Alıntı:
Erzurum Nickli Üyeden Alıntı
susmayayım da abla yazsam çok fazla istismar ve söylemediğim ima dahi etmediğim sonuçlar çıkarılıyor bazen. yada şöyle yapalım çıkaran çıkarsın ben "bence" tanımını yapayım sana.
havas avam kavramları kelime anlamı açısından; havas seçkin kimseler, avam ise halktır. islami bir ayrım kesinlikle değildir. bilakis islam dini bu ayrımı mental olarak reddeder. nasıl mı? hücceti ise bilal r.a'dır. efendimizin ilk islamı tebliğ ettiği sahabelerden biridir kendisi ve efendimiz seçkin yada köle yada halk diye ayırmamış herkese eşit biçimde ilmini, dinini dağıtmıştır. Kur'an da yada sünnette olan bir ayrım biçimi kesinlikle değildir. tasavvuf ile islama sokuşturulmuş saçma sapan bir ayrımdır. tasavvufi açıdan da bakacak olursak eğer ayrım şu şekildedir; ilim sahibi olanlar havas olmuştur, derdini anlatacak kadar iman etmiş olanlar ise avamdır. gazali sokmuştur bu tanımları doğru hatırlıyorsam eğer literatüre. buraya kadar bir sorun görünmüyor. fakat tasavvuf özelinde havas-avam kavramlarını biraz açacak olursak eğer ciddi bir çelişki göze çarpıyor. inceleyelim.
ilk soru şu; tasavvufun ana temelinde kökeninde kökünde nefs terbiyesi yatıyorken ve kişinin herhangi bir varlığının söz konusu olmadığını kişinin "ölmeden ölmek" noktasına yani "hiçlik" sonra da fenafillah fln gibi kendi uydurdukları bazı makamlara çıkmalarını öğütleyen bir öğretiler dizesinin havas-avam ayrımı yapması çelişkili ve saçma geliyor bana. kaldı ki bu havas olmak meseleside kendi içinde saçma sapan bir durumdadır. mutasavvuflar kesinlikle islamın zahiri ilimlerini tabiri caiz ise yalamış yutmuş alimleri havas tabakasında görmezler çünkü kesinlikle ilim ehli tasavvuf ehli olamaz gibi bir bakış açıları vardır. ne demek bu? ilim ehli sorar sorgular tefekkür eder şeriata göre yaşarken tasavvuf ehli "arife din gerekmez" der ve havas olması için bir kimsenin keşf keramet ehli olmasını, aklederek değilde tamamen keşf yolu ile Allah'ı bulmasını öğütler. hal böyle olunca örnek verecek olursak bugün ki bilgisayar sisteminin temelini atan harezmi kesinlikle havas değildir bu kafaya göre :=) yahut ibni sina, yahut farabi vs vs uzar gider bu liste. mutasavvuf olmamış tüm alimleri havas olarak kabul etmezler yani. fakat örneğin ümmi ama keşf keramet yoluyla bir şeyler öğrendiğini idda eden bir şeyh efendi havasdır. bu noktada sorulacak tek soru şudur; 80 yıl çalışıp çabalamış ilim öğrenmiş bir kimse ile daha elifi görse mertek sanacak bir şeyh efendi sizin katınız da nasıl daha yüksek bir kimse olur? çalışıp çabalamadan rüya vs gibi bir çok yol yöntemle ilim aldığını söyleyen kimseler Allah Zülcelal'in adalet sıfatlarını tamamen yok ederek Allah'a iftira atmıyorlar mı? Bilenle bilmeyen bir olur mu? ayetine rağmen.. her ne ise. uzatırsak ortalık karışır.
sonuç olarak şunu diyebiliriz; havas-avam ayrımı kesinlikle islami bir ayrım değildir, islam'a ilk tabi olanlar, efendimizi resul kabul eden ilk sahabeler muhakkak ki toplumun en ama en alt kademesinde ki kölelerdi. okuma yazma bilmeyen kölelerdi. muhakkak ki peygamberler tarihine bakılsa diğer resullerde de bu durum gözlenir. hal böyle olunca havas-avam ayrımını mutasavvuflar hariç hiç bir sahih ilim erbabı ve ulema kabul etmez. haliyle bir çok ilim erbabı açısından da yok hükmünde bir ayrımdır.
|
Değerli Erzurumlu kardeşim Seyyidü_taife olarak anılan ve kendisinden sonra tasavvufa ana rengini verenlerin başında gelen Cüneyd-i Bağdadi tasavvuf nedir diye soran birine verdiği cevapta ‘’Rasulullah’a ve şeriatına uymak’’ (Kelabazi, et-Tasavvuf,sayfa 9) demiş; Seriy es-Sekati de ‘’Kitab ve Sünnet’in zahiriyle çelişin batını ilmi konuşmamayı’’ esas saymıştır.
Zunnun el Mısrı ‘’Allah’ı sevenin Allah’ın sevgilisine tabi olması gerektiğini’’ söylerken Ebu Hafs Haddad da ‘’Bir kimse hal ve fiillerini sürekli olarak Kitap ve sünnete göre ölçüp biçmezse adı defterin ‘’Allah’ın adamları’ ’bölümünden silinir’’ demektedir. (Prof. Dr. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergâh Yayınları 2013 Sayfa 68). Sehl b. Abdillah et-Tüsteri daha açık ifade ederek şöyle demiştir.’’Bizim usulumuz altı şeydir: Allah’ın kitabına bağlanmak, Rasulullah (s.a.v)’ın sünnetine uymak, helal yemek, eziyetten uzak durmak, günahlardan kaçınmak, tevbe ve hakları yerine getirmek.’’ (Ebu Nuaym, Hilye, X, 190)
Fakat sonradan bazı kırılmalar yaşadı en önemlisi günümüzde bazı Tarikatlar ve Cemaatlerin, insanların ahlaki gelişimi, toplumda hoş görünün yerleşmesi, birlik ve dayanışmanın güçlenmesi birlikte yaşama kültürünün desteklenmesi, farklılıkların zenginlik olarak görülmesi gibi özelliklere sahip tasavvuf geleneği, temsil edemedikleri görülmektedir. Hatta günümüzde dini cemaatleşmelerin ve tarikat örgütlenmelerinin tasavvufi çerçeveyi zorladığını, insanların vicdanlarında meşruiyetlerini kaybederek ticari ortaklıklara dönüştüğü noktasında ciddi eleştiriler yapılmaktadır.