Mehdi - Mehdi Gerçeği
Yüz yıllardır olduğu gibi, günümüzde de insanlar, kendi inançları doğrultusunda peygamberlerin bazı sözlerini, kendi dünyevi bakış açıları ile yorumlayıp, beyaz atlı, elinde sihirli kılıç olan Mehdi'nin veya Mesih’in gökten inerek, insanları kurtarmasını beklemektedir.
Her inancın kendine göre beklediği bir kurtarıcısı olabilir. Hak olan dinlerde de bu tür görüşler vardır. Ancak Peygamberlerin bahsettiği kurtarıcı (Mehdi, Mesih) insanların kendi hayallerinde tasavvur ettiği anlamda bir kurtarıcı kişi değildir. Gerçekte, bu tarz bir anlayışın ne Hristiyanlıkta, ne Yahudilikte ne de Müslümanlıkta yeri vardır.*
İnsanlar, tarih boyunca, bu tarz bir kurtarıcı bekleyişi içine sokularak, rejimlerin, çıkar çevrelerinin saldırgan, yayılmacı amaçlarına alet edilmiştir.
Oysa! Kur’an Mehdi’den bahsetmez. Allah'ın tek “Veliyy” (yardım eden, kurtaran, kemale ulaştıran) oluşundan bahseder. Bu anlamı karşılayan Kur’an kelimesinin dünyevi karşılığı “Resul” dür. Resul, insan şuurundaki bilinci “bas” edip (ölmeden önce öldürüp) yeni bir boyuta geçişi sağlayan, bilinci yükselten, kurtarıcı vasfı olan aracı kuvvedir.
Resul, insana insanı anlatır. İnsana Allah'ı anlatır. Onu dinleyen anlatılanı kendinde bulur. Anlamayan ise kendinden uzağa ötelerde hayaller alemine dalar. Gökten inecek, kurtarıcı Mehdiyi, Mesihi bekler.
Oysa, Resuller, dışarıdan gelip bizi kurtaracak, mehdileri beklememizi değil, kendilerinin, kendi özlerinde buldukları, kurtarıcı ilahi boyutları, bizim kendimizde bulabileceğimizi, mecazi bir dille anlatarak, onları bulmaya bizi davet etmektedirler.
Çünkü, dışarıda gelecekte, gelmesi beklenen mehdiler zaman kaybı olduğu gibi, daha önemlisi, bilinçte ötede kavramı oluşturarak insanı tanrısallığa düşüren vehmi düşüncelerdir.
Yani, Mehdi, gelecekte gelmesi beklenen, bir kişi değildir. Mehdi, İslam dininin tevhid ilmini ortaya koyan, içinde tenzih ve teşbih esaslarını eşit oranda bulunduran, insana Allah'ın “Hadi” ismi ile hidayet edip onu karanlıktan aydınlığa çıkartan, yüksek ilim ağırlıklı, insanın özünde, holografik yapı gereği var olan boyutsal yapıdır.
İnsan, özünde var olan bu boyutu (mehdi) açığa çıkardığında “Hadi” esması gereği bu potansiyel güç, sahip olduğu yüksek ilim ile ona hidayet eder. Şefaat eder ve onu Allah yoluna yönlendirerek, kurtarır.
“Hadi” esmasının anlamı, hidayet, ilim hediye eden ve bu suretle, gaflet uykusundan uyandırarak, hakikati fark ettiren (mürşit) demektir. Hadi isminin başına "mim" gelirse “Mehdi”(Muhammedi) olur. Bu mim Muhammed’in “mim” idir.
Yani, “Hadi” esmasının yüksek ilim ağırlıklı enerjisi, özdeki Muhammedi boyutun manası içerisindedir.
Mehdi, ilim ile uyandıran demektir ve Hz. Muhammed(as) boyutudur. Çünkü, Hz. Muhammed(as) yapısında, ağırlıklı olarak Allah'ın yüksek ilim sıfatını bulunduran, Resul’dür. **
Bunu fark edip, özündeki bu boyuta yönelene, Hz. Muhammed(as) “Hadi” isminin yüksek enerjisi ile ilim hidayet eder ve onu karanlıktan, aydınlığa çıkartarak, gaflet uykusundan uyandırmak suretiyle şefaat ederek, kurtarır.
Ancak bu ilme vakıf olanlar gereği gibi Hz. Muhammed(as) anlayıp, tanıyabilir. Bu ilme vakıf olmayan, Hz. Muhammed(as) tanıyıp, anlayıp, değerlendiremez. Büyük yanılgılara düşer.
Yani, Mehdi, belirli bir zamanda zahirde gelecek, kurtarıcı bir kişi, bir şahıs değildir. O insanın özünde olup da, açığa çıkarılmayı bekleyen, ben dediğinde, batınında arayıp, bulacağı “Resul-Mürşit” boyutudur. "İyi anlayın bilin ki, içinizde Allah'ın peygamberi var, Rasûlullâh içinizdedir!"(Hucurat suresi/7)
Bir kişide "mehdiyet" vasfının tezahür edip, açığa çıkması hem bir ikram, hem de bir imtihandır. Kişi eğer nefsini tanımış, edepten nasibini de almış ise "mehdiyet" in tezahürü ile "feth-i mübin"(gerçek zafere) ulaştırılır.
Aksi olursa, mehdiyeti nefsine mal eder, kendini Hz. Mehdi zan eder!. Rabbi de onu aleme rezil eder!...
