Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Tayy-i mekan konusu - Dr. Münir Derman
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 31.01.17, 00:15
SiLence SiLence isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,486
Etiketlendiği Mesaj: 1587 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Aynaya bakan bir insan nasıl kendisini orada görürse nefis de böyledir. Aynada sen görünüyorsun amma madde değilsin.

Hiçbir kelime ile “nesin†târif edemezsin...


“Nefsini bilen ALLAH’ını bilir†mübârek sözü,

“ALLAH’ı bilen nefsini bilir†değildir.

Evvelâ nefsi bilirsin o zaman ALLAH’ı bilirsin.

Peki ALLAH’ı bilmek ne demektir?

ALLAH bilinmez.

O’nda hazır ve nazır olduğunu, O’nda hiç olduğunu, “senin†olmadığını yalnız ALLAH’ın var olduğunu anlamaktır.


“ALLAHı bulamadığını insan idrak ettiği anda ALLAH’ı bulmuştur.â€

Sözü budur.

Bu söz çok büyük bir sözdür.

Büyük bir sırrı ifadesidir.

Bu sırda Resûlullah’ın bâtını gizlidir.

O bâtından sızan sözlerden birkaçına mazhar olan Eba Hüreyre : “Söylersem kâfir oldu diye boynumu vurursunuz!†demiştir.


Bu ne demektir?

Görmeyen bir insanı çiçeklerle dolu bir bahçeye götürsen o a’ma, o güzel renkli çiçekleri göremez.

Fakat gözü açılırsa bahçede olduğunu görür ve anlar.


Biz de dünya yüzündeyiz.

Görüyoruz, işitiyoruz, duyuyoruz, düşünüyoruz.

Bir nevi bu görmek, işitmek, düşünmek âletlerimizle bilmediğimiz bir rüya âlemindeyiz.

Onun aslını rüya dediğimiz bir nevi ekranda görüyoruz.


İşte bu dünya âleminde aslını anlamak ve O’nda erimek, O’nunla olmak için nefsi aradan silmek lâzımdır.


Resûlü Ekrem zamanında hiçbir kimse “tayy-i mekân†yapamamıştır, yapamaz da...

Bu kudreti elde etmek herkesin kârı değildir.

Yalnız Hz. Ömer zamanında Hz. Ömer hutbede iken birden bire “El BASÎR†ile yani gözü ile kendini bilmeden tayy ediyor ve Şam’da harbeden Sariye ve ordusunun, müşkül durumda olduğunu görüyor ve hemen ses ile tayy ederek :

“El Cebel Yâ Sariye!†diye haykırıyor.

(Haykırmak hayret ve korku hâlinde olur).

Şamdaki bütün ordu Ömer’in sesini duyar ve ona göre tertibat alarak kurtuluyorlar.

Ses burada dünya kanunlarına tâbi değildir.

Yani saniyede 350 m. süratte değil.

Ruh süratindedir.

“Es SEMİ’†esmâsı ile bu ses hemen gidiyor...


Tayy-i mekân, tabeinden sonra mümkün olmuştur.

Ve bunun ilk nasibine mazhar olan zât da meçhuldür.


Bugün düşünürsek:

Bu asırda ses, sûret, ruh ile tayy yapabilenler vardır.

Cesed ile tayy edenler çok enderdir.

Onlar da bu mazhariyete nasıl kavuştuklarını bilemezler.

Himmet nasıl hakiki mürşidden izn-i ilâhi ile bir anda müride verilirse, cesed ile tayy da doğrudan doğruya tevfik, ihsan ve himmet-i ilâhi ile verilir.

Sonu beklenmeyen bir sabır içinde olmak ve birşey beklemeden Resûlü Ekrem’e yanaşmak gayretine girmek lâzımdır.


Ruh temizdir.

Nefis ile alâkası nisbetinde bu safiyeti zedelenir.

Nefsi yıktıktan sonra cesedi ruhun temizliğine ulaştırmak işi gelir.

Cesed de temizdir.

Fakat ruh nefs ile yaptığı gayrı şuûrî işlerden dolayı safiyetini kaybeder.

Ve bütün uğraşmalar bir fayda vermez.


Bunun için muhitinle temiz ol!

Elbise ile temiz ol!

Ev ile temiz ol!

Cesedinle temiz ol!..

Daima abdestli olmak.

Helâl yemek.

Haramı bilmeyecek derecede haramdan uzak durmak.

Velhasıl cesedi tam safiyet hâline getirmek...

Öylelikle, huzurla ibadete yönelmek lâzımdır.

Bu sûretle temiz cesedle ruhun kudretinden istifade etmek lâzımdır.


Eskiden bu işler:

Çilelere katlanmak, isyan etmemek.

Her şeyden razı olmak.

