Bir akşam partisine katılmıştım. O gece eve döndüğümde ise hayatım değişmiş durumdaydı. Çünkü inanç sistemim komple değişmişti.
Bir çorba kaşığının sapını kendi çevresinde iki defa bükmüştüm. Kuvvetimi artıracak ne bir alet ne de başka bir şey kullanmıştım. Kaşığın sapını bükmek için sadece düşüncemi kullanmıştım. O anda ellerimle yaptığım şey de o bükülmeyi yönlendirmekti. O kaşığı hala evimde muhafaza ediyorum. Çevremdeki gelişmeler umduğum gibi gitmediği zamanlarda, bu bükülmüş metal parçasına bakıyor ve biraz olsun ilham alıyorum. O metali eğmiştim; o halde düşüncemi yönlendirdiğim şeylerin üstesinden de gelebilirim diye düşünüyorum.
Metale sadece kendi ellerimle şekil verişimin nasıl o kadar kolay olduğuna bugün bile şaşırıyorum. Evet, normal gücümün az da olsa bir bölümünü kullanmıştım ama sadece bir iplik parçasını parmağıma dolamak için gerekli güç kadar. Böylesine mucizevî bir şeyi yapabildiğime inanamamıştım. Mantığım bana, böyle bir bükmeyi yapmak için bir kerpeten ile epey güç harcamam gerektiğini söylüyor. Ama ben imkansız olan bir şeyi gerçekleştirmiştim. Düşünce gücüm sayesinde, yapabileceğime inanamadığım şeyleri yapabileceğimi göstermiştim.
O gece katıldığım parti, bir psikokinezi partisiydi. Psikokinetik faaliyetlerimizi Jack Houck yönetiyordu. Bilim dalında master yapmış biriydi. Ayrıca astronomi mühendisliği yapıyordu. Bütün gün, en ünlü uzay havacılığı şirketlerinden birinde sistem analisti olarak çalıştıktan sonra, akşamları da en önde gelen araştırmacılardan biri olarak normalüstü olgularla uğraşırdı. Söz konusu partide sihirbazlık gösterileri yoktu. Gerçek bir bilimsel tecrübeydi.
Akşam, Houck'un odanın ortasına, içinde bin civarında çatal, kaşık ve bıçak bulunan bir kutuyu koymasıyla başladı. Bazıları gümüş kaplamaydı, ama çoğu paslanmaz çeliktendi. Daha sonra konuklardan, “kendilerini yakın hissettikleri” ya da “bükeceklerine inandıkları” birer parça seçmeleri istendi.
Herkese Özel Kaşıklar
Herkes kendisi için en uygun parçayı aramaya koyuldu. Çok geçmeden her konuğun bir çatalı, kaşığı, hatta bıçağı olmuştu. Houck, yoğun duyguların güçlü bir enerji ürettiğini varsayıyordu. Ki bu enerji bütün normalüstü fenomenlerin meydana gelmesine neden oluyordu. Böyle bir psikokinezi partisi için o türden bir enerjiye ihtiyacımız vardı. Houck bu gece bizleri, duygusal bir yoğunlaşmaya yönlendirecekti.
Çok ilginç ve motive edici bir soru sordu: “Kaşıkları bükmek istiyor musunuz?” Hep bir ağızdan, “Evet” sesi geldi. “O halde, daha yüksek sesle söyleyin!” dedi. Bu karşılıklı soru ve cevapların şiddeti gittikçe yükseldi. Duygusal bir yüksekliğe erişilinceye kadar bu sesler devam etti. Artık kaşıkları bükmeye hazırdık. Houck daha sonra şu talimatları verdi:
Konsantre Olun
“Beyninizin içinde bir konsantrasyon noktası meydana getirin. O noktaya yoğunlaştırın kendinizi. Orayı ele geçirin.” Houck otoriter bir hava içinde konuşuyordu. Kelimeleri tane tane kullanıyordu. “Şimdi o noktayı başınızdan aşağıya kaydırın; boynunuza, omzunuza, kolunuza ve sonunda da elinize.”
Burada durdu ve derin bir nefes aldı. “O noktayı, bükmek istediğiniz metal parçasına yerleştirin.” Hepimizin bunu yapmasını bekledi ve devam etti: “Üçe kadar sayınca, herkes kendi parçasına 'Bükül!' diye üç defa emretsin.”
Houck, herkesin hazır olup olmadığını anlamak için etrafına bakındı ve üçe kadar saydı.
“Bükül! Bükül! Bükül!”
Sesler kesilince Houck sesini yükselterek, “Serbest bırakın onu. Bırakın gitsin. Enerjiyi serbest bırakın.”
Başardım!
Genç bir adam, “Başardım!” diye bağırdı. Hepimiz o tarafa bakınca, çatalın sapının kendi çevresinde bükülmüş olduğunu gördük. Ona bakarken, elimdeki kaşık sapının yumuşamış olduğunu fark ettim. Sapı istediğim yöne eğebilirdim. Kaşığın sapını ard arda bükerek iki tane daire yaptım. Bu işi çok çabuk yaptım çünkü yumuşaklık 30 ya da 40 saniye sürdü. Çok şaşırmıştım. Metal parçası ıslak bir makarna çubuğu gibiydi.
Ortaya çıkan heyecanlı halet içinde, konuklar tutmuş oldukları aletleri büktüler. İhtiyacı olanlara cesaret vermek için, Houck herkesin çevresinde dört dönüyordu. Birçok kişi ne yapacağını şaşırmıştı. Bükülmeler meydana geldikçe, memnuniyet sesleri yankılanıp duruyordu oda içinde.
