İlahi aşk nedir? Aydınlanmış bir insan aşkı nasıl yaşar?
Aşk her zaman ilahidir; onun için ‘ilahi aşk’ terimi anlamsızdır. Aşk varsa, ilahidir, ama zihin kurnazdır. Zihin der ki; “Aşkın ne olduğunu biliyoruz. Bilmediğimiz ilahi aşkın ne olduğu.” Oysa biz aşkın ne olduğunu bilmiyoruz. O en gizemli şeylerden biridir. Hakkında pek çok şey söylenir, ama asla yaşanmaz. Bu, zihnimizin bize oynadığı bir oyundur. Yaşayamadığımız bir şey hakkında konuşuruz.
Aşk diye bilinen yalnızca birine tutulmaktır. O kişi tümüyle sizin olduğunda o aşk kısa sürede ölecektir. Arada engeller varsa ve sevdiğinizi elde edemezseniz o zaman aşkınız artar. Engeller ne kadar fazlaysa, aşkı o kadar yoğun hissedersiniz. Ama aşığınızı kazandığınızda aşkınız çabucak ölür.
Bir şeyi isteyip de elde edemediğinizde isteğiniz çoğalır. Önünüze engeller çıktıkça, egonuz bu konuda bir şeyler yapmak ihtiyacını duyar. Bu bir ego sorunu haline gelir. Elde edemedikçe gerginleşirsiniz. Kendinizi daha çok aşık hissedersiniz. Aşk dediğiniz işte bu gerginliktir. Bu yüzden balayı biter bitmez aşk eskimiştir, hatta daha da önce. Aşk sandığınız aşk değildi. Yalnızca egonun bir kişiye vurulması, tutulmasıydı; bir ego gerginliğiydi; bir çabalama, bir çatışmaydı.
Tutulmanın öbür yüzü de can sıkıntısıdır. Birisine aşık olup da onu elde edemezseniz, aşkınız derinleşir. Elde ettiğinizde ise bıkmaya başlarsınız, can sıkıntısı duyarsınız.
Sizin aşk dediğiniz aşk değildir, yalnızca ertelenmiş cinselliktir. Bana göre aşk meditatif zihnin bir yan ürünüdür. İçiniz ne kadar sessiz olursa kendinizi o kadar rahat ve doyumlu hissedersiniz. Aynı zamanda varlığınızın yeni bir ifadesi ortaya çıkar. Sevmeye başlarsınız. Bu sevgi belirli bir kişiye karşı değil, başka bir şeye duyulan sevgidir. Birisini de sevebilirsiniz ama bu başka bir şeydir. Gerçekten sevmeye başlarsınız. Bu sevgi sizin yaşam biçiminiz haline gelir ve asla bıkkınlığa dönüşmez, çünkü bu tutulma değildir.
Bu ayrımın çok iyi farkında olmalısınız. Normalde birine aşık olduğunuzda aslında ondan sevgi istiyorsunuz; sizden ona sevgi gitmiyor. Hissettiğiniz ondan size gelecek olan bir sevginin beklentisidir. Bu yüzden aşk sahiplenicidir. Ondan bir şeyler almak için ona sahip olursunuz. Ama benim sözünü ettiğim aşk ne sahiplenicidir, ne de bir beklentisi vardır. O, yalnızca sizin bir davranış biçiminizdir. O kadar sevgi dolu, o kadar sessiz hale gelirsiniz ki, sessizliğiniz başkalarına ulaşır.
Bir başkasına bağımlı olmak, ondan bir şeyler istemek her zaman acı ve çatışma yaratır. Kişi kendine yetmelidir. Benim meditasyon dediğim bir insanın kendi kendine yetme durumudur. Bir çember gibi yalnız ve bütünleşmiş olursunuz. Mandala tamamanmıştır. Sizin yaptığınız ise mandalayı başkası ile tamamlamaktır; kadın erkekle, erkek ise kadınla. İki çizginin birleştiği bazı anlar olabilir ama daha o iki kişi buluşmadan ayrılık başlar. Ancak aşk sizin içinizde doğmaya başladığında mükemmel bir çember –kendi kendine yeten bir bütün- olursunuz. O zaman yanı başınızda olan her şeyi seversiniz. Bu asla bir eylem, sizin yaptığınız bir şey değildir. Artık sizin tüm varlığınız, gerçek benliğiniz aşktır. Aşk sizin içinizden akar.