ALLAH’ın maddî kanunlarına inkıyad ve ruhanî emirlere bağlanmak değil de, onlarda eriyecek derecede ilerlemek lâzımdır.


Ondan sonra:

Arbain denilen perhiz ve yalnızlığa, kuvvetli bir mürşidin himayesinde girmek gelir.

Sonra o mürşid, mürid hak etmiş ve o kemâle ermiş ise müridi halvete alır...

Halvetten sonra ceseden ve ruhen bir sterilizasyondan geçmiş olursun.


Muakkâm olan yani her şeyden temizlenip sterilize olan bir maddeye mikrop ve haram yanaşamaz.

Ondan sonra da Resûlü Ekrem’in ruhaniyetine yanaşmak işi gelir.

O her şahsın kendi kudret ve kabiliyetine bağlıdır.

Ve bu işlerde meşguliyetde:

Gurur ve kibirden katiyetle uzak olmak birinci şartdır.

Zira gurur ve kibir bağışlanmaz bir günahdır ve şirkdir.

Bunu unutmamak lâzımdır.

Zira ALLAH kelâmında; daima ve her yerde Kur’ân-ı Kerimde:

“Şirk koşmayın!†lâfzı celilinîn mânâsı budur.

“Koşmayınız!†cemi olarak değil de müfred olarak zikredilmesi, teker teker “koşmayın!†emridir ki bu da gurur ve kibiri ifade etmektedir.


Tayy-i mekân; ses, sûret, şekil başka bir yerde görünmek keramet çerçevesi içindedir.


Ceseden gitmek, kerametin üstünde ilâhi izne tabi’, kelimelerle izah edilemeyen ancak tezahür eden bir hadisedir.


Resûlü Ekrem zamanında tayyi mekân, ceseden kim tarafından vâki’ olduğu hakkında bir habere tesadüf edilmemiştir.

Yalnız Hz. Ömer, hilâfeti zamanında El BASÎR esmâsı ile görüp, Es Semi’ esmâsı ile sesini ulaştırmıştır.

Hz. Ali ‘de de Resûlü Ekrem’den sonra birçok keramet şeklinde hadiseleri varsa izhar etmemişlerdir.

Hatta hutbede birden bire haykıran Ömer’in:

“Niçin? Bu nedir?†diye Hz. Ali’ye sorduklarında :

“Sariye geldiği zaman ona sorun!†buyurmuştur.


Kur’ân-ı Kerimde şu âyetlere bakmak ve hakiki mânâlarını anlamak lâzımdır:


l- İnneme’l- mü’minun:

Bunun mânâsı, imanda kemâle erişmişler, ALLAH’a yakınlığı tahkik ve irfanına erişen sıddıklar demek.


2- Mü’minin:

Resûle tamamıyla bağlı ve onda eriyerek ALLAH’ın tevhidine yanaşanlar.


Kur’ân-ı Kerimdeki bu âyet ve kelimelerdeki hitabı anlamak ona erişmek lâzımdır.

Ondan sonra:

“Ve ilâ Rabbike fergabâ€

Ondan sonra yaklaş!..

Yani ondan sonra ALLAH’ın insana bahşettiği “RABB†kuvvetlerine yanaşmak ve o kuvvetleri o zaman kullanarak, hünerlerine sahip olmak ancak mümkündür.

RABB, ALLAH’ın esmâ ve güçleri ile kâinatta herseyde tecellîsi “RABB†dır.

Bunların yekûnu “İLÂH†dır.

“ALLAH†değildir...

Bunları yaratan yani tezahür ettiren O’dur.

Ancak bunların yekûnu:

“HAYY ve KAYYUM†olan İLÂH, ALLAH’dır.

Bütün bu tezahürat doğrudur.

Değişmez.

Hatadan âridir.

Yani “HAKK†dır demektir.


Musa ağaçtan ses işitti:

“Ben senin RABB’ınımâ€.

Fakat RABB’ı görmedi.


Mansur:

“Ene’l-HAKK!†dedi.

Ondaki tecellîyi gördü.

“Ben O’yum O’nda eridim!†dedi.

İşte bu “HAKK†dır.


Ağaçtan ses geliyor:

“Ben RABB’ım!†diye...

Böyle olduğuna göre Mansur’un:

“Ben HAKK’ım!†demesi niçin küfür oluyordu.

Anlamadılar Mansur’u i’dam ettiler.

Fetva veren Şebeli bilmiyor mu idi?

Biliyordu...

Kendisine sorduklarında:

“RABB, HAKK cübbemin altındadır†dedi.

“Peki niçin bu fetvayı verdiniz?†sorduklarında:

“Sırrı kimse bilmesin dayanamaz. Şeriat hududunu muhafaza†için diye cevap verdi.


Yâ RABBÎ!: “Ey tecellî eden ALLAH’ın kudretleri! onun menba’’ı, insanda tecellî eden kudret, o kudretle onun menba’’ına çevriliyorum!†demektir.


