Telkin ve insan
Telkinlere maruz kalmak çoğu kişinin içinde bulunduğu ama fark etmediği bir durumdur. Aslında telkin altında kalmak zihnin doğal bir durumudur. Yaşamımızın birçok evresinde farkında olmadan bu durumu yaşarız.
İnsanın fark etmediği şey telkin altına girmek için, transda olmak gerekmez. İnsan uyanık durumda ikende farkında olmadan gelen telkinlere açık halde bulunmakta ve hipnotik halleri yaşamaktadır.
Örneğin; Marka logosu ile zihinlerde oluşturulan zenginlik ve kalite algısı, spor veya siyasi parti taraftarlığı ile hissedilen aidiyet duygusu ve aşık olmak zihnin iç ve dış telkinlerle aldığı format ile oluşan algının yaşandığı hipnotik durumlardır.
Günlük hayatta farkında olmasak da sık sık bu halleri yaşarız. Çoğu zaman kendi iç dünyamızın duygularına odaklanıp, dış dünyaya kendimizi kapatır, farkında olmadan kendimize telkinler vererek, duyguların oluşturduğu bu telkinlerle oluşan algılar aleminde kendimizi buluruz.
İnsanın kendine verdiği ve dışarıdan aldığı telkinler ve düşünceler alt bilincin inşasına katkıda bulunur. Bu şu demektir, telkinlerinin oluşturduğu etkilerle inanç sistemi bilinç altında şekillenir ve zaman ve mekan içerisinde açığa çıkarak insanın gelecek yaşam anlarını oluşturur.
Aslında, kendimizi duygu ve düşüncelerimizle birlikte zannettiğimiz her an iç dünyamıza telkinler vererek hipnotik halleri oluştururuz. Yani, üzgünüm, sinirliyim, sıkıntılıyım dediğimizde veya duygusal bir film seyrederken kendimizi o duygular gibi algılar, kendimizi o duyguların sanal dünyasına kaptırır, algılanan o duygusal hal ile bütünleşip, bu duygular doğrultusunda hareket ederiz.
Fakat gerçekte bu duygular sadece farkındalık alanına gelip giden soyut enerjilerdir. Duygular bir bulut gibidir. Gelir, etkiler ve geçer gider. Eğer insan bu süreçte duygularının oluşturduğu algılara bilincini kaptırır ve onları sahiplenirse bu duyguların esiri haline gelir ve kendisini bu duygularla bir hissedip, tanımlamaya başlar.
Hipnotik durumun bir özelliğide sürekli kendimizi mükemmel yapmaya, ya da eksik hissettiğimiz taraflarımızı tamamlama arayışında bulunma durumudur.
Çünkü, insan kendisini bedeni ile sınırlı zanneder. Çevre, medya, reklamlar gibi sürekli tekrarlardan oluşan telkinlerle insan zihni bu yönde hipnoz olur, şartlanır. İnsanın kendisini sadece zihin-bedenle sınırlı olarak görmesi ve zihnin bu yönde şartlanması aslında onun birçok yanılgıya girip, farkındalıktan uzaklaşmasına neden olur.
Çünkü bu suretle insan “şimdi” den uzaklaşır. Ya geçmişin hatıralarında, keşkelerinde yada geleceğin kaygılarında, beklentilerinde yaşamaya başlar. Oysa an da olmak, şimdi olanı, yani gerçek olanı olduğu gibi görüp, fark etmek demektir.
Geçmişin keşkeleri, takıntıları, geleceğin kaygı ve beklentilerindeki, zihinsel hipnotik durum, insanı içinde bulunduğu şimdinin farkındalığından, yani nimeti görmekten (Şükürden) uzaklaştırıp, mutluluğun gelecekte bir yerlerde, örneğin, evleneceği bir eşte, kazanacağı bol parada, sahip olacağı bir evde, yükseleceği bir makamda, yapacağı bir seyahatte, vb. bir yerlerde olduğu hayaline, yanılgısına düşürüp, gerçekte, şimdi sahip olduklarının değerini fark edip, bu değerlere sahip olmanın mutluluğunu yaşayabilmekten onu mahrum bırakır.“Sahip olmadıklarına ulaşmak için çabalarken, sahip olduklarını unuttuğun için mutsuzsun.” (William Shakespeare)
Aslında gelecekte aranan, mutluluk sağlayacağı zannedilen, beklentileri oluşturan, bütün unsurlar sadece geçici ve anlık hazlar sağlayan ama zaman geçtikçe sıradanlaşan şeylerdir. Mutlu olamamanın ana sebebi insanın içinde bulunduğu durumun farkındalığından uzak kalmasına yol açan geçmiş ve geleceğe dair düşünceleridir.
