599 senesinde Mekke’de dünyaya gelmiş; 661’de ise Kufe’de hakka yürüyen Hz. Ali (Ali bin Ebû Talib), Sünni İslam inancına göre dört halifenin sonuncusu, Şii İslama göre ise ilk imam ve İslam Peygamberinin hak varisidir. Dönemin İslam Devlet’ini 656-661 seneleri arasında idare eden Hz. Ali, peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) hem damadı hem de amcası Ebu Talib’in oğlu olarak İslam peygamberinin davetini kabul eden ilk erkektir.
Yine Şia ve Alevi inanışlarına göre Hz. Ali, Müslümanlar arasında ilk imana gelen, ‘Kabe’de dünyaya gelmiş tek insan’dır. Sünnilere göre ise, HZ. Muhammed’in (SAV) hanımı Hatice’den sonra iman etmiş olup, ikinci Müslümandır. Hz. Ali’nin ilk eşi İslâm peygamberi Hz. Muhammed’in (SAV) kızı Fatıma’dır. Hz. Ali Fatıma vefat edene kadar başka bir kişiyle evlenmemiştir. Fatıma’dan ise 5 çocuğu olmuştur. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in evinde ve onun gözetimi ve himayesinde büyür.
Hz. Ali eş ve cariyelerinden olma 14’ü erkek ve 18 kız evlat sahibiydi. Fakat halife Hz Ali’nin nesli; Hasan, Hüseyin, Muhammed (İbn-i Hanefiyye), Abbas ve Ömer ismindeki erkek evlatlarından türeyecektir. Oğullarından bir çoğu Hicretin 60. Yılındaki Kerbela Harbinde hayatını kaybeder. Tertemiz imanı, yüksek derecedeki adaleti, ülke idaresi, dürüstlüğü, savaşçılığı, cesareti ve yüksek ilmi ile İslam Dünyasında sıkça anılan Hz. Ali, Bedir savaşında karşı birliklerden yirmi bir kişiyi öldürür. Hz. Muhammed (SAV) onu; insanların en bilgini, ilim şehrinin kapısı, ahkam ilminin en alimi ve ümmete Ehli Beyt’i detaylarıyla açıklayan kimse olarak niteler.
Hz. Ali kimdir?
İslam dininde Sünni inanışına Cennetle Müjdelenen On Sahabe’den birisi ve aynı zamanda Dört Büyük Halife’den sonuncusudur. Şiilere göre ise On dört Masum’dan birisi, On İki İmamların ilki ve Hz. Muhammed’in (SAV) hak halefidir. İslam’daki Şia-Sünni ayrımı Hz. Ali’nin halifeliği mevzuna dayanmaktadır. Sünniler, Hz. Muhammed’in bir halef bırakmadığını (bu sebepten Müslümanların seçimi sonrası halifenin tayin olduğunu söylerlerken), Şiiler ise Hz. Ali’yi halef bıraktığını iddia ederek ilk üç halifeyi kabul etmezler.
Hz. Muhammed’in (SAV), Gadir-i Hum denilen bir mevkide kendisinden sonra Hz. Ali’nin başa geçmesi gerektiğini bizzat ifade ettiği rivayet edilir. İslam peygamberi Hz. Muhammed (SAV), Hz. Ali için şöyle demiştir: “Senin bana oranla yerin, Harun’un Musa’ya oranla sahip olduğu mevki gibidir; Ancak, benden sonra peygamber gelmeyecektir.”
Bu kişiler içinde tanınmış Muâviye’nin dedesi Utbe, akrabalarından dayısı Velid ve kardeşi Hanzele de yer almaktaydı. Uhud harbinde ise Kureyş’in en güçlü savaşçılarından dokuz kişiyle çarpışır ancak yenilmez. Hz. Ali’nin Uhud muharebesinde yetmiş yara almasına rağmen son dakikaya kadar Hz. Muhammed’in yanında harp ettiği ve Cebrail’in, Hz. Ali’nin bu fedakarlığını gördüğünde birkaç kez: “Zülfikar’dan başka kılıç, Ali’den başka da yiğit yoktur.” dediği rivayetlidir. Yine bir başka muharebe olan Hayber’de Hz. Ali’nin Hayber Kalesinin kapısını eliyle yıkarak bu kapıyı kendisine kalkan olacak şekilde kullandığı söylenir. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in (SAV) katıldığı tüm savaşlarda sancaktar olarak kendisine yer bulmuştur.
O senelerde Müslüman halkın bir kısmı, Hz. Ali’nin, kendisinden evvelki halifeleri kabul ettiğine ittifak eder. Bu görüşle beraber kendi halifeliğine kadar hiçbir harpte bulunmamış olması, diğerlerini halife olarak kabul etmediğine de yorulabilir. Üçüncü Halife Osman ibn-i Affân asiler tarafından katledilince, halk Hz. Ali’ye biat ederek onu halife kabul eder. Hz. Osman yandaşlarının bir bölümü ise onun katilini bulana kadar Hz. Ali’yi hilafete kabul etmeyeceklerini söyler ve Müslüman toplumu ilk kez iç savaşa sürüklenir. İslam Devleti, Ali ile Muaviye’nin önderliğinde ikiye bölünür. Müslüman toplumunu ilk kez iç savaşa sürükleyen bu durum İslam literatür kaynaklarında “İlk Fitne” olarak bilinmekte.
Hz. Ali’nin ölümü:
Halife Ali bin Ebu Talib, Abd’ûr-Rahmân İbn-i Mûlcem’in zehirli kılıç saldırısından ve darbesinden sonra şöyle diyecektir: “Kâbe’nin Rabbine andolsun ki, kurtuluşa erdim!” İki gün boyunca evinde kaldıktan ve yattıktan sonra, 40. Hicret yılı Ramazan ayının 21. günü vefat eder (MS. 661). Defnedildiği yeri uzun bir müddet yalnızca en yakın akrabaları bilmiş ve yaklaşık bir asır sonra da İmâm Câʿfer es-Sâdık onun mezarının Necef’te olduğunu açıklamıştır. Hz. Ali (RA) vefat edince İslam Devleti ve hilafet makamı, 20 yıllık bir süreyle, uzun yıllar savaştığı Muaviye’nin eline geçti. Hz. Ali, 4 yıl 9 ay süren hilafeti süresince HZ peygamberin sünnetine tam olarak uydu. Toplumda çeşitli ıslahatlara başvurarak, alt tabaka insanların iyi yaşamını temine çalıştı.
Haricilerden İbnü Mülcem, Hz. Ali (RA)’i takip etmeye başlar. Bir gün sabah namazından evvel Halifenin geçeceği yolda pusu kuracaktır. Aniden arkadan mübareğin üzerine atılarak zehirli kılıcı ile saldırdı. Hz. Ali (RA) ağır yaralandı. Durmadan kan kaybediyordu. O halde iken bile yanındaki kişilere, camiye giderek sabah namazını kılmalarını, vakti geçirmemelerini söylüyordu. Namazı kıldırmak için de yerine vekil tayin edecekti.
Kadere rıza gösteren ve Allah (CC) den gelen her şeyi hoş karşılayan Hz. Ali (RA)’nın; kendisini öldürecek katilini çok iyi bildiğini, hatta kendisine: “Neden onu öldürmüyorsun?” diyenlere; “Ben nasıl beni öldürecek olan birini öldürebilirim?” diyerek cevap verdiğini kaynaklardan okumaktayız.
Netten