Sana zühd hakkında bazı malumatlar vermek isterim. Zühdün kökü itibariyle bir şeyden yüz çevirmek manasına alırsak haramlardan kaçınmakta zühdün içerisinde olmaktadır. O zaman bu manada Zühd vacip olmakta, mubahlardan kaçınmak ise mendup olmaktadır. Eğer sufi çevrelerde kazandığı dar istilahi manayı yani mubahlardan kaçınma manasını alırsak o zaman zühdün genel hükmü mendup/müstehap olmaktadır. Burada üç tartışma konusu çıkmaktadır: 1-Allah’ın helal kıldığı bir nimetten kaçınmak zühd müdür ve mendup olur mu? 2-Kişinin kendisi veya bakmakla yükümlü oldukları için zaruri veya ihtiyaç olan hususlarda zühd olabilir mi? 3-Her tür helalden bol bol istifade ettiği halde kişi zühd sahibi olabilir mi?
Fakihlerin görüşlerine baktığımızda ilk soru hususunda çoğunluğun görüşünün helallerin bir kısmından kaçınmanın zühd olduğu ve bunun mendup olduğu yönündedir. Ebu’l-Velid İbn Rüşd ‘ün belirttiği gibi sadece haramlardan kaçmaya zühd adı verilmesinin bir manası yoktur. O zaten vaciptir ve herkes bununla yükümlüdür. Bunu yapıyor diye hiç kimseye zahid adı verilmemiştir. Zahid adı verilenler dünya nimetlerinden olabildiğince azıyla yetinip mubahlardan kaçınanlardır.
İkinci soruya bütün fakihler olumsuz cevap vermiştir. Kişi zaruri olan, istifade etmediğinde hayatını devam ettirmekte, üzerine düşen vazifeleri yerine getirmekte sıkıntı çekeceği hususlarda zühd yapamaz. Bu caiz değildir. Doğrusu da budur. Haramlara düşmemek için mubahların bir kısmından kaçayım derken kişi üzerine düşen vazifeleri bile yerine getiremeyecek hale gelmemelidir. Bu da başka haramdır.
Üçüncü soruda ise ihtilaf vardır. Zühdü sadece kalbe ait bir tavır olarak alan fakihler hatta bir kısım sufiler, kişi, helal olmak kaydıyla her tür nimetten bol bol istifade etse bile kalbinde dünyaya rağbet olmadığı müddetçe zühd sahibidir demişlerdir. İlk başta doğru olarak gelse de ‘’kap dışına içindekileri sızdırır’’ fehvasınca davranışa aksetmeyen bir niyet ne kadar sahih olabilecektir? Bu görüş, keyiflerine göre yaşayıp zühd iddiasında bulunanların sayısını artırmaya yaramaktadır. Nitekim günümüzde pek çok tarikat mensubu bu ifadeleri kullanmakta hatta şeyhlerin neden bu kadar müreffeh yaşadığı sorulduğunda, ‘’şeyhim her şeyin en iyisine layıktır. Onların kalbinde, mala karşı hiçbir değer verilmemektedir’’ şeklinde cevap vermektedirler. Evet, asıl olan kalpte dünyaya karşı rağbetin olmamasıdır. Malı olmadığı halde dünyaya hırslı çok sayıda insan olduğu gibi, malı olduğu halde dünyaya rağbet etmeyen insanlar da vardı. Ancak dünya nimetleri kendisine bol verildiği halde bir insanın bundan asgarisi ile yetinmesi geri kalanını da insanların faydasına kullanması mümkündür ve işte istenen asıl zühd budur. Bu sebeple zühdün görünür bir tarafı da olmalıdır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|