HAVAS İLMİ NEDİR
Havas ilmi konusunda en geniş bilgiyi Taşköprizâde Ahmet Efendi vermektedir. O İlm-i Havassın, Esmâ-i Hüsnâyı ve kutsal kitapları okuyarak kazanılan hassalardan bahseden bir ilim olduğunu, bundan yararlanabilmek için her şeyden önce insanın kendini tamamen Allah’a verip dünyevî zevklerden uzaklaşması ve yalnız evrâd ile ilgilenmesi gerektiğini söyler. Böylesine sıkı bir riyâzat yapan kimsenin nesnelerin gizli özelliklerini öğrenebileceğine ve onları kullanabileceğine inanır. Yine ona göre ilimleri elde etmede etkili olan ya nefsin gücü (sihir) ya feleklerin yardımı (da’vet-i kevâkib) veya semâvî kuvvetlerle yeryüzü kuvvetlerinin mezcedilmesi (tılsım) yahut da nesnelerin gizli özelliklerinden istifadedir. Nesnelerin gizli özelliklerinden faydalanılarak kazanılan gizli ilimlerin gerçekleştirilmesi beş şekilde olur:
1.İlm-i havass : (okumak - öğrenmek suretiyle),
2.Nîrancât : ( yazmak – kağıda dökmek suretiyle),
3.Rukye : ( Fiil şeklinde),
4. Azâim : (Bedensiz ruhlardan istifade etmek suretiyle),
5.İlmü’l istihzâr : ( Bedenleşmiş ruhların yardımı suretiyle).
Bu sahada söz sahibi kişilerden biride Kâtip Çelebi’dir. Kâtip Çelebi Havass İlmine konu olan varlıkları şöyle sınıflandırmaktadır:
1.Hurufi ilmine ait kaidelerin içinde yer alan isimlerin ve bu isimleri meydana getiren harflerin havassı.
2.Efsunlarda kullanılan dua ve ayetlerin havassı.
3.Burçların ve yıldızların havassı.
4.İklimlerin ve şehirlerin havassı.
5.Kara ve denizlerin havassıHalk arasında yaygın şöhrete sahip eserlerde daha çok harflerin, kelimelerin, isimlerin, duaların ve feleklerin kendine özgü hassalarının bulunduğu, bu hassaları bilen kişilerin söz konusu bilgiyi kullanmak suretiyle duyular ötesinden haberler verebildikleri ve nesnelere hükmettikleri ileri sürülmüş, böylece havas ilmi tek boyutlu hale getirilmiştir. Bu haliyle havas ilminin amacı eşyanın hakikatini araştırmakta olmaktan çıkıp hasmın yenilmesi, gizli hazinelerin bulunması, insanlar arasında sevgi ve nefret duygularının geliştirilmesi, şifa dağıtılması gibi hususlara dönüşmüştür.
Bu anlayış zaman zaman savaşa iştirak eden padişah ve kumandanları, korunmak amacıyla üzerine bazı ayet ve vefkler yazılı gömlekler (tılsımlı gömlek) giymeye, üzerinde çeşitli yazı ve şekiller bulunan madalyon, yüzük ve metal muskalar taşımaya sevk etmiştir.
definenin-ayak-izleri-1-havas-1.jpg
Resim : Cem Sultan için hazırlanmış tılsımlı bir gömlek
Taşköprizade, Eflatun’un rakamları birbirlerini sevenler ve sevmeyenler şeklinde ikiye ayırdığını, birinci gruptakileri bir kağıda yazıp daha önce içine hiç su konulmamış bir kaba koyduktan sonra bu sudan iki kişiye içirilirse aralarında sevgi, aynı işlem ikinci gruptaki rakamlarla yapılırsa nefret ve düşmanlık hasıl olacağını söylediğini nakletmektedir.
Yine bu alanda Cabir b. Hayyân yazdığı eserlerinde havas ilmi kapsamına giren konular üzerinde durmuştur. Bunların yetmiş bir makaleden meydana gelen birincisinde nesnelerin özellikleri, ikincisinde tılsımların mahiyeti, çeşitleri ve hangi amaçlarla yapıldıkları, üçüncüsünde muhabbet işlemleri ve astroloji konuları, dört ve beşincisinde ise simyanın temel meseleleri ele alınmaktadır.
