İnsanoğlu, kendideki melekelerin her birini ayrı bir değer olarak görmeye meyilli. Onları ayrı ayrı adlarla birbirinden ayırarak anlamaya döneli beri, uzmanlıklarının o ayırımlar zemininde şekillenmesi anlayışı güç kazanalı beri iç birliğini bile kaybetti.
Canımız, ruhumuz, nefsimiz, aklımız, vicdanımız... Bunların Her birini ayrı bir varlık alanıymış gibi mütalaa ediyoruz. Öyle olunca da aynı özün her bir haline, tutum ve yönelişine başka biriymiş gibi şaşkınlıkla bakıyoruz. Tabiatı ile de kendimizi çözemiyor, anlayamıyor, kendimize yabancılaşıyoruz. Hatta kendi gerçekliğimizden korktuğumuzu söylemek bile mümkün.