeye çalışırsınız.
Evreni beden bakış açısından, duyuların sınırlılığı dahilinde içgüdülerimiz tarafından programlanmış kısıtlı anlamlarla bilmeye çalışıyoruz.
Bu durumdayken kendi zihnimizin yansımasından başka bir şey görmemiz mümkün değil
Olanı kendinde, olduğu gibi, anlamlandırmadan görebilmek için beden sınırlayıcılığını aşmamız gerekir.
Ancak dış koşullandırmaların etkisiyle sürekli olarak düşünmeye eğilimli ve devamlı gürültü üreten zihnimizi sakinleştirip varlığı düşüncelerin tanımlayıcı filtresinden değil de olduğu haliyle, kendi dingin sessizliğinde görmeye çalışırsak, gerçekliğin içimize akmasına izin verebiliriz.
Aklın sessizleştiği anlar gerçekliğe en yakın olduğumuz durumlardır.
Sessizliğin kendisi gerçekliğin ne olduğunun deneyimlenmesindeki en etkili yoldur.
Onu düşünce ve tanımlama engeline takılmadan, hiçbir anlamlandırma yoluna sapmadan dolaysız olarak ve bilinç vasıtasıyla içimizde hissedebiliriz.
Aslında hissettiğimiz iç ve dış ayrımının sona ermesi ve evrenin, varlığın, gerçekliğin kendisini kendisinin (sen) aracılığıyla izlemesidir!
''Bilen, biliş ve bilinen aynıdır''
|