Aldı verdi yapar, konuşup konuştururuz. Bir küser, bir barışır; istihza ederiz. Pimpiriklenir, huylanır, günlerce vesveseye boğuluruz. Pişman olur, ardına unutur ve yeniden günaha meylederiz.
Tüm bunlar, zihni arayüzde yaşanan alı al moru mor heyecanları, saçma sentetik hâl ve davranışlardır, kalbin üstünü tıpkı bir su buharı gibi sarıp, aynadaki hakikat yansımalarını örterek, bedensellikte katılaşmayı kolaylaştırır.
Kişi, bu sentetik hallerin, melankolik ve duygusal yaşamın içinde istiğfar ile uyanabilirse, kahve köpüğü kıvamındaki sahte duygu ve düşünceleri arıtarak, kalp aynasını biraz olsun temizleyecek güce erişebilir. Kalp, temiz olursa aynaya düşen görüntüler, hakikate dair bir takım bilişler olarak ortaya çıkar.
Kalbin üstünde uçuşan duygu ve düşünceler bulut gibidir. Üflesen dağılır, itibar verirsen sahte bir kişilik oluşur. Kalbin üstündeki tortu ve mikrobu istiğfar ile temizlemek önceliğimiz olmalıdır.
Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi:
“Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû: Allahım! Günahımın hepsini; küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını, açığını, gizlisini bana bağışla!”
(Müslim, Salât 219.
|