Alıntı:
Celcelutiye Nickli Üyeden Alıntı
Şimdi diyorsun ki ; Alimler saklanmasını istemiş Alim kim loooo.. Allah dilediğini dilediği surette önüne getirir..Nasibin varsa karıncadan ders alırsın diye boşuna dememişler..
Muyiddin arabinin kitabını sadece tasavvuf üzere yaşayanlar ilgiler mi okur sanırsın ? Şifrelidir Fütuhat-ı Mekkiye 50 sefer oku nasibin yoksa cim elifin arkasına geçince ne oluyor anlamazsın velhasıl islam alimlerinin,evliyaların dediği değil Allahın dediği olur..Allahta dilediğine açar..
Ledun ilmi Hızır(A.s) kaynaklıdır..Amma hızırın bir görevi Hz Ali'nin kapısına götürmektir..İlmin kapısına "AŞK" sız girilmez,istersen her vakit kabede namaz kıl Ortaya saçılan bilgi değil hakikatin küçük parçalarıdır,anlayan irşad olur anlamayan kurcalayıp şirk'e düşer..
Mesela En-el Hak meselesine gelelim ; Hallac-ı mansur kendi iradesiyle mi enel hak dedi ? Diyen o muydu ?
Nefsi ıslah olmuş herkes En-el Hak diyebilir.. Amma kendi iradesiyle En-el Hak derse bir kişi şirk olur..Ağzından istemeden , o kişiye rağmen çıkarsa o kelimeler sorun yok.. Desen ki sohbet arasında kalbimde Allah var..he imtihanın bol olur ama kalbinde dünya ve ahirete dair birşey yoksa söylediğin yalan değildir..
Gelirsek vahdeti vücut kısmına zaten bu hakikat ilk doğuştan beri gözümüzün önünde biz anlamayadık..Bi o kadarda basit ki..
Allah 2 tane göz vermiş biz 1 görüyoruz..Demekki bütün mahlukat ve yaratılmışlar 1'dir Peygamber A.s diyor ki ; Nefsim kudret elinde olan Allaha yemin ederim ki.. Subhanallah..Demekki nefislerde Allahın elindeymiş..E bize birde şah damarımızdan yakın..EE bize ait ne kaldı bu varoluşun içinde ? Hiç..
Havas sitesinde tasavvuf'a dair çok konuşmak istemiyorum ama konuşmanın gittiği yeri sevdim bu konulara benide etiketle kardeşim ilgimi çeker göreyimde geleyim istişare edelim
|
Bazı tashihat içim yazmam gerekti. Değerli hocam kitaplardan okuduğumuz ve ehlullahtan aldığımız tarikatlardan daha üstün bir yol vardır siz dahi bilirsiniz size himmet ve himaye edenler o kapıda siddikiyet makamında hizmete çalışırlar. ilme yalnız aşk ile girilir demişsiniz. biz de okuduğumuzu deriz ki: aşk ilim kapılarından biridir ona mahsus değil. alemin tabakatinca manevi yollar var.aşk ehli tarikatin velayetu vustadaki yoludur ve vartalari çoktur. velayetu kübra mesleğinde kişileri tanımak yok. orada aşk yerine acz var çok daha üstün. muhabbet yerine şefkat var çok daha ulvi ve vartasiz. zikir yerine tefekkür hakim. sayısız meziyyati var bunu biriki vahdwtul vücut cümle deyip alıntı ile acacam. vahdwtul vücut Üstüm fakat nakus bir mertebe der veraseti nubuvbetim muhakkiklwri . Bazı esma açılmaz orda giren zevkine mağlup olup çıkmadığı ve tarifati avami muhayyerul ukul teslim aldığı için adeta büyüler. bir sinege bir kova su denizdur. ve bu zamanda o yol çık zararlı izah ettim ustadkarimdan alıntılarla.hersey o değil hersey ondan. eşyanın bir hakikati var hayal perdesinine sarıp kibrit çıkılamaz. Bu mesele evliya arasında ziyade bahsolmus nihai makam sanilmis izahı uzundur ve öyle değil. tarikatlardan yetişen ehlullahin tamamına yakını hakikatin suretini bilir ona muttalidur ve kendinde galip olm esmaya göre hüküm verir çok defa hata ederler. hadidurler muhdi değil.pek azı hakikatin nefsul emirdeki aslına vakıf olur ki onlar asfiya makamına çıkanlardir. velayetu kübra bu çık daha fazladır keramet pek az yol çok çetin. böyle okumusuz. nerden okuduğumuzu da bilirsiniz. biz meslek itibarıyla velayetu kübrada kisilere bağlı olmayan Kuran'dan direk istimdat eden heryerde asayi vurup şu çıkaran bir yolu biliriz o yolda kusurumuz çok olsa nasibimiz az olsa da. Elhasil bu asfiya mesleği eve tarikatlardan çok daha üstün yolu vahiy olmayıp vahyin vazifesini gören sumullu ilhamttan iktibas ederiz: uzun ZEYL
Bu küçücük Zeylin büyük bir ehemmiyeti var; herkese menfaatlidir.
