Güneş sistemi ve dünya bir daire çizerek gidiyor. Bu çizdiği daire ta kainatın yaratılmasından başlayıp kıyametin kopma esnasına kadar ki süreci içine alan, akıl ve hayalin anlamakta zorlandığı geniş ve külli bir dairedir. Yoksa dünyanın güneş etrafındaki çizgisi ve bu çizginin oluşturduğu küçük daire kast edilmiyor.
Nasıl dünya güneşin etrafında dönüyor ise, güneş sistemi de başka bir sistemin etrafında dönüyor, o sistem de başka bir sistemin etrafında dönüyor. Dolayısı ile haşir meydanı bu sistemlerin çizdiği bu azametli dairenin içinde teşekkül edecektir.
Dünya, konumu itibari ile bu dev sistemlerin merkezinde küçük bir pusula olabilir. Yani büyük şehirlerin en merkezi noktası gibi diye anlıyoruz.
Maddi alem ve sebepler, ahiret ve manevi alemlerin üstünde tenteneli bir perde gibidir. Elmanın kabuğu nasıl elmanın özünün üstünde bir perde, zayıf bir örtü ise, aynı şekilde zahiri ve maddi eşya da batini hakikatlerin üstünde bir kabuk bir örtü mesabesindedir. Asıl ve memba eşyanın içyüzü ve kainatın arkasında ki gaybi alemlerdir. Zahiri ve maddi alemler ise, bu alemlerden beslenen birer ince zar ve kabuk hükmündeler.
Maddi alemler her ne kadar manevi alemlerin üstünde ince ve tenteneli bir perde olmuş olsa da, o alemlerin konumuna ve varlığına işaret eden birer levhalar ve simgelerdir. Biz maddi hayatımızla bu simgelerin ve levhaların içinde olduğumuz için tarif ve tavsif ona göre düşüyor.
İnsan nasıl ruh ve beden ikilisinden oluşuyor ise, aynı şekilde mahlukat da maddi ve manevi, zahiri ve batini olmak üzere iki formattan iki boyuttan oluşuyor. Ruh nasıl hayat noktasından bedene kaynaklık ve özlük yapıyor ise, aynı şekilde manevi ve batini alemler de maddi ve zahiri alemlere kaynaklık ve özlük yapıyor. Hal böyle olunca, zahirde görünen canlılık ve şuur batından gelen birer yaşlık ve sızıntı nevindendir. Nasıl testinin yüzündeki rutubet ve nemlilik içindeki sudan sızıyor ise, aynı şekilde mahlukat testisinin yüzünü teşkil eden maddi kainattaki hayat ve şuurlarda onun içi mesabesinde olan gaybi alemlerden veya eşyanın içyüzünden sızıyorlar.
Maddi alemdeki yıldızların narını cehennemden nurunu cennetten almaları, bu meseleye karine olabilir.
"Tenteneli perde", dikkat ile bakıldığında arkasını gösteren bir perdedir. Kainatta ahiretin üzerinde duran şeffaf ve ince bir perde gibidir. Kainata imanın dikkati ile bakılırsa, arkasında hem Allah’ın kudret elini hem de ahiret alemleri görebilir.
Hem cennet ve cehennem kainatın içinde bir yer bir menzil demek ile kainatın konum ve mevkii cennet ve cehennemle ilgili onunla irtibatlı demek aynı şeyler değildirler. İkisini iltibas etmemek gerekir. Kainat her ne kadar maddi de olsa manevi alemler irtibatlı onun ile girift bir ilişkiye sahiptir. Bizim kısa aklımızla bu ilişkiyi görmemiz ve ihata ile göstermemiz elbette kabil değildir.
Ayrıca, Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri, çok açık olarak bu meseleye ışık tutuyor.
“... Saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübrâyı, elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip, âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş'âl etsin, hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan cennetten yıldızlara nur verip, cehennemden nar ve hararet göndersin; aynı halde, o cehennemin bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahpes yapsın."(1)
O zaman gökteki yıldızların bir yüzü bize bakarken, bir yüzü de alemi gayb ve ahirete bakar. oradan aldığı nur ve narı bu tarafa aktaran bir araç olur. Hem o alemlerin, hem de bu alemin güneşi olurlar. Yıldızların nurunu cennetten ateşini de cehennemden aldığına dair hadisler de mevcuttur.
"Muhakkak ki yaz sıcağının şiddeti cehennem sıcağındandır."
İnsanlığın fenni malumatları daha kainatın çok az sırlarını bilebiliyor. Biz kainatı sadece insanlığın fenni malumatı şeklinde sınırlandıracak olursak, birçok şeyin vücudunu inkar etmemiz gerekir. Nasıl İslam "kabrin arkası alem-i berzah" diyor ve fen buna yetişemiyor ise, aynı şekilde yıldızların ahiret ile irtibat içinde olduğunu söylemesi de fennin sahasına girmez, fiziki olarak ispatı kabil değildir.
Zaten imtihan sırrından dolayı yıldızların cennet ve cehennem ile irtibatları mahfi ve perdelidir. Açık ve zahir bir şekilde irtibatın ispatı Allah’ın kainattaki adetine uygun düşmez. Bu yüzden pozitivist bir mantıkla her şeyin bilimsel ispatını istemek doğru değildir. Zira metafizik boyut fiziki denklem ve deneylerin konusu değildir
|