Bu boyut, insan bilincini "bas" ederek (ölmeden, önce öldürüp) ilahi farkındalık ile gaflet uykusundan uyandırıp, yeni bir bilinç boyutuna geçişini sağlayan, özdeki potansiyel güç (kuvve)dir.
Zaman ve mekansallık şartlanmasından zihnini kurtaran insan(kamil), holografik yapı gereği özünde potansiyel olarak var olan bu boyutu, beden aynasından yansıtarak içinde bulunduğu an itibarı ile açığa çıkarabilir.
Bu, bin dört yüz yıl önce yaşamış ve şimdi yaşayan bir Muhammedi şuurun, hakikati, aynı an da okuması demektir.
Bu suretle, an da ki, aynı hakikat noktası farklı bilinçlerde, önce, sonra kavramlarından beri olarak açığa çıkıp, bir alt boyutta farklı zamanlarda yaşayan, farklı zihin ve bedenler aracılığı ile kendini ve sistemi(sünnetullah) okuyup, algılıyor olarak bulur.
İnsan arındıkça ve Allah'a yöneldikçe, bilinci (ruhu) ilahi güç kazanmaya başlar ve kendi çabasına takiben, Allah'ın nasip ettiği oranda “Mehdi”si, meleki etki ile batınındaki kapıda belirir.
Batınındaki bu kapı, Hz. Ali ve aynı zamanda, Hz. İsa (Mesih) kapısıdır.*** Bu kapı açılınca ilmin şehrine yani Hz. Muhammed(as) boyutuna varılır.
"Ben ilmin şehriyim, Ali’de kapısıdır. Şehre(bana) gelmek isteyen Ali(ilim) kapısından girmelidir!.” Hz.Muhammed(as)
Evrenselliğe, sonsuzluğa, insanlığa, ilim (Hz.Ali ve Hz.İsa) kapısı açık olan herkes bu ilmin şehrinden (Muhammed) nasiplenir. Bu nasiplenme de ayrıcalık yoktur. Tek şart ilme gönül vermek sureti ile Allah'ın Rahman ve Rahim isminden nasiplenmiş olmaktır.
Bu kapıda, ilim talep edip, öğrenip, tefekkür edilir ve Hz.Muhammed(as) anlaşılır, idrak edilir. Yani, ilim şehrine girilir. Bu şehre girende, cehaletin oluşturduğu benlik algısı ile nefse kul olup yaşamak(Deccal dönemi) biter. Hiç olduğunun idraki ile Abdullah(Allah kulu) olan bilinç “kıyam” eder, uyanıp, dirilerek ayağa kalkar.
Bu suretle, Hz. Muhammed(as) den nasiplenen insan, Rahman ve Rahim tecellisi ile Hz. Muhammed(as) in manasını hal edip, Hz. Mehdinin ashabı (Muhammedi) olur ve o mananın içinde korunur.
Hz. Mehdinin ashabı (Muhammedi) olmak, huzurda olmanın idraki ile halkanın(şehrin) içinde, her şeyi seven, düşünen, kucaklayan, paylaşan bir bilinç ile halka hizmet edip, huzurla yaşayabilmektir.
Allah, hepimize o halkanın(şehrin) içinde, ona ashap olarak, yaşamayı nasip etsin..
Düzenle*İnsanın kutsal kitaplarda ve söylemlerde mecazlarla anlatılanları anlamamakta ve yanlış değerlendirmesindeki en büyük engel, kendisini evrenin içinde yaşadığını var sayması ve her şeyi bu veri tabanı üzerinden deşifre etmesinden kaynaklanmaktadır. Fakat gerçek bunun tam tersidir. “İnsan evrende değil, evren insan da yaşamaktadır.” Asırlar önce “evrensel sistemi” okuyarak o günkü insanın ilmine ve anlayış kapasitesine yönelik olarak mecazlarla anlatılanları, her insanın kendi oluşumuna göre değerlendirmesi gerekir. Olaylar her insan da kendine has olarak yaşanmaktadır. Değerlendirmeyi bu esaslara göre yaptığımız zaman görürüz ki!.. İnsan ve Evren varlıklarını aynı öz den alan yaratılışın ifadeleri olması dolayısıyla “Evren=İnsan”dır. Benlik sadece kendindekini algılamakta, dolayısı ile herkes kendi evreninde yaşamaktadır. Bu bakış açısı ile “Mehdi” (hidayet eden, karanlıktan aydınlığa çıkartan, ilim ağırlıklı boyutsal yapı) kavramını değerlendirdiğimizde, mehdinin gelmesi demek, kişinin bilincinde yüksek tevhid ilmi ile farkındalığın oluşması demektir.
**Her peygamber, Allah'ın bir sıfatını ağırlıklı olarak taşımaktadır. Mesela; Hz. İsa Allah'ın kudret ismini ağırlıklı olarak yapısında bulundurduğu için hastaları iyileştirmekte, ölüleri diriltebilmektedir. Hz. Muhammed(as)ise yapısında ağırlıklı olarak Allah'ın ilim(ledün ilmi)sıfatına mazhar olarak yeryüzünde bulunmaktadır.
***Hz. Ali, Müslümanlıkta, Hz. İsa(teşbih) makamını temsil eder. "Sen Meryem oğlu İsa'ya benziyorsun, seni sevmeyen sadece münafıklardır. ”Hz. Muhammed(as)
|