Kur’an-ı Kerim okumak bir ibadettir. İbadet, dünyevî bir menfaat için değil, sadece Allah rızası için yapılır. Bu sebeple, Kur’an-ı Kerim’in para karşılığında okunması ve okunan Kur’an karşılığında para verilmesi dinen caiz değildir. Böyle bir okumadan dolayı sevap da yoktur (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 142, İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IX, 76-77).
Bu sebeple bir kimsenin geçmişlerinin ruhuna bağışlamak üzere ücretle Kur’an-ı Kerim okutması, hatim indirtmesi yerine, bizzat kendisinin bildiği sûreleri okuması doğru olur.
Ancak pazarlık yapılmadan ve paradan söz edilmeden, Allah rızası için Kur’an okumuş veya hatim indirmiş olan bir kimseye hediye olarak münasip bir teberruda bulunmakta dinen sakınca yoktur. Ancak bir yörede okunan Kur’an-ı Kerim için para verilmesi örf hâline gelmiş ve her iki taraf da bu durumu biliyorsa, verilen para hediye değil ücrettir. Bu nedenle bu parayı almak helal olmaz.
Namaz kıldıracak kişinin, imamet ehliyetine sahip (dini bilgisi yeterli, Kur’an’ı güzel okuyan, akıl sağlığı yerinde, ergen birisi) olması gerekir. Haramı helal, helali haram saymadıkça büyük günah işlemiş de olsa müslüman bir kişi, namaz kıldırabilir; arkasında kılınan namaz da sahihtir. Hz. Peygamber (s.a.s.), “İyi ve kötü (müttakî ve günahkâr) her müslümanın arkasında namaz kılınız.” (Ebû Dâvûd, Salât, 64, Cihâd, 35; Dârekutnî, es-Sünen, II, 404; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IV, 29) buyurmuşlardır. Hadiste bir ilke ortaya konulmaktadır; o da, mümin olan ve namaz kıldırabilecek asgari bilgiye sahip olan bir kimsenin namaz kıldırabileceğidir (Serahsî, Şerhu siyeri’l-kebîr, I, 110-111; İbn Nüceym, el-Bahr, I, 370). Ancak imamın günah işlemekten sakınan, cemaat tarafından sevilen, güzel ahlaklı bir kimse olması tercih edilir. Bu vasıflara sahip birisi varken, fâsık yani açıkça büyük günah işleyen veya küçük günahta ısrar eden kişinin imam olması Hanefi, Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre mekruhtur (İbnü’l-Hümâm, Feth, I,360; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 298-299; Haraşî, Şerhu Muhtasar, II, 23). Hanbelî mezhebine göre ise fâsık olan kimsenin fâsık olmayan kimselere imameti caiz değildir. Ancak namaz kıldıracak başka kimsenin bulunmaması hâlinde, cemaatle kılınan cuma ve bayram namazları için zarureten caizdir (İbn Kudâme, el-Muğnî, III, 17-23; İbn Kudâme, el-Kâfî, I, 293-294).
“Kim bilgisi olmadığı halde Kur’an’la ilgili söz söylerse / Kur’an’ı tefsir ederse, ateşteki / cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizî, bu hadisin hasen ve sahih olduğunu belirtmiştir- Tirmizî, tefsir, 1).
“Kim bilerek bana yalandan bir söz isnat ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın. Kim de bilgisi olmadığı halde kendi görüşüne / fikrine dayanarak Kur’an’la ilgili söz söylerse / Kur’an’ı tefsir ederse, ateşteki / cehennemdeki yerine hazırlansın.” (a.g.e., Bu hadis hasendir.)
Hafız Süyûtî'nin açıklamasına göre, hadis-i şerifteki bu tehdit, herhangi bir delile dayanmadan, sırf kendi aklına dayanarak Kur'an-ı Kerim'i tefsir eden kimseler hakkındadır. Kur'an-ı Kerim'i sırf kendi aklına dayanarak tefsir eden kimsenin, isabet etmesi halinde bile hata etmiş sayılmasının sebebi, onun isabet etmek için gerekli hazırlığı yapmamış olması ve bu iş için şuurlu hareket etmemiş olmasıdır. (Aliyyü'l-Kârî, Mirkât, I, 239)
|