Havassa dair halk arasında en tanınmış eser; Ahmed b. Ali el Bûnî’nin “Şemsü’l-maârifi’l kübrâ” sıdır. Dört bölümden oluşan kitapta harflerin çeşitleri ve sırları, yıldız ve burçların tâli ve menzilleri, besmele, esma-i hüsnâ, ism-i a’zam, sûre ve duaların havassı, faydalı vefk ve tılsımlarla cefr ve kutsal taşların havassına yer verilmekte, ayrıca hassalardan faydalanmak suretiyle zehirlerden korunma, haşeratın uzaklaştırılması, düşmana galip gelme, hastalıklardan şifa bulma ve sevdiği bir kimseyi kendine bağlama gibi işlemlerin nasıl yapılabileceği izah edilmektedir.
Havâssü’l – Kur’ân : Esmâ-i Hüsnâ ile bazı sûre ve ayetlerin dileklerin kabulündeki tesirlerini ifade eden bir tabir ve bu konuda yazılan eserlerin ortak adıdır.
Havâssü’l- Kur’ân terkibi Kur’ân’dan bazı kelime, ayet ve sûrelerin belli bir tertibe göre okunması veya yazılması halinde niyet ve maksada uygun sonuçlar veren tesir ve özelliklerinden bahseden bir disiplini ve bunun literatürünü ifade eder.
Bazı müfessirler, Kur’ân-ı Kerîm’in gönderiliş amacının lafızlarının zahirinden (görünen-okunan şeklinden) anlaşılan manalarından ibaret olmayıp bunun ötesinde maksatların gözetildiğini düşünmüşler, zahiri bakımdan müphem(anlaşılmaz-şüpheli) veya müteşabih (benzerlik taşıyan) ifadelerin batınî (gizli) anlamlar taşıdığını, özellikle bazı sûrelerin başındaki hurûf-u mukattaanın yalnız birer ses sembolü değil,anlam birimi olarak da algılanması gerektiğini, bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm’in Hurûfîlik ve ebced hesabı çerçevesinde de tefsir edilmesine ihtiyaç bulunduğunu ileri sürmüşlerdir.
İbn-i Haldun, ilm-i huruftan (harflerin ilmi) söz ederken bu ilmin başlangıçta Müslümanlarda bulunmadığını, aşırılığa kaçan mutasavvıfların ortaya çıkıp ruhun beden ve maddi alemle olan bağlantılarını çözerek yüce alemlere ulaşmaya kalkışmalarından sonra görüldüğünü anlatır.
Daha sonra bunların kendilerinden olağanüstü haller zuhur ettiğini ve maddî alem üzerinde tasarruf sahibi bulunduklarını anlatan eserler yazdıklarını, bu eserlerde harf ilminin yardımıyla harflerin bütün sırları taşıyan esmâ-i hüsnâ ve bazı ilâhî kelimelerle ruhların tabiat aleminde tasarruflarının sağlanacağını iddia ettiklerini söylemiştir.
Kur’ân-ı Kerîm’in sûre ve ayetlerinin kendilerine özgü havassının bulunduğunu ileri süren müfessirler, bu görüşlerine delil olarak onun şifa olduğunu bildiren ayetleri göstermektedirler.
Hadis literatüründe bazı rivâyetlerde Kur’ân’ın şifa olduğu;
-Mü’min sûresinin başından üç ayeti ve Ayetü’l Kürsi’yi sabahleyin okuyan kimsenin akşama kadar, akşam okuyanın sabaha kadar korunacağı,
-Akşamleyin Bakara suresinin son iki ayetini okuyanın sabaha kadar her türlü âfet ve şeytan şerrinden emin olacağı bildirilir.
definenin-ayak-izleri-1-havas-2.jpg
Resim : Mağribilerin hesabına göre hazırlanmış beşli bir vefk
Görüldüğü üzere Kur’ân’ın havassı ile ilgili rivayetlerin büyük bir bölümünü şifa ve sağlık konularının oluşturduğunu belirtebiliriz. Ancak; bir kısım müellifler de harflerle kozmos arasındaki münasebetten felek ve burçların havassından söz ederler. Bu çerçevede Kur’ân’ın havassından işaretler ortaya koyarak define arama ve bulma konusunda da çalışma yapan havass erbabı mevcut bulunmaktadır.
