Evrenin sadece maddeden ibaret olduğunu, deney ve gözem yoluyla elde edilen bilgilerin ancak nesnel dünyada bir karşılığı olabileceği gibi bir zihin yapısına sahip olan Karl Marx, ne bilsin Tebrizi'nin "sevgi" den neyi kast ettiğini !!!
"Kişi yalnız bir tek kimseyi seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa sevgisi sevgi değil, genişletilmiş bencilliktir.” diyorsunuz ya. O sevgi söylediğiniz anlama gelmiyor işte.
İslamda müridin mürşidine olan aşkı Allah aşkıdır. Birbirlerini Allah için ve Allah rızası için severler. Rıza makamına ulaşan kişi de cümle âlem ve mevcudatı sever. Yani Mevlana ve Tebrizi'nin birbirlerine duydukları sevgi Allah sevgisidir. Ne Tebrizi'nin Makalatında, ne de Hz. Mevlana'nın eserlerinde nefsani aşkın kırıntısını bulamazsınız.
Tapduk Emre dergahında aşk oduna yanan Yunus Emre'nin şu dizeleri de güzel bir örnektir.
"Aşkından yanar yüreğim
Yandığım bana hoş gelir
Hakkı gerçek sevenlere
Cümle alem kardeş gelir."
Gördüğünüz gibi bu aşkta bencillik olamaz. Onlar cümle alemi ve mevcudatta ayrım yapmadan severler.
İslâm tasavvufunda "Arifin dini yoktur!" diye bir söz vardır.
Ârif, Allah sevgisi ile benlik-senlik duygusundan sıyrılıp, "Lâ mevcude illallah" makamına ulaşan kişiyi artık şeriat bağlamaz. Bunu namaz kılmaz, oruç tutmaz, günah işler olarak anlamayın. O makama ulaşanlar artık isteseler de günah işleyemez çünkü nefs ıslah edilmiştir. Hallac'ı, Nesimi'yi canından eden bu aşkın sarhoşluğundan kaynaklanan vecd ile söyledikleri sözler ve şeriat ehlinin anlayamadığı sözleridir.
Tebrizi ile Mevlana aşkı da böyledir.
Birbirlerinde Allah sevgisinin tabiri caizse Nirvana'sına ulaşmışlar.
Karl Marx: "Keşke geri dönsem de şu hatalarımı telafi etsem" pişmanlığı içindedir şu an ama dönemez!
AŞILMAZ BİR BERZAH VARDIR ÖNÜNDE...
|