Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı
Değerli kardeşim konu oldukça uzun ve geniş izahata muhtaç Kur’an ve sünnet muarızı hiçbir eylemi şahsen ben kabul etmem yazdıklarında haklı yönler de mevcut ben ana hatlarıyla şunu ifade etmeye çalışıyorum. Gerek kelam ve akaidin ortaya koyduğu inanç dizgesi, gerekse fıkhın tanzim ettiği ibadet sistemi insanın Allah ile insan arasında sivil ve samimi bir ilişki kurmasına elverişli olmadığı gibi, günümüzde umumiyetle resmi din görevlileri tarafından yürütülen vaaz ve irşad faaliyetlerindeki bilindik jargonun da böyle bir ilişkiye pek imkân tanımadığı şüphesizdir. Çünkü söz konusu jargon, Allah’ı her şeyden önce mutlak güç ve kudretinden önlenemez hışım ve gazabından korkulması gereken, insandan hesap sormak için hazır bekleyen totaliter bir varlık olarak tasvir etmekte ve bu tasvir şekli özellikle avam-ı nasın Allah’la ilişkisinde korku, kaygı ve endişe gibi duyguların güven sevgi ve hissiyata galebe çalması gibi menfi bir sonuç vermektedir.
Sonuç olarak Allah ile insan arasında sevgi, saygı, güven ve şükran temelinde bir sivil ilişki kurmak gerçekten arzu edilen bir şeydir. Bütün bunlar bir yana, ilmihal ve hukuk bilgisine indirgenmiş fıkhın terminolojisinde ibadet, belli bir takım formel kalıplar çerçevesinde, hatta vazife hissiyle zorunlu olarak eda edilen, dolayısıyla borç gibi ödenmesi gereken bir dizi ritüelden ibarettir denebilir ve buna bağlı olarak fıkhi anlamda ibadetin ubudiyette amatör ruhluluğu ilga, profesyonelliği ihya ettiği söylenebilir. Çünkü fıkıhta her ibadet matematiksel biçimde düzenlenmiş, Allah’a saygı ve şükran ifadesi olan yükümlülükler salt birer vecibe/vazife olarak tarif edilmiş ibadette eksikliğin telafisi ise -namazın kazası, ıskat, devir gibi örneklerde olduğu gibi-kemiyete indirgenerek aritmetik hesaplama yoluna gidilmiştir. Bütün bunların ötesinde hile-i şer kavramı İslam fıkhında kendine yer bulabilmiş ve bu konuda zengin bir literatür üretilmiştir. Halbuki ibadet, özü itibariyle ahlaki olup gönüllülüğü muciptir. Gönüllülük ise bir bakıma amatör ruhluluk demektir. Amatör ruhluluktan maksat da Yunus’un ‘’Cennet cennet dedikleri…’’ sözünde saklı olsa gerekir.
Tam bu noktada Muhammed Hamidullah’ın şu itiraflarını aktarmak çok manidar olacaktır.
‘’Benim yetişme tarzım rasyonalisttir. Hukuki çalışma ve incelemeler bana inandırıcı bir şekilde tarif ve ispat edilemeyen her şeyi reddettirmiştir. Muhakkak ki ben namaz, oruç vesaire gibi İslami vazifelerimi tasavvufi sebeplerle değil, hukuki sebeplerle ifa ediyorum. Kendi kendime diyorum ki, Allah benim rabbimdir, sahibimdir. O bana bunları yapmamı emretmiştir. O halde yapmalıyım. Bundan başka hak ve vazife birbirine bağlıdır. Allah bunları ben istifade edeyim diye bana emretmiştir; şu hâlde ben O’na şükretmekle vazifeliyim. Batı toplumunda Paris gibi bir muhitte yaşamaya başladığım zamandan beri hayretle görmekteyim ki Hıristiyanların İslamiyet’i kabulü onları İslam’ı kabule sevk eden ne Ebu Hanife ne de İmam Maturidi’dir. Fakat Muhyiddin Arabi’dir. Bu konuda benim de şahsi müşahedem olmuştur. İslami bir konuda benden bir izah istendiği zaman benim verdiğim akli delillere dayayan cevap soranı tatmin etmiyordu; fakat tasavvufi izah meyvesini vermekte gecikmiyordu. Bu konuda tesir gücümü gittikçe kaybettim. Şimdi inanıyorum ki Hulagu’nun yakıp yıkan istilalarından sonra Gazan Han zamanında olduğu gibi bugün en azından Avrupa ve Afrika’da İslam’a hizmet edecek olan ne kılıç ne de akıldır; fakat kalp ve tasavvuftur.’’ (Mustafa Kara, Metinlerle Günümüz Tasavvuf Hareketleri, İstanbul 2002 sayfa 512)
Daha uzun yazmakta zorlanıyorum okumaya meraklı olduğun anlaşılıyor bu arada sana Dr. Akif Dursun’un Tasavvuf ve Fıkıh İlişkisi adlı kitabını tavsiye ederim. Nuh yayıncılık tarafından piyasaya bu yıl içinde neşredildi.
|
Evet..
İnsanın Allah ile ilişkisini, tasavvufda neredeyse dün gece Allah geldi oturup çay içtik boyutuna çekmiştir, itiraz bunadır.
Güzel yakalamışsınız.
Fakat fıkıh, kelamcıların üslubu belki yanlış belki doğru bilmem amma bir hücceti var, kuran.
Tasavvufun ise kerameti kendinden menkul..
Allah zülcelal'e iman "Eşhedü" ile başlıyor ve kendisi tarafından bu şekilde kabul görüyorsa tasavvufun, sır, batın, cevizin içi dışı meseleleri zırvadır.