Çok düşünme, kafayı yersin!
"Çok düşünme, kafayı yersin!"
Bu naif görünümlü ve karşıdaki kişinin zihinsel sağlığına sözde önem veren cümleyi duymayan yoktur heralde.
Yaşam boyu o kadar hataya göz yuman, hatta yeri gelmiş başkalarının hata yapmasından bile kendine pozitif sonuçlar çıkaran çevre sakinleri, her ne hikmetse düşünen kişiye karşı bir anda özverili hale gelip, onun akıl sağlığına hassasiyet gösteren bir çaba içine girmekte.
Tabi insan durumlar arasındaki bu çelişkiyi farkedince ister istemez şu fenomen cümledeki kafayı yeme durumu da göze alarak işin aslını detaylı düşünmeye başlıyor.
Acaba diyorum bu yaklaşım, uzun yıllar önce tamamen düşünen toplumumuzun gelişimine karşı bilinçli olarak anonim bir proje gibi ortaya atılıp kalıplaşması hedeflenmiş olabilir mi?
Hani şu oturup karar verilmeksizin belli bir kesime ait bilincin kendiliğinden filizlenen ve yıllar içerisinde tabu haline gelen bazı durumlar gibi. Bu ve buna benzer ifadelerin kalıcı ve etkili oluşunun en gizli sebebi, toplumun genel yapısını çok iyi bilip, hassas noktalara hakim olmasıdır. Söz konusu hassas noktaları, durumun daha da netleşmesi adına bu kısmı biraz açarak ifadeyi mercek altına alalım dilerseniz.
"Çok düşünme, kafayı yersin!"
Burada iki cümlenin birarada tek bir ifade gbi kullanıldığını göruyoruz. Madem amaç insanların düşünmemesine yönelik, o halde neden sadece ilk cümle ile yetinilmemiş? Sonuçta asıl istenen durum ilk cümlede açık ve net. Degerli dostlar, bizim toplumumuzun emir kipinden haz ettiği görülmüş müdür? Bilhassa emir kipi duydugu an hemen aksine yönelen bireyler olduğumuzu hepimiz çok iyi biliyoruz. O halde sadece, "Çok düşünme" demenin bir yaptırımı asla söz konusu olamazdı.
Gelelim işin can alıcı kısmı olan ek cümleye;
"Kafayı yersin"
Bizim insanımızın bazı yakıştırma ve durumlaraa karşı inanılmaz derecede hasaasiyet veya antipati duyduğu yönleri hep olmuştur. Örneğin hayatında hiç kitap okumayışının noksanlığını normal bir şekilde dile getirdiğinizde bunu hiç umursamazken, aynı durumu alaycı bir yaklaşımla dile getirirdiğinizde, bunu bi anda gurur yapıp sert bir tepkiyle karşılık verebilir. Çünkü bizim insanımız bir ortamda küfretmek veya kabalaşmanın ayıbını bile gözardı eder fakat alay konusu olmayı asla kendine yedirmez. Bildiğiniz üzere, kafayı yeme tabiri, psikolojik ya da zihinsel rahatsızlığın, argoda kabul görmüş bir teşhisin alaycı halidir. Dolayısıyla yapılması istenmeyen eylem, düşünme eylemi olduğu için, zaten bilinçli olarak seçilen alay içerikli caydırıcı ek cümle de, zihinsel bir noksanlık olarak ifadedeki yerini almış ve malesef yıllardan beri etkisini başarılı bir şekilde sürdürmüştür. Bunun en somut kanıtı da en eskisi Socrates olmak üzere yuzyıllar önce düşünmeyi yaşam tarzı haline getirmiş kişilerin fikirlerine zerre katkıda bulunmadan hala filizlendikleri haliyle sısyal medyada özlü söz olarak paylaşmanın ötesine geçemeyişimizdir. Bu vahim durumdan daha kötüsü de var. Tablonun dahi farkına varamamak..!
Son derece kalıplaşmış olan bu görüş, oyle bir hal almış ki, bunu dile getiren kişiler dahi neye sebebiyet verdiklerini hiç düşünmemişlerdir. Biraz zihinsel bir çaba gösteren bir kişi, canlılar arasındaki bizi biz yapan ve hazine niteliğindeki en degerli farkın, düşünce gücümüz olduğunu çabucak anlayabilir. Bu becerimizi tarihten bu yana köreltmeye çalışan sistemin tek amacı kolaylıkla kontrol edilebilir toplumlar oluşturmaktır. Kimsenin soru sormadan mutlak itaatini hedefleyen bir mekanizma, başka türlü işlemez..
Son olarak diyelim ki bu yazıdaki fikir tamamen çöp ve o ifade doğru olsa bile;
Toplum olarak düşünülmediği için yıllarca dürüstlük süsü verilerek önüne gelen her sahteliği yemektense,
Düşünüldüğü için kafayı yemek daha onurlu bir davranıştır..!!!
__________________
Ne senle yaşanıyor
Ne de sensiz oluyor
Şu garip bomboş dünyada..
|