Tayy-i mekan konusu - Dr. Münir Derman
Tayy-i mekan konusu nedir ne değildir? - Dr. Münir Derman
Tayy: Bükülmek toplanıp gitmek mânâsına gelir.
Tayy-i mekân:
Bulunduğu yeri değiştirmek. Başka tarafa gitmek mânâsınadır.
Tayy-i mekânda ferahlık vardır derler...
Bir de mânevî taraftan “tayy-i mekân” diye daima söylenen bir söz vardır.
Bu mümkün müdür?
Sualine bu asırda cevap vermek kolay ve hem de o kadar güçtür.
Bu asırda tayy kelimesini şöyle kullanmak mümkündür ve ispat edilmiş ve apaşikâr meydandadır:
1- Tayy-i ses : Radyo. Telsiz.
2- Tayy-i sûret. : Televizyon.
3- Tayy-i renk. : Renkli televizyon.
Bunların nasıl vuku’ bulduğu bugün ortadadır.
Ve fennen izahı da gâyet kolaydır.
Elektrik, ziyâ, elektron, ihtizazlarının sürati saniyede 300.000 km zaman mefhumunun dışında bir sürat..
Ses, sûret, renk, bunların hepsi madde değilse de öyle görünür, öyle kabul ediliyorsa da bunlar da maddedir. (Kuvantum nazariyesine göre.)
İnsan aklı, insan düşüncesi ve “bilmediğimiz ruh”.
Bu meleke ve duyguların da diyelim ki ziyâ ve elektrikten daha A (delta) kadar saniyede fazla sürati var.
Yani V= 300.000 +A...
Elektrik saniyede dünyayı 7,5 defa dolaşıyor.
Düşüncenin dolaşması saniye bile değil...
Arada zaman mefhumu en kısa bir şekilde bile yok...
Bulunduğunuz yerden TV ekranına sûretimizi verelim.
Amerika’da aynı anda oradaki ekranda görünürüz.
Amerika’da göründüğümüz ekrandan başka bir verici ile aynı sûretimiz tekrar bize gönderilse, başka bir ekranda görsek her iki ekranda da bir aynanın karşısında hareketlerimiz nasıl aynı anda ise o da öyledir.
Ses de öyle.
Sûret de öyle.
Renk de öyle...
Ziyâ, elektrik saniyede 300.000 km. sür’atdedir.
Ses ise, saniyede 350 m. dir.
Burada ses elektriğe tahvil edildi mi sürat, ziyâ elektrik süratine çıkıyor... “Bu târif çok mühimdir...”
Mi’racda :
Resûlü Ekrem Mekke’den Kudüs’e “Abid” olarak gitti.
“Abid” ruh değildir. Ruh ile cesed birlikte demektir.
Mi’rac hayal veya rüya da değildir.
Kelimelerle şöyle deriz.
Olduğu gibi “ân-ı vahit” de gitti.
Diğer bir tâbirle “tayy-i mekân” etti.
Kelâmullaha inanıyorsanız “tayy-i mekân” demek ki mümkündür.
Ve oluyor da.
Olduğuna göre vâcibdir yani mümkündür demektir.
“Namaz mü’minin yani inananın mi’racıdır” sözü de, inananlara namaz ruhen mi’racdır demektir.
Ceseden mi’rac yalnız Resûlü Ekrem’e aittir.
O’nu taklit etmemek için kula ceseden mi’rac mümkün değildir.
Şimdi, mi’rac “tayyi mekân” değildir.
Anlayamadığımız ilâhi bir hadisedir...
Amma ceseden ve ruhen “tayy-i mekân” mümkündür?
Bu nasıl olur?
Mesele zâten bu...
Evvelâ Resûlü Ekrem’in daire-yi ruhaniyetine girmek lâzımdır.
Bu ne demektir...
Bir damlanın deryaya düşüp orada derya ile karışıp damlanın kaybolması değil de onunla birleşip derya olmasıdır ki bu o damla için “HİÇ” olmaktır.
Bu hiç olmak ne demektir?
Sonsuz kâinatta herşey ALLAH’da hazır ve nazırdır.
“ALLAH her yerde hazır ve nazır değildir”.
ALLAH olmasa hiçbir şey yoktur demektir.
“ALLAH yer yerde hazır ve nazırdır” sözü tamamıyla yanlıştır.
Çok mühimdir...
Bu yanlışlığı ilk evvelâ anlamak lâzımdır.
Bu güçtür.
Bunu anladı mı “tayy-i mekân” sözü bile kaybolur.
Bu sözleri çözmeye çalışmalıdır.
Bu ne öğretilir.
Ne de anlatılır.
Yaşanır...
Evvelâ:
Rüya ile tayy.
Ses ile tayy.
Sûret ile tayy.
Renk ile tayy.
Koku ile tayy.
Ruhla tayy.
Ondan sonra ruh ve cesedle tayy-i mekân gelir.
Bir şeyi aslı ile anlamak “aklın, idrakin tayyidir”...
Geçenlerde “Kusto” ismindeki kaptan Septe boğazın daki Akdenizin suyu ile Büyük Okyanus’un suyunun ve balıklarının karışmaması karşısında şaşırıp kalmıştır.
Doğa hadiselerine yani Sünnetullah’a aykırı olan bu hadiseyi, Kur’ân âyetlerinde bulmuş aklı ile tayy ederek ALLAH’ın varlığına varmış ve inanmıştır.
O hâlde akıl ile tayy asıl tayydır.
Aklın da bir hududu vardır.
Ondan sonra bir yerde akıl durur...
