Hizmetçinin Kölesi Olan Sahip
Kişiliğimiz, madalyon gibi iki yüzü olan bir kapıdır. Ve sen, bu kapının anahtarının sahibisin! Bu kapının bir tarafında cehennemin ızdırabı, diğer tarafında cennetin huzuru bulunmaktadır. Şimdi bir düşün! Kapının hangi tarafında daha çok mesken tutuyorsun! Sana arzularını, tutkularını gerçekleştirme imkanı sunan açgözlü, maddi dünyanın nimetleriyle seni kendine tutsak eden cehennem ateşinde mi? � yoksa � paylaşmanın, hoşgörü ve sevginin ışığını ve derin huzurunu sunan cennetin serin sularında mı?
Belki de her ikisinde de zaman geçiriyorsun, kah bir bu alem, kah bir diğer alem derken �
�Bölündüm, dağıldım, ben kimim?� Kaosunu mu yaşıyorsun yoksa?
O zaman bölünmüşsündür, dağılmışsındır ve kim olduğunu unutmuşsundur!
Kaosun sebebi bu karmaşanın anlamını çözememendir. Bölünmüşlüğün; cennetinde ve cehenneminde geçen günlerin, sana yaşattıklarındaki farklılıktan� dağılmışlığın; dengeyi kuramamandan, sahip olduğunu unutup kişiliğinin hizmetine girmenden� kim olduğunu unutman; maddi dünyanın yasalarında boğulmandan, ona tapınmandan, özünden gittikçe uzaklara, derinlere ve karanlığa saplanmandandır!
Sen, sahipsin! Kişiliğinde hizmetçin! O sana bu dünyayı deneyimlemende yardımcı olması gerekirken, sen ona iplerini verdin ve o seni güdüyorsa, kim olduğunu unutman bir zaman sonra çok normal değil mi?
Yani kişiliğimizin bir yüzü Öz�e dönükken, diğer yüzü dış dünyaya dönüktür! Onu eğlendiren, onu doyuran dış dünyanın gelip geçen hevesleri, bir zaman sonra Öz�ünü unutmasına sebep olur. Öz�ümüz dingindir, beklemesini bilir, sabırlı ve sevecendir. Unutulsa da o hep içimizdedir. Dış dünyada yaralanan kişiliğimizi iyileştirmek için sevecen bir anne gibi bekler!
Şimdi daha farklı bir açıdan kişiliğimize ayna tutalım. Görünüre değil, görünmeyene odaklanalım. Lütfen aynaya dürüstlükle bakın! Kimi görüyorsun? Evet gözlerinin rengi, saçın, burnun, dudağın derken kendime bakıyorum, kendimi görüyorum mu diyorsun! Şüphesiz öyle! Yalnız bu bedensel varlığını besleyen gücü gösteren bir aynaya bakabilseydin ne görürdün?!?!
Ben yıllarca ayna karşısında bu komik oyunu oynadım, bekledim, bir ara saçmalıyorum dedim, güldüm ama hep aynada bir gün gerçeğimi görme umudu taşıdım. Neden? Bilmiyorum neden böyle bir oyun kurdum zihnimde, maddi görünümüm beni tatmin etmediği için mi? Çok daha güzel, aydınlık, ışık saçan bir ben miydi görmek istediğim? Olabilir, oldu da zaten! Peki nerden biliyordum, aynadaki görüntümden farklı bir ben daha olduğunu? Sanırım sadece biliyordum!
Ne yaptığına değil, nasıl yaptığına bak!
Birgün yine aynanın karşısında kendime baktım. O gün canım sıkkındı, suratım asıktı, sinirliydim. Öylece baktım, hatta uzun uzun baktım, inatla gördüğümden farklı bir ben görmek istiyordum. Sonra birden bilincim bana bir oyun oynadı daha doğrusu oyunuma yanıt verdi. Hala somurtuyordum, öfkeyle çatık kaşlarım, aşağı sarkmış bezgin dudaklarım bana birden gülümsedi!
Korktum! Dünyada insan herşeyi deneyimleme gücüne sahiptir. Ben o gece ayna karşısında alışık olmadığım bir deneyim yaşadım! Ayna bana beni sundu! Sen bu değilsin, sen beni illüzyon sanırken en büyük yanılgın; senin illüzyon olduğun gerçeğini unutmandandır� dedi.
Demedi ben öyle düşündüm, hissettim gerçek benliğimi, özümü! O sislerin ardında parıldayan bir güneşti! Kalın perdelerin ardında bir silüet; unutulmuş, hapsedilmiş ışığın cılız titreşimleri! Ellerimle o sisi dağıtmak, perdeleri yırtmak istedim! Tüm benliğimle o ışığı hissetmek istedim! Ama yapamadım! Çünkü bu eller, madde bedenim bunu başaramıyordu!