Bunlar; daha ziyade define araması yapan kişilere cinlerden ve tılsımların tesirinden korunabilmeleri için çeşitli çalışmalarının faydalı olacağını ifade ve iddia etmektedirler.
Tılsım : Bir alfabenin harflerine sayısal değerler verilerek, bazı istek ve arzulara ulaşmak yada istenmeyen kötü durumlardan kurtulmaya yönelik manevî çalışmalar yapıldığını “Havas” bölümünde anlattık. Bu tip çalışmalar, çok ilginç yöntemlere yol açmıştır.
Bunlardan bir tanesi de “Tılsım” denilen uygulamadır. Genel ifadesiyle tılsım, bir kelimenin yada bir cümlenin peş peşe gelen (ardışık) harflerinin değerini alıp, bu kelimenin yada cümlenin yerine geçiyor kabul edilip, bir sayı koymak demektir. Bu genel usule; Yahudiler ”Gematri”, Yunanlılar “İsopsephi”, Müslümanlar “Hisabü’l-cümel”, ismini verirler. Bu uygulamayı (tılsımı) Yahudiler çeşitli kurgulayıcı ve kahinlikle ilgili hesaplarda kullanmışlardır. Hahamların en çok kullandıkları dini işlerinden birisi tılsımcılıktır. Zira Yahudi dinsel kaynaklarında “Kabalacılık”, tılsımcılık, büyücülük önemli bir yer tutmaktadır.
Aynı yöntemleri yakın dönemden itibaren Yunanlılar de biliyor ve kullanıyorlardı. İmparator Neron döneminde yaşamış olan İskenderiye’li Leonidas (şair) bunlardan birisidir. Ünlü din savaşları döneminde Romalı kabalacılar da orduların galip gelebilmesi için tılsımlardan medet umuyorlardı.
definenin-ayak-izleri-1-havas-3.jpg
Resim : Bir Tılsım Örneği
Müslüman müneccim ve tılsımcılar da bu yolla pek çok çalışmalar yapmışlardır. Her Arap harfi Allah’ın bir sıfatının baş harfi olduğundan, Arap alfabesinin sayısal uygulanışı “çok gizli” bir çalışma alanı oluşturmuştur. Mesela Elif (ﺍ) Allah’ın baş harfi, Be (ﺏ) Bakî’nin baş harfidir. Bu harflere bildiğimiz ebced rakamlarının dışında İlahî vasfı için apayrı rakamlar verilmiş ve bunlarla tılsım oluşturulmuştur. Örneğin; günlük kullanımda (1) değerini taşıyan Elif harfi, bu uygulamada Allah’ın adının ebced tablosuna göre hesaplanmış sayısı olan 66 değerine bağlanmıştır.
Çabuk zengin olmak için ve Allah’ın bütün ikramlarından yararlanmanın yolunu açmak için, özellikle definecilik alanında uğraşanlara şu aşağıdaki tılsım verilir.
definenin-ayak-izleri-1-havas-4.jpg
Resim : Zenginlik Tılsımı
İşte bu tılsım esasen, toplam değerleri 66 olan (soldan sağa-yukarıdan aşağıya ve köşelerden) büyülü bir karedir. (Aşağıdaki şekil)
21
26
19
0
22
24
25
18
23
Üstteki tılsımda verilen Allah’ın adının ebcedle hesaplanmış şeklidir.
definenin-ayak-izleri-1-havas-5.jpg
Bu bölümde tılsımlar hakkında genel bir bilgi ve iki tane tılsım örneği verdik.
Definecilikte ise, gömülü olan emanetin korunup muhafazası, başkaları tarafından alınmaması amacıyla cinlerin define üzerine hapsedilmesi olayıdır. Yada bir başka ifadeyle; yapılan tılsım çözülmedikçe, definenin başına dikilen Cin’in, ebediyen orada bekçi olarak bağlı kalması demektir.
Yapılan tılsımın bir gereği olarak, cinlerle bağlanmış bir define üzerinde çalışma başlayacağı zaman, kazı işlemi henüz başlamadan tılsım işlemeye başlar. Bunun fark edilmesi bazen kazı öncesi, bazen de kazı esnasında defineye yaklaşıldığı zaman görülür. Burada iki durum vardır: birincisi emaneti vermek istemeyen bekçiler, çeşitli görüntü ve olağanüstü haller göstererek çalışanları kazı mahallinden uzaklaştırmaya çalışırlar. Bunu hayvan,ejderha vb. şekillerde görünerek yada kaza ve yaralanmalara sebep olarak önce ikaz ve daha sonra tam savaş haliyle ortaya koyarlar. İkinci bir durum da; emanete ulaşıp çıkardıkları halde, gözlere gelen manevi bir perde ile emanetin görünmez edilmesidir.
