Nefis Terbiyesinde İlk Basamak -Nefs-i Emmare-
Kötülükleri yapmayı emreden nefis anlamında arapça bir ifadedir.
“Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, daima kötülüğü
emredicidir.” âyetinde ki nefistir. Bu nefis, doğru olanın
kötü fiili terk etmek değil, yapmak olduğunu savunur.
Bir başka tarifle kalbi ulvî değil, süflî (aşağılık, alçak) şeylere celbeden nefse denir. Cüneyd-i Bağdâdî, “Kişiyi helak
etmeye çalışan, düşmana yardımcı olan, hevâ ve hevese
uyan ve türlü türlü kötülüklerle itham olunan nefistir
şeklinde tarif eder.
Nefs-i emmâre, aklı ve kalbi aldatır. En değerli ve en
güzel şeyleri akla ve kalbe, kötü, çirkin ve değersiz gösterir.
Nefs-i emmâre’den kalbe geçen ilk hastalık şehvettir.
Şehvetin peşinden sevgi, istek ve öfke geçer. Bunların
peşinden de kibir, çekememezlik, zülum ve tutku gelir.
Nefs-i emmâre’nin ortaya çıkmasına sebep olan en etkili
organ gözdür. Görmemizi sağlayan göz haramlara baka baka
gönül gözü kör olur. Ne kadar kötü sıfat varsa, bunları
görmez olur. Bu nedenle gözü haramlardan sakınmak
gerekir. Kulak, dil, deri v.b. gibi diğer duyu organlarının
durumu da böyledir. Bu organlarında hassasiyetlerini
kaybetmemesi için haramlardan muhafazası gerekir.
Bâlî Sofyevî’nin bildirdiğine göre Nefs-i emmâre’nin üç mertebesi vardır,,,
a- Fiiller Mertebesi: Bu mertebeyi insan tabiatından
kaynaklanan günahlar oluşturuyor.
b- Sıfatlar Mertebesi: Bu mertebede zahirde veya
manada bu günahlardan kurtulmaya çalışmak veya
kurtulmak istemek gerekir.
c- İsimler Mertebesi: Bu mertebede de insan, tabiatından kaynaklanan günahlara bulaşmasına rağmen bundan üzüntü ve pişmanlık duyar. Nefs-i emmâre, fâsıklarda, münafıklarda ve kâfirlerde bulunur. Üzeri yoğun ve kalın perdelerle örtülü olan nefs-i emmâre şer yuvası, kötü fiillerin, yerilmiş ahlâkın da kaynağıdır. Nefs-i emmâre, nefs-i mutmainne’nin karşıtıdır. Nefs-i mutmainne ne zaman güzel bir amel işlerse, buna karşılık nefs-i emmâre derhal o güzel ameli bozacak kötü bir iş yapar. Şehvetin ön planda olmasından dolayı “nefs-i şehvâni” de denilen nefs-i emmâre, kişinin en büyük düşmanı olduğundan onu ezmek, kırmak ve mücâhede kılıcıyla katletmek gerekir. Bunun için ,,,
riyâzet yapılır, çile çıkarılır. Nefs-i emmârenin makamı,makam-ı sadr’dır. Seyri, ilallah’tır.Bu makamda nefis, sultandır ve hâkimdir. Şeytânî akıl, onun veziridir. Kin, haset, kibir, riya, tûl-i emel, hırs, tama’, baş olma sevdası, cimrilik, v.b. kötü sıfatlar nefs-i emmâre’de bulunur ve tüm bunlar şehvet ile gazap duygusundan doğar. Ayrıca bu nefsin cahillik, kabalık, buğz, kahır, küfür ve nifak gibi özellikleri vardır.
Boş şeylerle uğraşmak, alay etmek, başkasına eziyet vermek, kendini beğenme, makam sevgisi, gıybet, gammazcılık ve dedikodu yapmak da özellikleri arasında yer alan bu nefsin seyri, Allah’a doğrudur. Âlemi, bu görünen âlemdir. Yeri, göğüstür. Hâli, meyildir. Yolu, şerîatın dış ölçüleridir. Kâmil bir şeyhe kesinlikle ihtiyaç olan bu mertebede, şeyhi müride, Kelime-i Tevhîd’i telkin
eder. Müridin, kelime-i Tevhid’e verdiği mana, “Lâma’bûde illallâh (Allah’tan başka kendisine ibadet edilecek bir varlık yoktur.)” şeklindedir.
|