"Emredildiğin gibi dosdoğru ol!" ayeti beni ihtiyarlattı demişti Peygamberimiz aleyhisselatü vesselam. Normalleşmenin bütün bahanelerini tersyüz eden bir emir bu hiç şüphesiz.
Dosdoğru olmak ne kadar da zor!
Araya adam sokup herkesin istediği ama başaramadığı o öğretmenin sınıfına çocuğumuzu kaydettiriyoruz.
Pide fırınında ekmek sırası uzayıp gidiyor, ön sırada tanıdık var mı diye bakıyoruz.
Hastaneye gidicez, tanıdık sekreter, sağlık memuru varsa hiç kimse sıra alamıyorken beklemeden muayene oluyoruz.
Trafikte kırmızı yanmış ama bir dakika beklememek için geçiyoruz ve insanların hayatını tehlikeye atıyoruz.
Bunlar çok basit ve sıradan örnekler.
Falancanın selamıyla geldim diyerek iş halletmek, bekleme sıralarını atlamak, hak yemek, hakikati eğip bükmek ne kadar da normalleşti.
Bahaneler, dosdoğru yolları eğip büken, eğribüğrü oluşumuzu da normalleştiren kullanıma elverişli bir can simidi gibi.
Dosdoğru olmak derdiyle ihtiyarlamaktansa, normalleşen eğriliklerimizi meziyetmiş gibi anlatıyoruz. Kendimizi ayrıcalıklı ve diğerlerinden üstün hissettiren ne varsa elimize firsat geçince değerlendiriyoruz, doğruymuş eğriymiş bakmıyoruz bile.
Hangi tercihimiz bizim için hayır getirecek, hangisi şer getirecek bilmiyorken böyle yapıyoruz üstelik...
Dosdoğru olmak uğruna dünyevi kayıplar vermeyi göze alacak kadar imanımız bize istikamet veremiyorsa, normalleşen eğri yanlarımızı yeniden gözden geçirme zamanı gelmiş demektir.
"Normalleşmenin her türüne karşı olmak", emredildiğimiz gibi dosdoğru olma hedefine bizi biraz daha yaklaştıracaktır.
Burada "kaybetmiş, geride kalmış, çok beklemiş, başarısız olmuş, beceriksizmiş" gibi görünsek de ahirette herkesin gıpta ile bakacağı makamları kazanacağımıza şüphem yok.
Normalleşmenin, "kul hakkı" tarafina ufacık bir bakıştı bu, siz bir de maddi ve manevi diğer yönlerini düşünün!