İnsan mutluluğu bunlarda aradığında şimdi sahip olduklarının vereceği çoşku dolu hazdan, keyiften perdelenir. Nimete kör (Nan kör) olur. İçinde bulunduğu anın farkındalığından uzak kalır. Bu suretle mutluluk devamlı ertelenmiş olur.
Çünkü, insan keyif aldığı, mutlu olduğu bir haldeyken, çevresel telkinlerle oluşmuş zihindeki hipnotik durum, onun bulunduğu an daki mutluluğunu örterek, gerçeği fark etmesine engel olur ve içinde bulunduğu durumu hemen sıradanlaştırarak, onu keyif alacağı mutluluğun şu an da değil, gelecekte yeni bir beklentide olduğu inancı içine sokar.
Mesela, satın almak istediğiniz bir elbise vardır. Onu almak için çaba gösterir, heyecan duyar, sevinir, mutlu olursunuz. Bir müddet sonra ona sahip olursunuz, fakat sahip olduktan sonra her şey sıradanlaşır, normal gelmeye başlar. Sahip olabilme sürecinde yaşanan heyecan kaybolup, büyü bozulur. İnsan onu unutup, başka arayışlara başlar. Başka şeylere bakmaya, onlara sahip olabilme arzusunu duymaya başlar.
Bu arayış hiç bitmez insan bilincinde kısır bir döngüye dönüşerek onu devamlı oyalar, hep “daha” çok, “daha” iyiyi bulabileceği beklentiler içine sokar. Fakat “dahası” olanın farkındalığı olmaz. Farkında olmayan ise mutlu olup hiç bir şeyden keyif alamaz.
Çünkü mutluluk hep daha sonraki beklentilerde aranmakta, bu arayış, sahip olunan değerleri perdeleyerek, bilincin farkındalığını örttüğü için insan o an daki sahip olunan değerlerin hazzını, keyfini, algılayıp, yaşamaktan (mutluluktan) kendisini farkında olmadan mahrum bırakmak zorunda kalır.
Bu durum hayatın birçok deneyiminde aynıdır. Sonuç olarak daha güzel şeyler yaşamak ve hedeflemek tabii ki çok güzeldir ve bunu yapmak son derece doğaldır. Ama eğer mutluluğu, mükemmeli, hep “daha” sonrakinde arıyor, şimdideki mükemmeliyeti göremiyorsanız, bekleyişiniz hiç bitmeyecektir.
Çünkü,aradığınız gerçek mutluluk aslında bulunduğunuz şu anda, şimdi dedir. Çünkü mutluluk bir deneyimle sınırlı olmayan doğal bir haldir. Dışarıdan “daha” larla insanın kendisinee ekleyeceği bir şey değildir. İnsan içindeki güç ile ne kadar gerçekci, samimi bir ilişki kurarsa, hayatının o oranda farkında olup, sahip olduklarının değerini bilip, bundan haz ve keyif alarak yaşamı algılar.Kısaca mutlu olur.
Bunun için yapılması gereken, şu an, sahip olduğun, sağlığın, eşin, işin, aşın, vb. saymakla bitmeyecek o kadar çok mükemmel şeye sahip olduğunun farkına vararak, bunların sıradan olamayacak kadar olağanüstü şeyler olduğunun bilinci ile bulunduğun her an dan, her durumdan keyif alabilmeyi başarabilmektir.
Aslında, kainattaki mükemmel işleyen düzenin farkına varıp, her şeyin yerli yerince olduğunu idrak edebilen için şu “an”da kim olursanız olun, ne yapıyorsanız yapın, neye sahip olursanız olun tam ve mükemmelsiniz. Bunu fark (şükür) edin!...
“Allah’ın yarattıklarında hiçbir an çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. Gözü(nü) çevirip-gezdir; Herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra tekrar, tekrar yine bak; Sonunda göz, aradığı uyumsuzluğu bulamayıp güçsüz ve bitkin bir halde sana geri dönecektir.” (Mülk Suresi,3-4)
|