Olağanüstü hallerin (ışık, gürültü, canlı mahluklar, sis, yağmur, gök gürültüsü vb.) görülmesi yapılan tılsımın sonucudur. Konu ile alakasını bildiğimiz İlâhiyatçı kesim, bilimsel yaklaşımlarını ortaya koyarken tamamen Kur’ân ve Hadislere dayalı olarak bu mevzuları açıklama yoluna gidiyorlar.
Cin’in varlığında tereddüt olamayacağını, ancak etki alanlarının fazla abartıldığını ifade ediyorlar. Biz de Kitap ve Sünnetin hükümlerini geçen ilgili bölümlerde, sûre ve âyet numaraları ile verdik. İlâhiyatçılar bu hükümlerin dışında bir şey söylemenin mümkün olmadığını ısrarla belirtiyorlar.
Yine konu ile yakından alakalı bir başka kesim; Havass (gizli ilimler) ile uğraşanlar ise, bu işlerin izahının göründüğü kadar kolay olmadığını, metafizik varlıkların ve onların tesirlerinin kabulünün İslam’la çatışmadığını vurguluyorlar. Bu görüşlerini desteklemek amacıyla yine ilgili âyetlerden yola çıkarak yaşanmış olan pek çok olayı delil gösteriyorlar. Görüştüğümüz Gayr-i Müslim din adamları da cin ve onlarla ilintili olarak tılsım olayını kesinlikle reddetmiyorlar. Kendilerince doğru olan dinsel kabullerini ortaya koyuyorlar.
Havass İlmi Nedir? HAVASS İLMİNİN GENEL TARİFİ
Havas ebced ile başlayıp cifir ile devam eden ve ismi harf ilmi olarak bilinen ledün ilmi ve hal ilmi ile birleşen ve bunların tamamının özünü kapsayan özün özü dediğimiz sözün sırrı ilmidir.
Gizli ilimler Allah tarafından çok nadir insanlara verilir. Herkes bu ilme sahip olamaz herkes bu ilimi başaramaz. Lakin riskli bir iş olduğundan yapılan tek bir harf hatası ile kötü sonuçlara sebebiyet verilebilir.
Günümüzde havass ilmi'ne ilgi oldukça artmaktadır. Bazı insanlara göre büyüdür. İslami büyü ile tarif edilir. Bu tarif yanlıştır ve hiçbir gerçekciliği yoktur.
Bu ilim asırlardır gelmiş geçmiş alimlerin ve ulemanın bir sır gibi gizlediği ve açıkça öğretmediği ve öğretmekten de çekindiği vebal altında kalmaktan korktuğu ilimlerdendir. Bu ilimler de başarılı olmanın ve zarar görmeden ilerlemenin bazı şart ve usulleri vardır.
Bu ilim insanlardan önce yani arz oluşmazdan evvel ruhani alemlerde meleküt ve cinler aleminde bilinen ve kullanılan birçok gizlilikleri esrarı ve acayipliği içinde gizlemiştir.
Yaşamış olduğumuz bu maddi alemin yasaları ve fiziksel oluşumları manevi alemlerin etki ve yasalarıyla meydana gelmektedir. Bu ilmin kullanılışı melekler ve cinlerden sonra çok eski kavimler ve uygarlıklar tarafından kullanılmıştır bu manevi yasaları öğrenip etkilerine göre gerektiği şekilde uygulamışlardır. İnsanlar bu bilgileri çok çeşitli yollardan elde etmişlerdir. mana aleminden gelen varlık veya varlıklar bazı insanlara bu ilmi ve kullanma metodunu öğretmişlerdir
Havas ilmi Kur'ân ve sünnet üzeri yapılan manevî bir tedavi şeklidir. Bir ismi de RUKYE ilmidir. Rukyecilik Allah Resûlü (S.A.V)'in tedavi şeklidir. Bu tedavi mânâ âleminin doktorlarından ve mürşidlerinden alınan himmet ile yapılır. Bir adı da gizli ilimlerdir. Allah'ın ilmidir bu ilme sahip olmak için çok uzun bir eğitim sürecinden geçilir. Bu ilmi öğrenebilmek için bir öğretici bir mürşid esastır. Bir şeyhten yetki ve himmet alınmadan yapılmaz. Havas ilmi Rahmani cihetten meleklerhüddamlar ve manen güçlü mümin cinlerle irtibata geçerek kâfir cinlerle mücadele etmek için Allah tarafından verilen bir ilimdir. Elde edilmesi çok zordur.