Hemen hemen hepimiz kıvrılmış metal parçalarını gösterince, Houck odanın ön tarafına geçti ve acemilik düzeyindeki bir bükme gerçekleştirdiğimiz için bizleri kutladı. Şimdi ise lise düzeyindeki bükmeye gelmişti sıra. Bunun için de kaşıkların ağızlarını bükmemiz gerekiyordu. Houck kaşık ağızlarının, görünüşlerinin kolaylıkla değiştirilemeyecek kadar sağlam olduğunu belirtti. Ama yine de hepimiz uygun bir şekilde konsantre olduk ve psikokinetik enerjimizi serbest bıraktık. Bu iş oldukça kolay olmuştu çünkü metal ısınmıştı.
Yeni Metal Bükücüler
Bunlar çok büyük bir başarıydı bizim için. O enerjiyi ikinci defadır yönlendirmek ve serbest bırakmak amacıyla tecrübeye devam ettik. Çığlıklar yeniden kapladı tüm odayı, çünkü konuklar tutmuş oldukları kaşığın ağzını ikiye bükmüştü. Bu son bükmeyi yapanlar mezun olmaya hazırlardı. Yani metal parçalarının şeklini ve hareketini ellerini dokunmadan yapabilecek durumdaydılar.
Konuklar yeni parçaları seçtikten sonra, Houck'un yardımcısı olan metalürjist Severin Dahlen ortaya geldi ve metalleri yumuşatmanın yöntemlerini verdi. Ve herkes başladı.
Bir iki dakika sonra yine şaşırıp kaldım. Çünkü bir çatalı tutan yanımdaki kadın, çatalın uçlarını değişik açılarda açmıştı. Uçların açılması durduğu zaman, her bir uç çok yavaşça titreşti. Sekiz yaşındaki küçük bir kız da, tutmuş olduğu çatalı eğdiği için sevinçten çığlık attı.
Bu fenomenleri yapmaya kararlı olduğum için onları biraz kıskandım diyebilirim. Konsantrasyonumu daha da arttırdım. Öyle ki, çatalımın bütün uçlarını hareket ettirebilirdim! Nerede? Hiçbir şey olmadı. Kendimi o kadar zorlamama rağmen bir şey olmadı. Ama başarabilirdim. Yemin ederim başarabilirdim.
Parti bitmiş ama ben hala çatalımın uçlarını hareket ettirememiştim. Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde evime döndüm. Bunu daha sonra denedim. Ve bu sefer başardım!
Enerjiyi Serbest Bırakmak
Sonradan öğrendiğime göre asıl sorun, benim o enerjiyi bir bükme meydana getirecek derecede serbest bırakmamış olmamdı. Enerjiyi serbest bırakmak, çok kritik bir aşama olduğu için tecrübelerin en önemli bölümüydü. Ama en zor olanı da odur.
Kendimizdeki enerjileri serbest bırakmak zor bir faaliyet çünkü toplumumuzda öğretilen bir şey değil. Tam tersine, bizlere, bir şey yapılana kadar asla vazgeçmeyip hep denememiz (gücümüz dahilinde her şeyi yapmak için) öğretildi. Houck'un belirttiğine göre, bu eski moda istekler, psikokinetik gücün saklı tutulmasına, bu yüzden de herhangi bir fenomenin oluşmasına engel olmaktaydı.
Fonksiyonunu rahat yapabilmesi için enerjimizi serbest bırakmayı öğrenmemiz gerekiyordu. Bunu öğrendiğimiz zaman ise metaller de bükülecek, imkansız olan şeyler de gerçekleşecekti. Houck bunları söylerken aklıma eski bir atasözü geldi:
“Serbest bırak ki Tanrı da serbest kalsın.”
Enerji, metal parçasının tanecik sınırlarında bulunan çıkıntı bölgelerinden girmelidir. Bu çıkıntılar psikokinetik enerji dönüştürücüsü olarak görev görürler. Düşünce, enerji kaynağı ile metal parçası arasındaki bağlantıyı gerçekleştirir. Enerjinin gireceği başka bir yer yoktur. Buralarda ısıya dönüşür. Meydana gelen işlem mikrodalga fırında olanlara benzer. Tanecik sınırları yumuşamış olan nesne, normal yapısını kaybetmiş gibidir. Çünkü metal içindeki tanecikler birbiri içine kayarlar. Kaşık ya da başka bir metal parçası bu ara noktalarda yumuşamıştır. Ve bizler de metalleri istediğimiz şekillerde bükebilir, eğebiliriz.
Houck için, böyle bir partinin en sevdiği yönü, konukları bu inanılmaz gücü tecrübe ederken seyretmekti.
Neden böyle hissettiğini çok iyi anlıyorum. Çünkü o anı yaşadığımda, kendimin gerçekten ne kadar güçlü bir insan olduğumun farkına varmıştım. İnanılmaz bir yücelikti bu. İnanamamıştım. Elimde, bükmüş olduğum bir metal vardı. Bir kaşığın sapını iki defa bükmüş, üstelik bunu yaparken, bir ipi parmağıma dolamak için harcadığım güçten fazlasını harcamamıştım.
Böyle bir olay sayesinde, kapasitemin dışında olduğunu düşündüğüm şeyleri de başarabileceğime inanmaya başladım. İşte bu nedenle o psikokinezi partisi hayatımı değiştirdi. Tasarlayabildiğim şeyi gerçekleştirebileceğimi bilerek, kendime olan bütün güvenimle hayatımı sürdürüyorum.
Yazı bana ait değildir.