Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Cevşen okumayı istememek
Tekil Mesaj gösterimi
  #41  
Alt 19.07.20, 16:19
Abdullah07 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Abdullah07 Abdullah07 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 09.12.18
Bulunduğu yer: Türkiye
Mesajlar: 873
Etiketlendiği Mesaj: 34 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
ebu ubeyde bin cerrah Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
şimdi komediye bakın bu beyefendi ilmi munazara yapacak ayetlere ve hadisi şeriflere mana verecek ve yorum yapacak kadar ilmi olduğunu iddia etmektedir. başta yukarıda velayet konusunda ilham ve vahiy konusunda yazdıkları ise tam evlere şenlik cinsinden. şimdi işin aslını bir kelam alimi olan ömer nesefinin akaidinen bakalım bu alim şöyle açıklıyor meseleyi. okyunca sizde göreceksiniz beyenfendinin işkembeden salladığını.

Ümmetinden biri için zahir olan keramet, o ümmetin peygam*berinin mucizesi sayılır. Bu kera*metle, o mü'minin velî olduğu mey*dana çıkar.»

Şurası kat'î olarak bilinmelidir ki; keramet, ancak, Allah'ın kitabına ve ResuTünün sünnetine sımsıkı sarılan, Allah'ın dinine uyan mü'minler-de, Allah'ın lütfü ile meydana gslen harikuladelik*lerdir. Veliliğin ölçüsü, mü'minin dine bağlılığı*dır. Bunun tezahürü ise, yukarıda anlatılan kera*mettir. Kendisinden keramet zahir olmayan mü'-min de velî olabilir, fakat biz bilmeyiz.

Mucize ile keramet arasındaki fark, velînin velayet iddiasında bulunup bulunamıyacağı husu*sunda İslâm âlimlerinin ileri sürmüş oldukları kanaatlere göre değişir. Şöyle ki; Velînin, Velayet iddiasında bulunması caiz midir, değil midir?»

İslâm bilginlerinden, «muhakkikim» denilen tahkik ehlinden bir kısmı: «Velînin, velayet iddia*sında bulunması, yani, «ben velîyim» demesi, caiz değildir. Bu iddia câîz olmamakla kalmaz, bu id*diada bulunan kimse velayet mertebesinden düşer» derler. Dolayisiyle bu âlimlere göre, mucize İİ3 keramet arasındaki fark şudur:

Mucizede peygamberlik dâvası bulunmalı*dır. Keramette ise, velilik iddiası bulunmaz. Bunun sebebi de; Peygamberler, insanları küfürden ima*na, ma'siyetten taate çağırmak için gönderilmiş*lerdir. Eğer Peygamberler, peygamberlik iddiasın*da bulun mas a lar di kendilerine inanılmazdı. İnsan*lar da, Peygamberlere inanmadıkları müddetçe, kâ*fir olarak kalırlardı. Peygamberler, peygamberlik*lerini ilân edip bunu te'yit eden mucizebr göster*dikçe halk onlara iman etti. Peygamberlerin nebî-lik iddiaları; kendilerini yüceltmek, şan ve şöhre*te r.ahip olmak için değil; halka karşı olan şefkat*lerini göstermek ve onların küfürden imana dön*melerini temin etmek içindir. Bir velî için velaye*tin sabit olduğunu bilmek, Imnnın şartı olmadığı gibi; bir velînin velayete sahip olduğunu bilme*mek de küfür değildir. Şu halde, bir kimsenin ve*layet iddiasında bulunması, nefsinin arzusunu tat*min içindir.

Hülâsa; mucize sahibine, nübüvvet iddiasın*da bulunmak vacip olduğu halde; velînin, velayet İddiasında bulunması caiz değildir.

Bir kısım âlimbre göre ire; velînin, velayet iddiasında bulunması, yani, «ben velîyim» demesi caizdir. Bu sebeple de, mucize ile keramet arasın*daki farklar şunlardır:

1. Mucizeyi kabul etmek vaciptir. Kerameti kabul ise, vacip olmaz.

2. Kerameti zahir olan valinîn. nnca, kendi peygamberinin dinine bn£lı oldu İhımı ikrar etme*siyle, velayet ve keramete sahip olduğuna hükmedillr. Hal böyle olunca, velinin bu kerameti, bağ*lı bulunduğu peygambsrin bir mucizesi sayılır.

