1.Peygamberleri aleyhimüsselâm veya evliyâyı vesîle (vâsıta) yaparak, onların hâtırı için istenilen bir şeye kavuşturması için Allahü teâlâya yalvarmak. Buna, istigâse, tevessül ve teşeffü’ de denir.
Resûlullah’ın yanına bir âmâ (gözleri görmeyen) birisi geldi. Gözlerinin açılması için duâ etmesini diledi (istedi). Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, ona; (İstersen duâ edeyim, istersen sabret. Sabr etmek, senin için daha iyi olur" buyurdu. O kimse; "Duâ etmeni istiyorum. Benim bakacak kimsem yoktur. Çok sıkılıyorum" deyince; "İyi bir abdest al! Sonra; "Allahümme innî es’elüke ve eteveccühü ileyke bi-Nebiyyike Muhammedin Nebiyyirrahme, yâ Muhammed innî eteveccehü bike ilâ Rabbî fî hâcetî-hâzihî, li takdiye-lî Allahümme şeffi’hü fiyye" duâsını oku!" buyurdu. Duânın mânâsı şudur: "Yâ Rabbi! İnsanlara rahmet olarak gönderdiğin sevgili Peygamberin ile sana teveccüh ediyorum. Senden istiyorum. Yâ Muhammed aleyhisselâm! Dileğimin hâsıl olm ası (yerine gelmesi) için Rabbime senin ile teveccüh ediyorum. Allah’ım! O’nu bana şefâatçi eyle!" (Merâkıl-Felâh, Nesâî, Tirmizî, İmâm-ı Beyhekî)
2. Tasavvuf yolunda ilerleme, yükselme sebeblerinden en önemli olanı. Bir velînin, Allahü teâlânın izni ile nazar etmek (bakmak) yâhut başka yollarla talebesinin veya sevdiğinin yâhut başka birinin kalbindeki mâsivâ (Allahü teâlâdan başka her şey) ve dünyâ sevgisini, günâh lekelerini temizleyip, yerini feyz, mârifet, ilim ve hikmetle yâni mânevî ilimler, iyilikler, bereketler ve fâidelerle doldurması, yüksek derecelere kavuşturması.
Pîrin (tasavvuf büyüğünün) teveccühü, her ne sûretle ortaya çıkarsa çıksınlar, sâdık talebeden, zulmet ve keder dağlarını kaldırıp, uzaklaştırır. (Muhammed Ma’sûm)
Tasarruf sâhibleri üç nev’idir (kısımdır). Bir kısmı Allahü teâlânın izni ile, her istedikleri zamanda, diledikleri kimsenin kalbine tasarruf ederek, onu tasavvufta en yüksek derece olan fenâ makâmına eriştirirler. Bâzısı, Allahü teâlânın emri olmada n tasarruf etmez. Emir olunan kimseye teveccüh ederler. Bir kısmı ise kendilerine bir sıfat (hâl) geldiği zaman kalblere tasarruf ederler. (Ubeydullah-ı Ahrâr’ın oğlu Hâce Muhammed Yahyâ)
Tasavvuf yolunda çok yüksekleri aramalı, ele geçenlere bağlanıp kalmamalıdır. Verâların verâsını yâni öteler ötesini aramalıdır. Böyle bir istek, böyle çok çalışmak ancak vazîfe alınan büyüğün teveccühü ile elde edilebilir. Onun teveccühü de mürîdin (telebenin)ona olan sevgisi, bağlılığı kadar olur. (İmâm-ı Rabbânî)
3. Bir kimsenin, hayatta ve vefât etmiş, bir velîden feyz alabilmek, ondan mânevî olarak istifâde etmek, faydalanmak için, kalbini ona bağlaması, hâtırına hiçbir şey getirmeyip, yalnız onu düşünmesi.
Rûhu olgun bir velînin kabri yanına gidip, bir zaman durulur ve o tapraktaki velîye teveccüh edilirse, rûhu o toprağa bağlanır. Meyyitin rûhu da bu toprağa bağlı olduğu için, gelen insanın rûhu ile velînin rûhu buluşmuş olurlar. Bu iki rûh karşılıklı iki ayna olur. Herbirinde olan meârif (ilimler) ve kemâlât (olgunluklar) ötekine aks eder, yansır. (Fahreddîn-i Râzî)
Bâtındaki yâni kalbindeki nisbetin (bağlılığın) artmasına çalış. Allah ism-i şerîfini, bâzan da kelime-i tehlîli (Lâ ilâhe illallah’ı) çok zikrederek (söyleyerek), bâzan salevât okuyarak, Kur’ân-ı kerîm okuyarak Allahü teâlâya yaklaşmaya çalış. Bu ça lışmalarda gevşeklik olursa, bu fakîrin rûhâniyetine teveccüh ediniz. Yâhut, Mirzâ Mazhâr-ı Cânân’ın kabrine gidiniz, ona teveccüh ediniz, çok terakkî edilir, ilerleme ve yükselme olur. Ondan hâsıl olan fayda, bir dirinin faydasından daha çoktur.
(Abdullah-ı Dehlevî)
|