Bir de Amerikalı astronot Mısır’da ezan sesi işitmiş ve :
“Ben bunu, bu anlamadığım sözleri ayda da işittim!” demiştir.
Bu da ses ile tayydır.
Ama bunda bir yanlışlık var.
Ayda yaşanacak hava olmadığından astronot açık kulak ile değil, içinde bulunduğu maskelerin içinden telsiz ile bu sesi almıştır.
Ses saniyede 350 m. sür’attedir.
Astronotun o hâlde duyduğu ses elektriğe tahavvül ettiğinden telsizine gelmiştir diyelim.
Amma ifadesi şüphelidir.
Bu sesi kim telsize verdi.
Başka telsizler almıyor da o niye aldı.
Astronot efendi mi alıyor bunu?
Astronot:
“Duydum!” diyor.
O hâlde hep birlikte “duydu!” diyelim.
Ne olacak?..
Bunu kabul edelim.
Bize ne kazandırdı.
Ne oldu?
Yine aynı sapık düşünce, böyle şey olamaz fomülüne esir gibi bağlanıp duralım...
Devam ediniz o hâlde...
Amma astronotun kat’iyetle duyduğunu kabul edelim.
Bu başka meseledir.
Söylenemez...
Söylenip de herkes tarafından idrak edilecek olursa dünyada münkir kalmaz.
Herkes secdeden başını kaldıramaz.
Amma, bir amma daha, takdir-i ilâhi böyle de ondan herkes inanamaz.
Biz de burada takdire karşı söz söyleme cür’et ve yetkimiz yoktur...
İlâhi hadiseler insan dimağına dökülemez.
Beşer aklı ile bunu hâlletmeğe çabalarsanız, bütün ilâhî şeylerin hepsi kıymetini kaybeder.
Kâinatta düşünebildiğin her şey mümkündür.
Düşünemediğin şeyler mümkün değildir.
Güneş doğar, batar.
Güneşin tekrar geri dönüp batıdan doğuya doğru gideceğini düşünemeyiz. Bu mümkün değildir.
Kâinat kanunlarında aksaklık yoktur.
Bilgisizliktir.
Bunların hepsinin sebebi...
Hangi bilgisizlik: Aklın ötesine inanmamak cehâleti...
Şimdi devamlı Abdestli iken: Seccade denilen buraka binmek.
Bir tekbir alarak seccade üstünde mi’raca çıkmak.
Böylelikle sana senden yakın olan ALLAH’a seyretmek, işte “tayy-i mekân” budur.
Abdestli olmak daima hazır olmak demektir.
Arz üzerinde heryer bir seccadedir.
Böyle olan daima görmeden “tayy-i mekân” hâlindedir.
Bunu gafletten ayrılarak idrak etmek gerekir.
“Tayyi mekanı” ve imkânlarını arama!..
Her an böyle olan bir insan “tayy-i mekân” ediyor fakat farkında değildir.
Herşey ALLAH’da hazır ve nazırdır.
Bunu unutma...
Yani ALLAH’dasın.
“ALLAH ile ALLAH’a doğru gitmek” demektir bu...
Garip bir söz...
Evet öyle gibi amma hele dinle:
Tayyarede olan bir şahıs bulutlar arasında 8.000 m. yükseklikte uçarken bulutlara ve aşağıya baktığı zaman, hareket ettiğini anlayamaz, göremez. Halbuki saatte 900 km. süratle tayyare gittiği hâlde tayyarenin yerinde durduğu görülür, zannedilir.
Bu âlet tayyare süratle gittiği hâlde tayyarenin yerinde durduğunu zannedersin.
Bu his bir nevi “tayy-i mekân” hissini gösterir.
Hakikatte siz tayyarede yer değiştiriyorsunuz ve 900 km/saatte süratle hareket hâlindesiniz...
Bu sürati, ruh süratine çıkarırsanız “tayy-i mekân” da bu bir anda vuku’a gelir, insan bunun farkına varmaz...
Rüyalar bir saniyede görülür.
O kadar uzun gördüklerin....
Tayy-i ses, Tayy-i sûret, Tayy-i renk de böyledir.
Ziyâ saniyede 300.000 km sürat...
Ses ise saniyede 350 metredir.
Bu, hava dahilindedir...
Tayy-i ses ise bu kanuna bağlı değildir.
Şu küçük târif ve izahlardan “Tayy-i mekânın” ruhun kuvveti ile bağlılıkla ve cesedi ile birlikte götürmesi ile mümkündür.
Bir de cesed tayy etmeden başka yerde görünmek, konuşmak tayyı vardır ki buna bazıları “telepati” diyorlarsa da, tamamıyla yanlış ve asıl “tayy” ile hiç alâkası yoktur.
Hatta böyle mütalâa etmek ve düşünmek yanlıştır.
Mânevî bakımdan da hatadır.
Küfür de olabilir.
Hem olur da...
Bu gibi düşüncelerden sıyrılmak lâzımdır.
Cesedi ruhun emrine vermek lâzımdır.
Ruh, cesedde bulunduğu zaman, cesed onun için bir mekândır.
İkisi birlikte dünya mekânındadır.
İnsan, ruhu ile, cesedi ile bir mekândadır.
Amma aslen ruhu ile de lâ mekândadır.
Mânevî âlemde bildiğimiz cesede müteallik kanunlar yoktur.
Cesed ve ruh, “Nefis” denilen ne ise onunla birlikte bocalamaktadır.
Nefsi aradan çıkarmak lâzımdır.
Bu da çok güçtür.
Nefis, Cesed, Ruh hepsi birliktedir.
Yaratılış takdiri böyle...
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
|