Yâ HAKK! : “Bende tecellî eden kudret Hakkdır. Onu tasdik ederim. Ona iman ederim. O, ALLAH’ın bende tecellî eden kudretidir.†demektir.


“Görmediğim ALLAH’a secde etmem†diyor Hz. Ali.


“Rabbikümatekezzibanâ€

“Bu RABB da mı yalandır...â€


“Rabbi’l- izzeti gördüm.â€

Resûlü Ekrem buyuruyor.

“ALLAH’ı gördüm†demiyor.


“ALLAH, Lâ İlahe illâ hüvel Hayyu’l- Kayyum†:

Mânâsı:

“ALLAH ilâh değildir, ilâh yoktur.

Ancak HAYY ve KAYYUM olan İLÂH, ALLAH’dırâ€.


Mansur: “Ene’l-HAKK†dedi.

“Ben ALLAH’ım†demedi.


Mezarda sual varmış derler.

Orada da:

“RABB’ın kim?†sorulacak.

“ALLAH’ın kim†denmeyecek...


Hristiyanlar İsa’ya:

“RABB†diyorlar.

ALLAH diyemezler.


İsa’nın babası yoktur.

Kudret-i ilâhi ile, Meryem hâmile kalmıştır.


“O hâlde baba ALLAH’dır!†derler.

Yani kudret-i ilâhiyedir, İsa’da tecellî etti demektir.


Evanjelistler:

“İsa’nın ne anası vardır ne de babası... ALLAH, İsa şeklinde göründü, emirleri verdi yine ref’ oldu†derler.

Ve İsa’nın göğe ref’ oluşu bu demektir.

Bu da ALLAH’ın RABB şeklinde kudret tecellîsidir.

Bu düşünce çok mühimdir.

Boş değildir.

“Bunların hepsi, münakaşayı mucib olacak pürüzleri bertaraf edilirse†aynı kapıya çıkar.

Hepsi ALLAH’a inanmışlardır.

Hepsi “innemel mü’minun†hitabı içindedirler.

Buraya kavuşana ne mutlu!..


İnsanda tecellî eden ilâhi kudretler RABB’dır.

Bunları ALLAH’ın kudreti olduğunu bilmek ve tasdik etmek “HAKKâ€dır.

O da HAKK’ın tecellî kudretidir.

Bu kudret ref’ oldu mu canlılık ortadan kalkar.

Yani insan fânidir demektir.


Onun için RABB, HAKK, ne demektir bunu öğren.


EL HAKK: Esmâi hüsnâdır.

Bütün esmâlar “ALLAH†ism-i celiline sıfat olur.

Esmâlara ALLAH lâfzı yani telâffuz edilen kelime sıfat olmaz.

Dikkat buyrulursa isim ve lâfızlar ALLAH’a değil, ALLAH ism-i celiline racidir...


YÂ İLÂHİ! ne demektir:

“Kudret ve güçleriyle her şeyde tecellî eden “İLÂH†bütün bu kudretler güçler Sendendir. O güçlerle bana yardım et ki o güçlerden bana da verdin, izin ver!†demektir.


YÂ RABB! ne demektir:

“Kâinatda canlı cansız, görünür görünmez her şeyde esmâları ile tecellî eden bu esmâlardaki kudretlere sığmıyorum!†demektir.


“Kul eûzu’larâ€...


YÂ ALLAH! ne demektir:

Bu doğrudan doğruya Zât-ı Ahadiyete hitaptır ki:

“Kâinatda hiç birşey yoktur. Ben de yoğum. Sen varsın. Sende eriyorum. Sen bilirsin, takdirin ne ise o olur!†demektir.


“ HAKK’ı nerede arıyorsun?†diye sormuşlar meczub kisvesi ile görünen o adama:

Demiş ki :

“Ne yerdedir. Ne göktedir. Ne sendedir. Ne bendedir. Hepsinin içindedir...â€


Tayy-i mekânıda onlardan duymuştum ve tecrübesini de yaptırmışlardı.

Ve şöyle izah ettiler:

Evvelâ gideceğin yeri düşünüp fikren tesbit ve görmek lâzımdır.

Nerede göreceksin ( ... ) ekranında...

Ondan sonra ( ... ) okunur.

An-ı vahidde tayy-i mekân vâki’ olur.


Gösteri için tayy-i mekân doğru değildir.

Tayy, bulunduğun yerde iken namaz vaktinin ya geçmesi, veya girmiş olmaması lâzımdır.

Meselâ :

Öğle vakti henüz girmedi.

Vakit gelen yere, veya henüz gelmeyen yere tayy olur.

Öğleyi kılmış yere, bulunduğun yerde öğleyi kılmadan tayy yok...

Kıldıktan sonra öğle vakti gelecek yere gitme yok.