Bu duruma ulaşmış birine, “Beni seviyor musun?” diye sorduğunuzda buna yanıt vermesi zordur. “Seni seviyorum” diyemez, çünkü bu onun açısından bir eylem değildir. “Seni sevmiyorum” da diyemez, çünkü sever. Gerçekte o sevginin kendisidir.
Bu sevgi ise ancak benim sözünü ettiğim tür özgürlükle gelir. İçinizde meditasyon olduğunda kendinizi tümüyle özgür hissedersiniz. Bu özgürlük içsel bir haldir; başkaları tarafından algılanamaz. Bazen davranışlarınız başkaları için bazı zorluklar yaratır, çünkü size neler olduğunu anlayamazlar. Bir anlamda onlar için sorun haline gelirsiniz, çünkü davranışlarınız önceden kestirilemez. Artık hakkınızda hiç bir şey bilinmiyor. Şimdi ne yapacaksınız? Ne söyleyeceksiniz? Bunları kimse bilemiyor. Sizin yanınızda kendilerini rahat hissedemezler, çünkü her an her şeyi yapabilirsiniz, yani siz ölü değilsiniz.
Onlar, hiç böyle hissetmedikleri için sizin özgürlüğünüzü kavrayamazlar. Bu özgürlüğü hiç bilmemişlerdir; aramamışlardır bile. O kadar çok biçimlere bağımlıdırlar ki, özgürlüğün ne olduğunu anlayamazlar. Kafesler içinde yaşarlar, gökyüzünü bilmezler. Bu yüzden onlara gökyüzünden söz etseniz bile bir sonuç alamazsınız. Ama sevginizi hissedebilirler, çünkü onların da istediği zaten sevgidir. Kafeslerinin ve bağımlılıklarının içinde bile sevgiyi arıyorlardı. İnsanlara ve nesnelere olan tüm bağımlılıklarını zaten bu sevgi arayışları yüzünden yarattılar.
Demek ki bir insan özgür olabildiğinde, onun sevgisi, aşkı hissedilebiliyor. Ama çevresindekiler bu aşkı aşk olarak değil de, şefkat olarak hissederler çünkü o insandaki bu duygu heyecan içermez. Her yana o kadar yayılır ki bir sıcaklık taşımaz. İnişleri, çıkışları, doruk noktaları yoktur. Olan yalnızca Aşktır, sizler onu Karuna yani şefkat olarak algılarsınız.
Özgürlük dışarıdan hissedilemez, yalnızca aşk hissedilebilir –o da şefkat olarak. Bu, insanlık tarihinde anlaşılması en zor fenomenlerden biri olmuştur. Aydınlanmış birinin özgürlüğü çevresinde rahatsızlık, aşkı ise şefkat hissettirir. Toplumun bu insanlar konusunda her zaman ikilem içinde olmasının nedeni budur.
Aydınlanmış her öğretmen asidir, ama ondan kaynaklanan gelenek asla asi olamaz. O gelenek onun asiliği, onun özgürlüğü ile hiç ilgilenmez. Tek ilgilendikleri onun şefkatidir, aşkıdır. Ama o zaman da o gelenek kısır olur. Aşk, özgürlük ve isyan olmadan var olamaz.
İnsan bilincinde özgürlük varolduğu zaman, özgürlük içeriden, aşk ise dışarıdan algılanabilir. Bu aşk, bu şefkat, hem aşkın hem de nefretin olmayışıdır. İkilik tümüyle yok olmuştur.
Bu yüzden özgür ve seven birisi ile olduğunuzda, ondaki aşkı alıp alamamak size bağlıdır. Normalde aşk verene bağlıdır, ama benim sözünü ettiğim aşkın verenle ilgisi yoktur. O tümüyle açıktır ve her an vermektedir. Ortada kimse yokken bile ondan aşk yayılır. Aşkının çiçeğinin açması sürer.
Bu tıpkı ıssız bir çöldeki çiçek gibidir. Onun açtığını ve rayihasının çevreye yayıldığını kimse bilmez, ama o yine de bunu sürdürür. Çiçek de orada, rayihası da. Yakınından birinin geçip geçmemesinin hiç bir önemi yoktur. Geçen biri olursa ve o kişi duyarlı biri ise verileni alabilir. Ama tümüyle ölü ve duyarsızsa, orada bir çiçek olduğunun farkına bile varamaz.
Aşk var olduğunda, onu alıp almamak size kalmıştır. Yalnızca aşk olmadığında, karşınızdaki size onu verebilir, ya da vermekten kaçınabilir. Aşk ve şefkat var olduğunda, ilahi olan ile olmayan arasında bir ayırım yoktur. Aşk ilahidir.
|