Sevgi yada muhabbet bütün kâinatın mükevvenatın arızî vücutların sebeb-i vücududur.
Kâinatın mayesi sevgidir. Fakat herşeye yetmez.
Muhabbetin iktiza ettiği tasvir tezyin riziklandirma koruma barındırma ihtiyacatini giderme gibi temel ihtiyaçlardan başlayan pek çok fiil ve mukteziyati var. Onlar olmaksızın muhabbet delilsiz kuru bir ağaç gibidir. Kainat ağaca benzetilebilecegi kökleri anasirdan maadinden dalları cemadat ... meyvesi insan çekirdeği kalbî oldugu her çekirdek bir ağaç sakladığı gibi insandaki o kalp te muhabbet ile kainat kadar genişleyip tüm alemlere el atacağı için. Muhammed sav dahi muhabbettten neşet edip vücut bulmuştur. Meşhur beyitte onu der.
Elhasil sevginin mukteziyati gerekleri vardır onlar olmadan sevgi olmaz kuru bir davadır.
Bahsettiğimiz sevgi Ellah adına olandır. Muhammed sav in gıda-i hakikisidir. Onsuz herşey inidama mahkumdur.
Beşeri muhabbetlerin Ellah adına olmayan muhabbetlerin hepsi hastalıktır arkasında nefis makam dünya sevgileri var. Muhabbet Ellaha verilmezse sahibini perişan eder. Hakiki cehennem de budur çoğunun yaşadığı kalbinde yanan damarında sıkan dimagini perişan eden.. Cehennem çok soğuk bir celalli ülkedir muhabbetsizilikten.( Mecazi anlamda elbet). Cennet muhabbetin vücut bulmuş hâlidir. Ellah adına muhabbetler birer cennettir. Lakin yetmez...
Dünyada en çok üzerine iftira yakan düzulen bu sevgi kelimesi dir. O da vücut bulsa iftiradan savcı kisvesiyle tüm insanlık âleminin ateşe teslimine infazı talep eder...
Sevgi tek başına yetmez. Her davaya şahit istenir. Muhabbetin pek çok şahidi gerek.... Ateşlerde yaksanda itaat ettik diyene hakiki sevgi isabet etmiştir
---------- Post added 19.11.20 at 21:02 ----------
Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır.
İnsan kâinatın en câmi’ bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.
İşte, ey nefis ve ey arkadaş! İnsanın, havfa ve muhabbete âlet olacak iki cihaz, fıtratında derc olunmuştur. Alâküllihâl, o muhabbet ve havf, ya halka veya Halıka müteveccih olacak. Halbuki halktan havf ise, elîm bir beliyyedir; halka muhabbet dahi belâlı bir musîbettir. Çünkü, sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhâmını kabul etmez. Şu halde, havf elîm bir belâdır.
Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allahaısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecâzî aşklarda yüzde doksan dokuzu mâşukundan şikâyet eder. Çünkü, Samed aynası olan bâtın-ı kalb ile, sanem-misâl dünyevî mahbublara perestiş etmek, o mahbubların nazarında sakîldir ve istiskàl eder, reddeder. Zîrâ fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar. (Şehevânî sevmekler, bahsimizden hariçtir.) Demek, sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refâkat etmiyor, senin rağmına müfârakat ediyor. Mâdem öyledir, bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun.
Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 1. Meyve