İstasyon
İşte her şey yeniden başlıyordu.Yine aynı ıssız istasyondaydı. Paslı ve soluk raylara vuran gümüş renkli ışıklara bakıyordu yine. Eski istasyonun döküntü banklarından birine oturdu. Karşısındaki tek katlı ev kirli perdelerini karanlığa gömer gibi ona bakıyordu yine.Ne zaman gelecek bu tren dedi huzursuz bir telaşla içinden. Titreyen ellerinin cebindeki çakmağı bulması güç oldu, sigarasını yakarken göz kapaklarını dahi kapatmamacasına bakıyordu eski eve. Bir an için bile olsa gözünden kaçmamalıydı hiçbir şey. Sadece o an için ürktü şimdi gelmesini beklemediği trenin gelmesinden.Şimdi olmaz dedi.Raylara vuran ışıkların yansımaları yeterli değildi içeriyi görmesine.Eski tül perde bir an için aralanır gibi oldu. Hayır dedi hayır bu bir yanılsama, yorgun gözlerime vuran.Öğrenmeliydi, bu bir sırdı ve kimseye belli etmeden öğrenmeliydi.
- Saat bir hayli ilerledi, afedersiniz ben istasyona gelmeden kaç dakika önce gitti bir önceki, haberiniz var mı?
Issızlığı parçalayan sesin kime ait olduğunu anlamak için sağına döndü adam:
- Bilemiyorum
- Gelecek olan tren son sefer olmalı o halde, iyiki kaçırmamışım
Dedi genç kadın. Adamın yüzüne baktı, derin çizgiler arasındaki endişeli kıvrımları gördü koyu karanlıkta.
- Siz, iyi misiniz?
- Evet evet, sadece öğrenmem gereken bir durum var. Bana yardımcı olur musunuz?
- Elbette dedi kadın. Sorun nedir?
- Şu karşımızdaki eski ev.Onu görebiliyor musunuz?
- Evet, oldukça döküntü ve pis görünüyor.
- Bana orda ne gördüğünüzü anlatmanızı istiyorum. Bakın, bu gerçekten çok önemli, lütfen.
Ürktü kadın, adam kadının bileğini sımsıkı kavramıştı. Kadın ayağa kalktı, bırakın beni yoksa bağırmaya başlayacağım dedi. Kendisini adamdan kurtardıktan sonra hızla koşmaya başladı ve istasyonun çıkışına yöneldi.
- Gitmeyin, lütfen gitmeyin diye seslendi adam.
Yine ıssız istasyonda tek başına idi ve tam karşısında adeta kirli bir gülümsemeyle onu izleyen ev duruyordu.Koyu ve kirli bir gülümsemeyle geceyi yırtan dişleri vardı sanki ve adam bu dişlerin arasında can çekişmeye başlıyordu yine.Serin bir rüzgar esti, rayların yanlarındaki ağaçların hışırtıları ıslıklar çıkararak bu garip seremoniye eşlik etmeye başladı.Adeta kendi aryasını sahneliyordu ürperten gecenin kısık sesli çığlıklarıyla istasyon.
Perdeler aralanır gibi oldu. Tülün ardında biri iki yana çekti tülü simsiyah gözlerinden başka ipucu veren tek şeyin çıkık damarları olan elleriyle hızlıca. Sonrası nihayet sessizliğine kavuşan yaprak hışırtılarının yüzündeki rüzgar esintisiyle buluşan tren sesiydi.
Yüzüne uzattı elini, bir şeyler kıpırdıyordu yüzünde, evet evet canlı bir şeyler. Savrulan yapraklardan gelmiş olmalıydı, solucanlara, kurtlara benzeyen bir şeyler dolaşıyordu…
- Ne sıcak bir gün günaydın
- Evet oldukça sıcak.
- Şu karşıdaki mezarlık diyorum. Her sabah güne onu görerek başlamak ne garip değil mi?
- Haa, evet, o bir şey değil de, mezarlığın yanındaki ev, onunla uyumak oldukça ürkütücü değil mi:?
- Kesinlikle öyle, ee iş yeriniz nerde?…
Alıntıdır...
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|