3. Peygamberler mucizeleri, bizzat kendileri veya halk İstediği zaman, Allah'ın (C.C.) izniyle göstermeye muktedirdirler. Çünkü, mucizelerin gösterilmesi vaciptir. Valinin ise, her istediği an, keramet göstermeye gücü yetmez. Zira, kerametin gösterilmesi vacip değildir. Hatta, mucizenin açık olması ne kadar mühim ise, kerametin de gizli kalması o kadar mühimdir


Keramet sahibi olan kimse, bu keramet ile gu*rurlanmaz, ve kerametini iftihar vesilesi yapmaz. Aksine, kalbindeki Allah korkusu, tevazuu ve şük*rü artar. Bu keramete lâyık olduğu iddiasında ol*madığı gibi; keramete, yapmış olduğu ameller sa*yesinde eriştiği inancında da bulunmaz. Bu kera*metin, Allah'ın (CİC.) bir lütfü olduğunu bilir ve istidrac olması ihtimalinden korkarak, daima Al*lah'a dua eder.

İstidrac sahibi İse, kendisine izhar edilen ha*rika İle gurur duyar. Bunu İftihar vesilesi yapar ve bu harikaya müstehak olduğuna inanır. Başka*larına tepeden bakar, kendisinin çok büyük insan olduğuna hükmeder. Kibri artar, kendisini Al*lah'ın gazabından emin bilir. Akıbetinin kötü ola*cağından korkmaz. Kalbinde Allah korkusu kal*maz. Allah'a karşı tevazuu olmaz. Nimetlere şük*retmez. İslâm'a uymayan bütün bu haller, bu kimsede zuhur eden harikanın İstidrac olduğunu gös*terir: [263]

Camiu's-Sağîr'in, Buharî ve Müslim tarikiy*le Ukbetü'bnü Amr'den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamberimiz, istidracı şöyle beyan etmiş*lerdir:

«Allah'ın (C.C.), kendisine, dünyadan sevdiği şey*leri verdiğini gördünüz kul, günahlarına devam edi*yorsa; şüphe yok ki ona verilen şeyler, o kuİ için, istidractır.»[264]


Maruf Kerhî'nin talebesi, Cü-neyd-i Eağdadî'nin dayısı vs hocası Seriyyü's-Sa-katİ (Rh. A.) şöyle der.

«Gerçek mutasavvıf, üç ismi ihtiva etmelidir :

a) Marifet nurlan, vera nurunu söndürmemelidir.[273]

b) Kuran'ın zahirine muhalif olan batın ilmi*ni konuşmamalıdır.[274]

c) Kendisinden zuhur eden kerametler, onu lah'ın yasaklarım ihlâl etmeye sevketmemelidir » [275]Yine bu zat buyurur ki:.

«Bir arif, bahçeye girse; bahçedeki bütün ağaçla ağaçlardaki bütün kuşlar, açık bir lisanla 'Esselânn aleyke ya veliyyellah' diye kendisine selâm verseler velî üzerine vacip olan, Allah'tan korkusunun daha da da artmasıdır. Eğer korkusu çoğalmaz, sürür ve rura kapılırsa; bu hal onun için istidrac ve felûket olur.[276]

Bayezid-i Bistamî'nin arkadaşları anlatıyor:

«Muhitimizde velayet ve keramet sahibi bir kim*senin ismi duyulmaya oaştamıştı, ünden ciue bu kim*senin zahitliği dolaşıyordu. Bir gün Bayeaid, bize 'kal*kın gidelim; şu velayet ve zühtle meşhurlaşmiş olan zatı birlikte görelim" dedi. Kalktık ve bu kimsenin bulunduğu yere vardık. Aradığımız zat da, evinden çıkmış mescide girmişti. Mescide girerken kıbleye doğru tükürerek o mübarek makama saygısızlıkta bulunmuştu. Bunun üzerine Bayezid, o şeyhe selâm vermeden ve konuşmadan geri döndü. Biz, bu durum*dan bir şey anlayamamıştık. Bize dönerek dedi ki:

'Bu adam ki, Resuiüllah'ın (SAS.) âdaplarından birisini muhafaza etmede emin olamıyor. Nasıl olur da, iddia ettiği velayet ve kerametlerde emin olabilir ve kendisine güvenebilir. Siz, kendisine harikalar ve*rilmiş bir kimseyi gördüğünüz zaman, velevki bu kimse, havaya bağdaş kurup oturmuş olsun; o kimse*nin bu harikasına aldanmayın. Velayetine ve Allah'a yakınlığına itikad etmeyin. Zira, bu bir istidrac da olabilir. Ancak, siz, onun emir ve nehiylere karşı na*şı! davrandığına; Allah'ın kulları için çimiş olduğu hudutları nasü muhafaza ettiğine; İslam'la nasıl amel ettiğine bakın, ve o kimseye buna göre itibar edin. Kıbleye, mescide karşı tükürmek yasaktır. Bu yasağa riayet ise, İslâm'ın âdaplanndandir. İslâm'ın herhan*gi bir edebine riayetsizlik ise keramet ve velayete ma*nidir.'»