Cenâb-ı Hakka vâsıl olacak tarîkler pekçoktur. Bütün hak tarîkler Kur’ân’dan alınmıştır. Fakat tarîkatlerin bâzısı bâzısından daha kısa, daha selâmetli, daha umûmiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kâsır fehmimle Kur’ân’dan istifâde ettiğim, acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır.
Evet, acz dahi aşk gibi, belki daha eslem bir tarîktir ki, ubûdiyet tarîkıyla mahbûbiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine îsÂl eder. Hem, şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki, Rahîm ismine îsÂl eder. Hem, tefekkür dahi aşk gibi, belki daha zengin ve daha parlak bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsÂl eder. Şu tarîk, hafì tarîkler misillü, letâif-i aşere gibi on hatve değil ve tarîk-ı cehriye gibi nüfûs-u seb’ a, yedi mertebeye atılan adımlar değil, belki "dört hatve"den ibârettir. Tarîkatten ziyâde hakîkattir, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın; acz ve fakr ve kusurunu Cenâb-ı Hakka karşı görmek demektir; yoksá, onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. Şu kısa tarîkın evrâdı ittibâ-ı sünnettir, ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmaktır.
Birinci hatveye -1- âyeti işaret ediyor. İkinci hatveye -2- âyeti işaret ediyor. Üçüncü hatveye -3- âyeti işaret ediyor. Dördüncü hatveye -4- âyeti işaret ediyor.
1 Nefislerinizi temize çıkarmayın. (Necm Sûresi: 32).
2 Allah’ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onlara kendi âkıbetlerini unutturmuştur. (Haşir Sûresi:19.)
3 Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi kusurun sebebiyledir. (Nisâ Süresi: 79.)
4 Herşey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ. (Kasas Sûresi: 88.) en kısası bu alıntı herkese faidesu var.
......
Evet, şu tarîk daha kısadır. Çünkü dört hatvedir. Acz, elini nefisten çekse doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelal’e verir. Halbuki en keskin tarîk olan aşk, nefisten elini çeker fakat maşuk-u mecazîye yapışır. Onun zevalini bulduktan sonra Mahbub-u Hakiki’ye gider.
Hem şu tarîk daha eslemdir. Çünkü nefsin şatahat ve bâlâ-pervazane davaları bulunmaz. Çünkü acz ve fakr ve kusurdan başka nefsinde bulmuyor ki haddinden fazla geçsin.
Hem bu tarîk daha umumî ve cadde-i kübradır. Çünkü kâinatı ehl-i vahdetü’l-vücud gibi huzur-u daimî kazanmak için idama mahkûm zannedip *لَا مَوْجُودَ اِلَّا هُوَ* hükmetmeye veyahut ehl-i vahdetü’ş-şuhud gibi huzur-u daimî için kâinatı nisyan-ı mutlak hapsinde hapse mahkûm tahayyül edip *لَا مَشْهُودَ اِلَّا هُوَ demeye mecbur olmuyor. Belki idamdan ve hapisten gayet zahir olarak Kur’an affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcudatı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelal hesabına istihdam edip, esma-i hüsnasının mazhariyet ve âyinedarlık vazifesinde istimal ederek mana-yı harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzur-u daimîye girmektir; her şeyde Cenab-ı Hakk’a bir yol bulmaktır.
Elhasıl: Mevcudatı mevcudat hesabına hizmetten azlederek, mana-yı ismiyle bakmamaktır.
Sizin kadar ilmimiz yoktur. ustadjmuz Kur'an oldugu ve reşha misal hakikate gittiğimiz için bazen tırnaği da olamayacağimiz hakikat ehlini dürus-u kuraniye ile tashihe çok curet etmusiz. Bu kabilden bakıla.selametle değerli hocam