Henüz bulunduğun yerde vakit gelmeden vakit gelecek yere evet, vakti olmuş yere hayır.


Oruçlu iken bulunduğun yerde vakit girmedi ise, vakit yakın olan yere evet, vakti geçmiş yere hayır...


Tayy-i mekânda gideceğin yer ne kadar uzak olursa olsun seferi değilsin. Unutma!

Bu işde seferilik yoktur.

Bunu da unutma!..


Bu lâfları hikâye gibi dinle!

Yapmadığın veyahut henüz yapamadığın işlerin târifinden başka birşey söylemiyoruz.

Sesin tayyi, görünme tayyi, her vakit olur.

Cesedî tayy, yukardaki târif içinde olur.


Gündüz ise, gündüz olan yere, gece ise, gece olan yere tayy yapılır...

Zulümden, belâdan, âfetden, esaretden kurtulmak maksadıyla tayy, “takdire†isyan gibidir olmaz.

Tayy-i mekânda cesed, ruhun tamamıyla emrindedir.

Cesed o anda ruh gibi seyyal ve lâtif olur.

Adeta atomlarına ayrılmıştır.

Sür’at ruhun sür’atidir ki ziyâ ve elektrik sür’atinden fazladır.


Tayy yapan zât:

Eşyayı da, hayvanı da, nebatı da, insanı da, birlikte aynı şekilde tayy yaptırır.


Her hangi birinin rüyasına girmek de bir nevi şeklî taydır.

Bu gibi rüyaların tefsiri rüya görene aittir.

Ki bunda : ikaz, ihtar, davet, iyiliğe çekme vardır.


“Resûlü Ekrem’i†rüyada görmek, Resûlün arzusu iledir.

Gizlidir.

Gördü mü insan kimseye söylememelidir.

O zât sahabe olmuş olur.

Bilmeden onu gören de tabein olur.

Bu sûretle sahabe ve tabein dünyada eksik olmaz.

Söylenmediği takdirde bu gibiler tavırlarından, yüzlerinden bellidirler. Fakat ehli için ancak...

Onun için bir kimseyi hor görme!

Kibre gidersin...


“Sol dimağ düşünce merkezidir. Orada hasıl olan ilâhi, mânevî görünmeyen kudretin ekranı sağ avuç içidir.â€

“Arz-ı vâsi’ ister isen, Gir ( ... ) kabzına

Arş ü kürsî’den geliştir ( ... ) nin âyesi...â€

Lâfı bunu gizli olarak haykırmaktadır.


Fakat insandaki:

Başta kibir, şüphe, şeklî hürmet bunu nasibetmez...

Çünki fazla kulak varken konuşulmaz.

Şunu da unutma!

Dua haricinde diz çökmemelidir.

Söylerler ya:

“Ruhun mabedi, tapınağı ceseddir.â€

Bu yukarıda anlattığımız hikâye tarzındaki mesele bir hadîsde gizlidir.

Yani insanda gizlidir...

“Âlimin kanı zehirlidirâ€...

Rivâyete göre bu badisdir...


Ebu Hanife elini müthiş zehirli bir akrebe sokturmuş, akrep bu müddet sonra ölmüş:

İmamı Azam: “Sadakai Resûlullah†demiş... diye kitaplarda yazar.


Bu ne demektir?

“Âlimin ilmi, akıl hududunun bittiği ilimsizlik ilmidir. Bir nevi ilmin cehlidirâ€...

Bu cümleyi biz uydurmadık.

Söyleyen söylemiş.

Asıl hikmet buradaki cehilde gizlidir.

Yukardaki hadîsin ifade ettiği mânâ da budur...


“Âlimin kanı zehirlidir.†demek ne ifade ediyor.

Akrebin zehiri de hakiki müthiş bir zehirdir.

Hakikat olan bu zehir, aslen zehir olmayan kan ne zehridir.

Fakat ortada olmuş bir olay vardır.

Burada mecazî mânâ aramak Sünnetullahda cari değişmeyen kanunlara mugayirdir.


O hâlde bu nedir?

Hazreti Ömer’in halifeliği sırasında Bizansdan gelen müthiş zehiri içtiği ve birşey olmadığı da rivâyet edilmektedir.

Şimdi düşünmek size düşüyor.

Ebu Hanife’ye birşey olmaması akrebin zehirinden, aynı zamanda akrebin ölmesi ise o da şaşırtıcıdır.

Akrebin zehiri kendine birşey yapmıyor.

Amma akrep intihar edeceği zaman kendi kendini sokar ve ölür.


İnsanların kendi kendini nasıl soktuğunu cemiyetlere bakarak öğrenebilirsin…

Sözümüz o kadar...


10.11.1983


Dr. Münir Derman k.s

İnisiyatik Bağlanma Üzerine - René Guénon..

__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147