Yüzleşme Zamanı
“Kimsenin kimseden yararlanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilemeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun!” Bakara Suresi – 48
“Ey iman edenler Allah'ı çokça zikredin” Ahzab Suresi -41
Gezegenimize akmakta olan enerjiler bize kendimizle yüzleşme ve dönüşme zamanının geldiğini önce Covit-19 la haber verdi, şimdi de doğal afetlerle bu hatırlatmaya devam ediyor.
Saflaşmak, tortuları atmak, kristal enerjileri kendimizden geçirebilmek için yüzleşme şarttır. Hepimizde tortular, artık kıymeti kalmamış görüşler, kendimizle ilgili gereksiz zanlar vardır. Onları atma, çekmeceleri temizleme zamanı geldi çattı…
Ruhsal Dünya diyor ki: “Sizin Sıkıntı Dediğinize Biz Gelecek İçin Yapılanma” diyoruz..
Sıkıntısız tekamül olmaz, insan zorluklara katlanırken büyür, genişler ve olgunlaşır. Acıyı hayatlarımızdan çıkarma arzusu, bizi bilgeliğe giden yoldan alıkoyar. Acı anıları, bize acı veren insanları anlamaya çalışarak işe başlayabiliriz çünkü aslında kimse kimseye bir şey yapamadığı gibi acı da veremez. Bu mümkün değildir. Sadece alınacak bir ders olduğunda, o insan ya da o olay gelir bize çarpar. Ve biz de klasik bir tavırla, hemen karşı tarafı suçlarız, dönüp içimize bakmayız. ‘Ben ne yaşıyordum, ne düşünüyordum, ne eyliyordum ki bunlar geldi beni buldu’ demeyiz. Acı devam ettiği sürece, farkındalık yükselemez ve eski kalıp, yani eski biz bizimle olmaya devam eder, bir yandan bu yeni metinleri okuruz ama bir yandan da kendimize acımaya, ya da haklı bulmaya devam ederiz. Kendimizi de affedebilmeli, geçmiş hatalar için bağışlamalıyız. İlk başta bu içe dönüşler zor olabilir ama bir süre sonra sürekli spor yapan insanın nasıl artık kasları acımazsa, bizim de ruhsal kaslarımız acımaz. Konu gelince bakarız anlamaya çalışırız, sonra da doğal bir şekilde çözüp bir kenara bırakırız.
Örneğin: 80 yaşına gelmiş bir insanın, hala çocukluğunda veya gençliğinde başına gelmiş bir olayı acı ile anlatması demek, o kişinin o acıyı, holografik olarak hala yüreğinde taşıması gerek ki, bu olaylar da bir tane olmayacağından, ayağımıza bağladığımız taşlar giderek çoğalır ve adım atamaz hale de gelebiliriz…
Yüzleşmenin en büyük temel özelliği, kendimizi ve başkalarını suçlamaktan vazgeçmektir. O eski bir kalıp, bu kalıbı yenilemek gerek. Önce kendimize şefkatli olalım. Oldu yaptık bir hata, telafi edebiliriz, içsel olarak da, gerekiyorsa dışsal olarak da özür dilemek büyüklüktür. O kişi burada değilse, ruhundan özür dileriz. Günümüzde çeşitli çalışmalarla bu affetme meditasyonları yapılmakta…Biz Yaradanımız tarafından sevgiyle yaratılmış varlıklarız, sevmeye, affetmeye, anlamaya, hissetmeye ihtiyacımız var. Kızmakla, kaçınmakla, öfkelenmekle, üstünü kapatmaya çalışmakla çözülemeyecek konular vardır. Sadece anlarsak ikna olabiliriz ve ikna edebiliriz.
Yüzleşmeden kaçınmanın bir başka nedeni de kendimizi suçlu hissetmekten kaçmaktır. Oysa İsa der ki: “Hiç günahsız olan ilk taşı atsın.” Hatasız yürümek mümkün mü? Değil. Hatayı bir türlü kabul edememek nedir? Kibir… Başkasını bir tarafa bırakın, insan bazen kendine karşı bile kibirlidir, bir türlü aynaya bakmak, gölgesini görmek istemez. Ama gölge var, orada duruyor ve sebepli-sebepsiz iç sıkıntısı yapıyor. En iyisi, bir gayret, bir cesaret bakalım o tarafa, ‘evet ya bende böyle bir şey yapmıştım, ya da düşünmüştüm’ diyelim. Bu yenilenmenin, uyanmanın, kurtuluşun ilk adımıdır..
Dönüşmeye başladığını hisseden insan, bunun ruhsal tadını bir kez alınca, bu farkındalığını bir kez yükseltince, ondan sonraki her durumda, kolaylıkla kendine dönüp bakıp, eksiğini görüp, bunu önce kendine itiraf etmekten çekinmeyip, dürüstçe ve cesur adımlarla ilerler. Her ışık işçisi aynı zamanda da, ışık savaşçısıdır…
|