Havas alimlerinin görevi bedene giren insanlara musallat olan kâfir suflî cinleri oradan çıkarıp bedeni bu cinlerden temizlemektir. Havas alimleri fizik âlemindeki doktorlar gibidirler onların kendilerine has metodları vardır.
Bugün piyasada bulunan medyumların hiç biri havas alimlerinin yaptığı işi yapamaz.
Medyumlara lütfen itibar etmeyiniz. Eğitimimi Mısır'da Suriye'de aldım gibilerinden yalanlar söyleyerek insanların aklını çelip kendilerine inandırmaya çalışırlar.
Kurana fiyat biçilemez. Bu çok günahtır. Medyum diye kendilerini tanıtan insanlar yüksek miktarda para alıp parayı aldıktan sonra yapmadıkları da ortadadır ve bir müddet sonra da telefonları açmamaya başlarlar. Bu bir tek medyumlar için değil hacı-hoca (!) diye geçinen insanlar içinde geçerlidir.
Kur’an’ı kerim’deki Sure-i şerifelerin ve Ayeti kerimelerin Esma-i ilahiyye ve Evrad ı celilelerin hassa ve te’sirlerini konu edinen bu mübarek ilim 80 küsur İslami ilimden birisidir. Havas ilminin geçmişi Sahabe ve Tabiin dönemine kadar uzanır.
Hz. Ali Hz. İbni Abbas ve Hz. İbni Selam gibi bazı Sahabiler ile Tabiinden Hasan Elbasri Mukatil ibn-i Süleyman ve kelbi Ca’fer Essadık gibi bazı Zevatı Kiram bu ilimle uğraşmışlardır. Sonraki asırlarda İmam Ahmed Elbuni Şeyhi Ekber Muhyiddin’i Arabi İmamı Deyrebi ve büyük Muhaddis İmamı Abdullah Yafii ile Ebu bekr İbni Vahşiyye ve Celdeki gibi büyük Alimler ve mübarek Veliler bu sahada kıymetli Eserler te’lif etmişlerdir.
Bu İlimle meşgul olan Alimlerden biriside Hüccetül İslam İmamı Muhammed Gazali hazretleridir. Havassül Kur’an ve El evfak gibi muazzam eserleri vardır. Bu azametli İlim uçsuz bucaksız bir Okyanus gibidir. Bir çok dallara Ayrılmıştır.
Bu ilme vakıf olan kişiler pek çok çaresiz hastalıkları biiznillah Şifaya kavuşturur birbirlerine dargın olan kimseleri barıştırır ve şer maksatla Mevla’nın razı olmadığı hususlarda birleşmiş ehli fesat kişileri birbirinden ayırır. Velhasıl Müslümanların dert ve müşkilatlarına derman olurlardı. Bu günde bu güzide ilmin derin sırlarından yararlanarak insanlara faydalı olmak Tabii ki mümkündür.Ama mümkündür derken herkesin yapabileceği bir ilim değildir.Bunun için tefsir hadisfıkıh ve tasavvufla ilgili bilgilerde gereklidir.Özellikle tasavvuf ilminde bir mürşidi kamilden icazetli olmak şarttır.Aksi halde çok tehlikelidir.
Hz. Kur’an’ın hassa ve te’sirleri de tıpkı hükmü gibi kıyamete kadar bakidir.HER İŞ HER İLİM EHLİNEDİR.Öyle olmasaydı herkes bugün kafasına göre doktor olurdu mühendis olurdu alim olurdu ama istidat meselesi vardır ve ilahi hikmetler dairesinde herşey yerine göre verilir. HAVASS İLE BÜYÜ ARASINDAKİ FARKLAR
Havas İlahi Kaynaklı İlimdir.
Büyü Şeytanları Kullanarak sonuç elde edilir.
