Nedeni bence Peygamberimizin yer yüzündeki her varlığa (insanlar ve cinler) bölge ve ırk ayrımı yapılmaksızın gönderilmiş olması ve onun bütün varlıkları temsilen Rabbimiz huzuruna çıkarak bunların ibadetlerini, tesbihatlarını ve kısaca biatımızı iletmesidir.
Diğer bir fikrim ise Peygamberimize ilk vahiy indirildiğinde bilindiği gibi sıtma, titreme gibi hallerle karşılaşmasıydı. Peygamberimizin ruhu ve bedeni bu karşılaşmaları kaldıracak kadar yeterince güçlü değildi. Nitekim İnşirah suresinde "Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?" ayeti Peygamberimizin manevi alemdeki seviyesinin gittikçe yükseltildiğinin ve ruhunun ruhani olaylara dayanmanın ve bunların manevi/batıni anlamının en üst seviyesine ulaştığının işaretidir.
Şimdi bunun kanıtını başka bir ayette göstereyim.
Araf Suresi, 143- Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu. "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana". dedi. Rabbi ona buyurdu ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın", "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.
Araf suresinin 143. ayetinden de anlaşılacağı gibi Hz. Musa a.s. ruhu Allah cc'nun nurunu kabul edecek seviyede değildi. Bizzat celalini Hz. Musa'ya gösterseydi belki o da o dağ gibi helak olacaktı. Bundan yaptığım çıkarım şudur: Peygamberimiz Hz. Muhammed'in ruhaniyeti mana aleminde ulaşılacak en yüksek noktaya ulaştı. La İlahe İllallah yani kelime-i tevhidin manasını tam olarak yaşadı ve benliğinden tamamen sıyrıldı. Yani Allah'tan başka İlah yoktur cümlesi Allah'tan başka hiçbir şey yoktur, bende yokum, bu alemlerde yoktur. Tek olan ve ol kelamıyla yaratan Allah'tır. Bence bunu bütün benliğiyle yaşadığı için Peygamberimizin ruhu miraca çıktı ve helak olmadan Rabbimizin kemaline bakabilmeyi başardı.
Selam ve dua ile
|