Bilindiği gibi, bir biyolojik yapı olan bedenimiz, asıl kendimiz olan meta biyolojik yanımızın bir tekâmül aracıdır; doğum ile ona enkarne oluruz, bir ömür boyu onun ile belli bir yaşam planını uygularız ya da uygulayamayız. Ömrün sonunda, yaptıklarımızı değerlendirmek üzere bu biyolojik yapı ile ilişiğimizi keseriz. Zaten o da bir ömür boyu eskimiş/yıpranmış ve işe yaramaz hale gelmiştir.
İnisiyatik öğretilerde hapishane ya da mezara benzetilen beden “ölü olarak yaşamadığı” ölçüde, yüksek benin daha çok işine yarar ve daha iyi bir tekâmül/deneyim/uygulama aracıdır. Burada “ölü olarak yaşamak” tan kastımız, yüksek benden sanki kopuk bir şekilde, ağırlıklı şekilde beden olarak yaşamak, kendini bedenden ibaret sanmaktır. “Ölü yaşamak” aynı zamanda kendinden habersizliğin, kendini bilmezliğin değişik bir ifadesidir. Bunun tersi durum olan “diri olarak yaşamak” ise, “Dost ile dost olmuşluk” un ifadesidir.
Bedenli yaşamın, mezarda/hapiste olmaya benzetilmesi de, ruh varlığının enkarnasyonla birlikte şuurunu(yaşam planının ve vazifesinin gerektirdiği kadar) daraltması ya da karartmasındandır. Bu anlamda olmak üzere ölü/diri kavramlarının İsevi öğretide de bulunduğunu biliyoruz(10). Hakkın lütfüne gönül bağlamışlardan olan M. Celaleddin de bu kavramları şöyle şiirleştirmiş:
“Ölülerin canı ten mezarında iken,
Velilerin canı onlara etkili olur.
Ey derilerinin altında fani olan güruh,
Sevgilinin sesi, yoğu var eder.
Veliler zamanın İsrafil’idirler,
Ölüler onlarla hayat ve kemal bulurlar.”
Görülüyor ki, akıllılık güneşine sahip bilge kişiler “veliler”, beden olarak yaşayan akılsız kişiler“ölüler, ölü yaşayanlar” için kıyam ettirici ve şuurda uyandırıcı İsrafil’in Borusu gibi şuurda uyandırıcı etkiye sahiptir.
Bedensel benin “ölü” ya da “diri” olması, onun işlevselliği bakımından çok önemlidir. Bilgi uygulaması için dünyaya enkarne olmuş bir varlığın, bedensel yanının bu anlamda “ölü” oluşundan dolayı bilgiden nasipsiz olarak yaşaması kabirde/mezarda olmaya benzetilmiştir. Bu durum aslında gerçek anlamda “ölülük” tür. Çünkü klinik ölüm sadece bir geçiştir. Bilgiden nasipsiz cahilin yaşayışı, bu nedenle ölü yaşamaktır. Çünkü varlık, bilgiden nasibini artırarak, idraklendikçe “diri” dir.
|