Havas Allahdan Gelen Tecellilerle Yol Alır
Büyü Şeytandan gelen Yalan haberlerdir
Havasın amacı İnsanın 46 Kromozomundaki Allahın Koyduğu Bilgileri Keşfetmek ve Bulmaktır ki Bu da Zikirle olur.
Büyü İnsanı Geliştirmez.Sadece Yalan haberler duyar ve Şeytanları kullanarak insanları etkiler.
Havasın Diğer Amacı İnsanı Nefsini Temizlemek ve Islah etmektir.
Büyü ise tam tersine İnsanı nefsini azdırır ve bir zamandan sonra büyü yapan insanın Allah Katındaki derecesi Hayvanlardanda Aşağı düşer. HAVASS ALLAHDAN GELİR
BÜYÜ ŞEYTANLARI KULLANARAK YAPILIR
Bazı insanlar Allah'ın kelamlarını kullanarak büyü yaparlar. Izdırabı büyüktür. Ve toprak bile kabul etmeyecektir. Lütfen dikkat edelim.
Ben bu yazıda sadece havass ilminin ne olduğu ne olmadığı gerçekciliği ve doğruluğunu yazdım. Bundan sonraki yazılarda ebced vefk fizyonomi gibi ilimlere de değineceğim.
Makale kendi yazılarımdan ve bir çok yerden alıntıdan oluşmaktadır.
Alıntıdır.
Ledün İlmi (Gizli İlimler) İLMİ LEDÜN
İlm-i ledün veya ledünnî ilim Allah ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim gayb ve mârifet ilmidir Allah âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Orada kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır'ı) buldular. (Kehf sûresi: 65)
Senâullah-ı Dehlevî bu ilim hakkında şöyle demektedir: Ledünnî ilim çalışmak ve gayretle ele geçmez. İhsân edilen kimselere mahsûstur. Umûma şâmil değildir. Peygamberlere verilen ilimler ve vahyedilen şeyler ise umûma şâmildir ve herkesi ilgilendirir. Yâni peygamberler bunları gönderildikleri kavimlere tebliğ etmekle bildirmekle vazîfelidirler. Bu bakımdan peygamberlerin ilmi ledünnî ilminden üstündür.
Seyyid Abdülhakîm Arvasi ise şunları ifâde etmektedir: Emîr Sultan hazretleri ledünnî ilme sâhipti. Bu ilim yetmiş iki derecedir. İlk derecesinde olan bir ağaca bakınca yapraklarının sayısını bir denize bakmakla damlalarının adedini bir çöle bakınca kumlarının sayısını bilir. Kıyamet yaklaştıkça insanlar dinden uzaklaşmaya başlamaktadır. Eskiden kerameti görülen evliya çoktu. Fakat dinden uzaklaştıkça evliya azaldı kerametler görülmez oldu. Ledün ilmi unutuldu. Sapıklar çoğaldı keramet inkâr edilmeye başlandı. Kerametin hak olduğuna Kur’an-ı kerimden örnekler: 1- Hz. Süleyman “Sebe Melikesinin tahtını bana kim getirebilir?” dedi. Cinlerden bir ifrit: “Sen yerinden kalkmadan önce onu getiririm buna gücüm yeter” dedi. İlmi ledün [ilmi batın] sahibi olan vezir Asaf bin Berhiya ise “Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm” dedi ve bir anda getirdi (Neml 38-40) [Vezir de cin de peygamber değildi. Vezir bu işi kerametle yapmıştı. Cin müslüman ise kerametle kâfir ise sihirle yapacaktı.] 2- Hz. Meryem peygamber değildi. Kocasız çocuk doğurdu. Hz. Meryem mabette yaşar yiyecekleri kerametle hep yanında hazır olurdu. Kur’an-ı kerimde (Hurma dalını kendine doğru silkele taze hurma dökülsün.) buyuruldu. (Meryem 24) Hz. Zekeriya Hz. Meryem’in yanında taze meyve ve yiyecekleri görünce hayret ederdi. İşte âyet-i kerime meali: (Rabbi Meryem’e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya onun yanına mâbede her girişinde orada bir rızık görür “Ey Meryem bunlar sana nereden geliyor?” der; o da: Bunlar Allah tarafından” diye cevap verirdi.) [Ali imran 37] 3- Eshâb-ı Kehf’in kerameti de meşhurdur. Eshab-ı kehf yiyip içmeden bir zarara uğramadan 309 yıl uykuda kaldıktan sonra uyanmışlardır. Kur’an-ı kerimde (İşte bu Allahın kudretini gösteren delillerden biridir. Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın.) buyuruluyor. (Kehf 17 18) 4- Hz. Musa’nın yanındaki gencin çantasındaki balık canlanıp suya gitmiştir: (Her ikisi iki denizin birleştiği yere varınca balık şaşılacak şekilde denize gitmişti.) [Kehf 61- 63] 5- Kehf suresinin 63. âyetinden itibaren Hz. Musa ile ledün ilmi’ne sahip bir zatın kıssası anlatılır. Özetle şöyledir: (İkisi [Hz. Musa ile bir genç] kendisine ilim verdiğimiz birini buldular. Musa ona “Sana öğretileni [ledün ilmini] bana da öğretir misin?” dedi. O zat da: “Sen benim yaptıklarıma dayanamazsın” dedi. Sonra o zat bindikleri gemiyi deldi. Hz. Musa “Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin” dedi. Daha sonra bir erkek çocuğunu öldürdü. Hz. Musa “Masumu öldürdün pek kötü bir şey yaptın” dedi.) Günahsız çocuğu öldürmek elbette çok büyük günahtır. Ama bunu yapan zat kerametle biliyordu ki o çocuk büyüyünce zâlim biri olacaktı. Onun yerine iyi bir çocuk verilmesi de istenmişti. Hz. Musa’ya “Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?” dedi. Demek ki o zat Hz. Musa’nın dayanamayacağını da kerametle biliyordu. Hz. Musa’nın arkadaşı duvarları [kerametle] doğrultuverdi. O zat Hz. Musa’ya bu işlerin hikmetini açıkladı. (Kehf 63-81) [Hz. Musa’nın arkadaşının [Hızır’ın] sahip olduğu ilme ilmi ledün deniyor. Bu ilmi ancak tasavvuf sahibi keramet ehli evliya bilir mezhepsizler bilmez.] Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İlmi ledün sırrı ilahidir. Allah onu salihlerden dilediğinin kalbine koyar.) [Deylemî]
mısralarıyla seslendirdiği gibi bu gizli ilmin tam bir hazinedârı ve bu hususî irfan havzının da bir marifet kahramanıdır. Ne var ki böyle özel bir mazhariyet bütün evliyâ ve enbiyâ bütün asfiyâ ve mürselîn için her zaman söz konusu olmayabilir. Zira ilm-i ledün ilâhî feyz yoluyla hususî bir kısım kimselerin kalbine atılan özel bir bilgi ve marifettir.ve böyleleriyle aynı ufku paylaşmayanların ondan anlamaları da mümkün değildir.
İlm-i ledün her zaman zahirî şer'e muvafık olmayabilir. Bu gibi durumlarda meşhûdâtlarını usûlü'd-dîn prensipleriyle tashihe tabi tutmayanlar bazen yanılabilecekleri gibi kendilerine tâbi olanları da yanıltabilirler. Keşf ve ilhamlarını muhkemâta göre tesbit edenler ise her zaman berzahî ufuklarıyla mülk ve melekûtu birden görür.. dünya ve ukbâyı bir vahidin iki yüzü gibi müşahede eder.. ve tilmizlerine gayb u şehadet âleminin vâridâtından ne kevserler ne kevserler sunarlar.! Bu itibarla da ilm-i ledünle cehd ve gayret arasında bazı münasebetler söz konusu olsa da temelde onun talim ve taallümle doğrudan bir alâkasının olmadığı açıktır. Zira bu ilim Cenab-ı Hak tarafından mahz-ı mevhibe olarak bazı temiz gönüllerde bir kuvve-i kudsiye şeklinde tecelli etmektedir ve aynı zamanda bu tecelli terakki sistemi içinde değil de tedellî çerçevesinde vukû bulmaktadır: Evet bu ilim eserden eser sahibine vücuttan vicdana akseden bir marifettir.. ve her şekliyle de keşf ve ilham kaynaklıdır. Ne var ki böyle bir ilham bazen farklı derecelerde tecelli ettiği gibi seyr-i rûhânîsini Hazreti Rûh-u Seyyidi'l-Enam'ın vesayetinde sürdürmeyenler için bir kısım şeytanî vesvese ve nefsanî hevâcisle iltibası da söz konusudur.
Alıntıdır.