Kaf Dağında Simurg Olmak
Trafiğe kapatılmış,cilası hala parlayan yeni kaldırım taşları ile döşeli yolda genç adamla belindeki sondasının dışa vuran torbasını kimseye göstermek istememe telaşındaki kadın ağır adımlarla yürüyorlardı.Hiçbir şeye,hiçbir yere aceleci olmadıkları yüzlerinden okunabiliyordu.
Genç adamda yılların kızgınlığı,belkide öfkesi vardı.dilinin tutulması belkide o yüzdendi.Sessizdi.2,5 yaşında bırakıp gitmelerini ne içinden ,ne zihninden atabilmişti bu yaşına kadar.
Diyarı gurbetin ellerinde belkide ona ve kendilerine güzel bir gelecek inşa etmek için gitmişlerdi 2400 km öteye.Ayrılık kaplı öndört yılın her baharından kışına kadar bir çocuk ruhunun yalnızlığı ve altındaki özlemin dışa vuruşuydu bu öfke.
Acaba bırakıp giderken gözlerine bakmışlarmıydı hiç?Sormuşlar mıydı tercihini hiç gitseler mi kalsalar mı diye?Evet her yaz 15 gün gelmişlerdi,hiç aksatmamışlardı.Ama o sürede akrabaya,tanıdığa ona buna gitmiş,hiç ama hiç yetmemişti.
Hiç okul çıkışı almamışlardı,hiç bir karne günü saçını okşamamışlardı.ilk aşık olduğunu bilmemişlerdi,ilk dayak yemesinide.
Düştüğünden,kalktığından,oyun oynarken düşüp ayağını kırdığından,bisikletle dereye uçtuğundan hiçbirinden.
Ondörtyıl sonra geldiklerinde ise genç adam üniversite yollarına gurbete çıkmıştı bu sefer.Ayrılık hüküm sürmüştü yine yüreklerin sınırsız diyarlarında.
- Ağrıyor mu?
- Yok oğlum,ağrımıyor...biraz bulantım var sadece
- Birşey yemedin ki,niye bulantı oluyor anlamıyorum
Bu düzenin neyini anlıyorduki zaten.Delikanlı olmak,güçlü olmak,korkmamak,yılmamak gözle bile görülmeyen adına sarkom denen hücreler topluluğuna hiç etki etmiyorduki.Don Kişot gibi her değirmene büyük hırsla saldırdığında yeni bir testle o değirmenin yanlış değirmen olduğu söyleniyor,diğeri işaret ediliyordu sanki.Ne çok değirmen vardı şu sarkom ülkesinin düzlüklerinde.
- Bir yere oturalım,yoruldum.
- Tamam,gel koluma girip destek al.
Zaten bir parkın etrafındaki yolda turluyorlardı.Tıpkı her insanın kendi kabesinde turlaması gibi.En yakındaki banka oturdular.Kadın oturmasına karşın oğlunun koluna girmişliğini bozmadı.Hafif aklar düşmüş saçları gözlerine doğru perçem perçem uçuşuyordu.Böbreklerine takılı sonda torbasını yeleği ile örttü.
- Biz kardeşinle sana anne-babalık yapamadık,bunu düşünüyorsun dimi?
- Artık düşünmüyorum.
Bile bile yalan söylemişti genç adam,doğruların neresinin doğru olduğunu düşünerek.Yüzünede bakamıyordu annesinin,korkuyordu orada şefkati,sevgiyi göreceğinden.Onun imaj dünyasında bu kavramlar o kişiye ait değildi.Ve hiçbir zamanda olmamıştı.
- Kızgınsın,kırgınsın...buruksun
Sustu genç adam,hatta imkanı olsa bir daha hiç konuşmak bile istemedi.Ne kendisiyle,ne de bir başkasıyla.Bir deniz yatağının sakin denizde dalgalanması gibi,hayatın kimsenin göremeyeceği koylarında dalgalanmak istedi.
- Ben ondokuz yaşımdaydım,babanda yirmi iki.Kiralık bile olsa bir evimiz yoktu.Bir umudumuz,bir desteğimiz yoktu.O yaşların kararıdır bu.Sonuçlarının bilinmediği kararlar bunlar.İnsan gençken çabuk karar veriyor ve inanıp yapıyor.Korkuları çok oluyor.
Sonra başını yasladı genç adamın omzuna.Sessizliğinden belkide cesaret aldı konuşmak için.Sessizliği derinden gelen sesi bozdu.
- Bir şans daha olmuyor.Bir daha seçim şansıda.Bugün olsaydı gitmezdim.
Durdu biraz kelimeler
- Benden sonra baban sana emanet.Dili varıp söyleyemez,eksiğini.Benim seni aslında çok sevdiğimi ama söyleyemediğim gibi.İçimde kalmasın,söyledim işte
Durdu kelimelerden sonra düşüncelerde,isyanlarda,öfkelerde ,nefretlerde
Duruldu genç adamın yüreğindeki Niagara çağlayanları.Uzandı hafif kırlaşmış saç tellerine.Öptü alnından.”Alnıma koyarken veda busesi” nağmeleri ile .
Ama söyleyemedi,tüm geçmişinde sadece bu sözü duymak istediğini
(Bu seneki yazı böyle oldu,kusuruma bakma.Rahmetle)
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|