Ebu Süleyman ed-Daranî der ki:

«Çoğu zaman, feyiz yoluyla kalbime birtakım su*lar ve tecelliler vaki olurdu. Fakat ben bunları kitap ve sünnetten iki âdil şahit olmadan kabul etmez*dim.» [277]Cüneyd-i Bağdadî der ki:

«Allah'a ulaştıran yolların hepsi kapalıdır. Ancak Rasulallah'ın yoluna uyanlara yollar açıktır.

İtikatta, amelde, bütün hareket ve konuşma*larda Resulüllahm yolu ve sünnetleri üz3rinde olanlar ancak Allah'ın rızasını kazanabilirler.

Evliyanın, îslâmî prensiplere bağlı olmasının gerekliliği hususunda İmam Rabbani (Rh. A.)t Mektubat'ında şöyle demektedir:

«İslâm'ın hükümlerini işbatta muteber olan, kitap ve sünnettir. Müctehitlerin kıyası ve ümmetin icmaı da, ahkâmı isbat ederler. Bu dört şer'î delilden başka hiç bir şey, dinî ahkâmı isbat edemez. Ne ilham, ne de keşif ve velayet sahibi kimseler, haram-heiâl, farz ve sünnetten hiç bir hüküm koyamazlar. Velayet sa*hipleri de, müetehitleri taklitte diğer mü'minler gibi*dirler. Bunların ilhamları ve keşifleri. müctchirîİ tak*litte, bunların başkaları üzerine daha meziyetli olma*larını gerckthmez. Bu büyük zevatın meziyetleri baş*ka hususlardadır. Zira bunlar, keşif ve müşahede sa*hibidirler. Yaşayınca Allah için yaşarlar, ölünce Allah için ölürler.

«İslâm'ın hükümleri bir ağaçtır. Marifet de bu ağacın meyveleridir. Ağaç, yaşadığı ve iyi bakıldığı müddetçe meyve beklenir ve güzel olur. Ağacı kesip de meyve bekleyen kimseden daha ahmak kim ola*bilir? Ağacın kökünde hastalıklar, sakatlıklar olun*ca meyveler de yok olur.

«Bu halde islâm'a bağlı olan kimse, marifet sa*hibidir, islâm'a bağlı ve müdavim olmayan kimse*nin marifetten nasibi yoktur. Eğer bu kimseden her*hangi bir keşif olursa; istidractır. islâm'ın reddettiği her şey zındıklıktır, küfürdür.» [278]Seyyid Ahmed Rufaî (Ah. A.) de, «EI-Bürha-nü'1-Müeyyed» isimli kitabında şöyle der.

«Tarikat, şeriatın aynıdır. Aralarındaki fark, lâfız-, dadır. Maddeten ve manen netice birdir. Şeriatın red*dettiği her şey zındıklıktır. Efendiler!. 'Ebu Yezid böyle dedi', 'Haris şöyle söyledi1, 'Hallaç bu sözlerde bulundu" deniliyor. Bu nasıl sözdür? Bu lâkırdılar*dan önce îmam Numan, imam Şafiî, İmam Malik, !iham Ahmet, bunlar ne dedi? Bunlara bakmalısınız. Kulluk işlerinizi bunlarin sözleriyle tashih etmelisi*niz. Bundan sonra, fazla sözlerle menfaatlenebilirsiniz. Ebu Yezid'in, Ebu Haris'in sözleriyle bir şey çoğa*lıp azalmaz. Ama Şafiî, Malik, Numan ve Ahrned'in sözleri en güzel yollardır. îlim ve amel ile şeriatın te*mellerini muhkem kıldıktan sonra; îlim ve amelin ka*palı olanlarına himmetinizi yürütünüz.» [279]Peygamberlerin, Allah tarafından verilmiş, üstün tıfatian vardır.

İslâm'ı bilmeyen sapıklardan bazıları, velilik mertebesinin, peygamberlik mertebesinden efdal olduğunu iddia edsrler. Böyle bir iddia, kim ve ne*reden gelirse gelsin; buna inanan kâfirdir.

Yukarıda da dediğimiz gibi; İtikatta, amelde, bütün hareket ve konuşmalarda Resuluîlahm yo*lu ve sünneti üzerinde olanlar ancak Allah'ın rı*zasını kazanabilecek, vs onlar ilâhî lûtuflara eri*şeceklerdir.[280]
Son sözü söylemişsiniz

__________________
Zaman gösterdiki : Cennet ucuz değil cehennem dahi lüzumsuz değil .
Bediüzzaman Said Nursi
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147