Aynada korkmuş bir ben gördüm, kısa gülüşlerle beni teselli eden flaş görüntüler, hızlı, bazen donuk, net, bazen bulanık! Evet aynada başka bir benin titreşimleri�
Uğraşıyordu zihnim! Bu oynanan oyunu algılamaya. Yüksek benliğimle, kişiliğim arasındaki tatlı çekişmeye! Kişiliğim, bir kapı, açılıp kapanıyor durmadan! BEN dediğim; bu bütüne herşeyin dışından bakan! Bir tarafım kıpkırmızı cehennem, şeytanlarım dans ediyor, zafer nidalarıyla sarhoş maskelerim! Diğer tarafım yemyeşil cennet, meleklerim huzurla süzülüyor engin ovalarımda, hoş bir tını tanıdık huzurla çağıran!
Kişiliğim dediğim aynadaki madde görüntüme tapan, onu daha da güzel kılmak isteyen, onu tehlikelerden bencilce sakınan, kendine; hep bana diyen, düşüncelerini, duygularını hoyratça savuran, çırılçıplak bir ben! Saldırıya açık, savunmasız, korkak, güvensiz ve hep tetikte, sevgisiz!
Acıdım; acıdığım kendimdim! Onun saflığına, korunmaya muhtaç zavallılığına! Oysa kişiliğim bu tavrıma hırslandı! Ben özgürüm� dedi. Sahip benim� dedi. Herşeyin en doğrusunu, çıkarlarımıza en uygununu bilen benim, seni bu dünyada var eden benim� dedi. İstediğin an, istediğin role, istediğin maskeye büründürürüm, seni hayatta ve ayakta tutarım� dedi. Sana tüm arzuları, tutkuları her ne pahasına olursa olsun yaratırım� dedi.
Aynadaki ben ağladı. Ağlayan hangisiydi, hangisi bendim?
İşte o an bölünmüşlük, dağılmışlık hissini en derinde hissettim. Buydu ben kimim kaosunun kaynağı! Buydu tutsaklık duygusunun kaynağı!
Hizmetçi, sahip olmuş; sahipse hizmetçi!
Kişiliğim hizmetinin sınırlarını ne zaman aştı? Bu darbe ne zaman gerçekleşti?
Sanırım birden değil, büyüdükçe, yaralandıkça, dışlandıkça, arzuları tattıkça, zevk aldıkça yükseldi�bendi aştı ve özümü derin sulara gömdü!
Özüm dediğim, tanrısal yanım, tanrının tohumu, dünya okulunda bir öğrenci-öğretmen ruhu!
Kendi kendini deneyimleyen, öğrenen ve öğreten!
Her defasında aynı muamele ama o bunun olacağını biliyordu zaten!
O oyunun kurallarını bilen, ona göre oynayan gerçek aktör-aktrist!
Özgür bırakılmış tutsak atlar gibi dört nala koşan, çılgınca�bilinçsizce özgürlük denilen bilinmezliğe! Efendi çiftliğin kapısında izliyor gülümseyerek; elbet birgün dönecek! Çünkü onu sevgiyle kucaklayan, onu besleyen, ona yer veren, onunla bir bütün olduğunu bilen sahip onu bekleyecek sabırla!
Bugün;
O çılgın at döndü sahibi, isyanını af etti, çılgınlığını hoş gördü. Deneyimleri iz bırakmış bedeninde ve aklında ama ruhu berrak, ışıldıyor artık!
Sisler dağılmış kendiliğinden ve kalın perdeler parçalanmış el değmeden!
Isıtan ve ışıtan güneşine kavuşmuş dünya gibi mutlu, onun gibi bereketli ve onun kadar canlı!
Sevgiyle çıktım yola, sahibim yüksek benlik, kişiliğim hizmetkar; artık kapının her iki tarafınıda biliyorum, yaşıyorum, deneyimliyorum�
Kan akıtmadan, can yakmadan, ahlaki vicdanı yok saymadan, sevgiyle yürüyorum!
Kişiliğimin hırslarına, öfkelerine, saldırgan enerjimin gücüne hakimim!
Onu sevin, size hizmet edene saygı duyun, besleyin! Ama efendi olma fırsatını kollayan şeytanınızdan uzak durun! Kişiliğinin sesini işittiğinde gülümse ve HAYIR de!
Işığın yolu heryere korkusuzca girendir! O karanlıkları aydınlatan, erkekle dişiyi bütün kılan, korkunun panzehiri sevginin kaynağı!
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|