aslanpro Nickli Üyeden Alıntı
Havas – Davet İlişkisi
DAVET VE HAVAS UYGULAMALARI SONUCU GELEN RAHATSIZLIKLAR
Maalesef günümüz meraklıları, sırf kendilerini önemli kılmak veya dünyevi işlerde kolay neticeler almak düşüncesi ile, çok tehlikeli bir maceraya kendilerini atmaktadırlar. Bu macera ise, zamanında ele geçmesi hayal olan bir çok havas ve büyü kitaplarının , internet vasıtasıyla piyasalarda kolayca ele geçmesinden kaynaklanan ve bunun neticesinde, cinleri davetler yoluyla kendilerine esir edeceklerini ve tüm işlerini kolayca gördürecekleri hevesine kapılan kişilerin, bilinçsizcesine yaptıkları davet ve benzeri yollarla, onları kendilerine değil de, kendilerini onlara esir etmelerinden kaynaklanan rahatsızlıklardır.
Öncelikle davetler hakkında biraz bilgi verelim. Arkadaşlar öncelikle şunu bilmek lazım gelir. Çoğu davete icabet olunur. Ama sizde, ruhanileri ve cinleri hissetme ve görme özelliği yoksa bunu anlayamazsınız.Bu yüzden her zaman derim ki, bu ilim bir ihsanı ilahi ile olur. Kişi kendi gayret ve çabaları ile bu ilme ulaşamaz. Cinleri ve ruhanileri hissetmek ve görmek için ya , çok ağır bir cini hastalık geçireceksiniz. Artık onlardan biri olacaksınız. Sonra tedavi olduktan sonra bu münasebetinizi kullanabileceksiniz, yada, nefsinizi terbiye edip, onlarla görüşecek makama çıkacaksınız.
Yoksa boşuna oruç tutup uykusuz kalmayın. Önce nefis ıslahı şartı var. Gelelim davete. Davet yapacağınız zaman mutlaka bu işte uzman olan ve cinlere hükmedebilen birinin yardımını alınız ve kendinizde görüntü yoksa , onları görebilen ve bizlerin tercüman diye isimlendirdiğimiz birilerini yanınızda bulundurun. Gelenlerin , davet ettikleriniz mi yoksa başka taifeler mi olduğunu bilmeniz şart. Ekseriyetle davete ilk icabet edenler süfliler olurlar. Bunlar ulviler suretinde size gelirler. Sizde bunu fark edemezseniz ki , istibdadınız yoksa bu mümkün değil. O zaman bir gün gelir imanınızı kaybedecek şeyler yaptırır size. Bu sadece davet için geçerli değil. Riyazette de aynı tehlike var.
Riyazete giren kişi , eğer gerçekten salih ise zaten belirli bir mertebeden sonra bu alemin kapıların ona açılır. Değişik surette ruhaniler gelirler . Özellikle şeytan bu kişiyi yoldan çıkarmak için evliyalar ve büyük zatlar ismiyle veya suretinde gelir ve bu kişinin güvenini kazanmaya çalışır.Çünkü bu kişi bu ilim merhalelerinde muvaffak olursa, şeytanın başına bela olacaktır. Buna meydan vermemek için, daha yolun başındayken ondan kurtulmanın yoluna bakar. Kişi ilim ve iman hakikatleri yönünden hamsa ve feraseti de kapalı ise, o zaman onun oyuncağı olur.
Unutmayın ki bir şehre girdiğinizde, sizi karşılayan veya ilk karşılaştıklarınız, şehrin valisi veya kaymakamı değildir. Önce başı boş avareler ve işi gücü olmayan serseri vari insanlarla karşılaşırsınız. Zaten işi olan işinin başındadır ve onlarla görüşmek için önceden haberleşmeleriniz lazımdır. Ama tinerci ve eşkıyalar, zaten birileri gelse de onu soysak veya eğlensek beklentisi ile sizin gibileri beklemektedir ve ilk girişte bunlar karşınıza çıkarlar. Tabi sizde kimin ne olduğunu bilmeyecek derecede iseniz, sizi oyunlarına alet etmek ve kötü emellerine kavuşmak için, ben polisin veya valiyim veya sen kimi arıyorsan, ben oyum diye sizi kandırır ve de güveninizi kazanınca da, gerekli maksadına ulaşmak için son hamleyi yapar. İşte ruhani mekanlarda yolculukta aynen böyledir.
Sen kapı açılır açılmaz balıklamaya içeri dalarsan ve her gördüğün sakallıyı evliya veya ervahı Tayyibe sanarsan, oda zaten senin tüm düşünce ve isteklerini bildiği için, sen neyi arıyorsan ben oyum der ve senin güvenini kazanmak için bir iki numarasını sergiler, sende kendini ona teslim edersin. Aslında teslim ettiğin kendin değil, imanındır. Allah muhafaza.
Ben mehdiyim uçuyorum kaçıyorum, seçilmişim diye gezen meczuplar bunlara tam bir örnek. Yukarıda bahsettiğim hadiselerin sonun da , o çok güvendiği ve ulvi sandığı şeytan veya şeytani varlıklar, o zata der. Artık sen Allah tarafından görevlendirildin.Buna inanması içine, onu birçok harika olaylara şahit tutar . Bak der şimdi şu olacak , olur. Birinin bir şeyi kayıptır, buldurur. Geçmişten doğru haberler verir. Tüm insanlar ona çok mübarek bir zat gözü ile bakar. Sonra der sen mehdisin, Allah seni görevlendirdi derler .
Derbederim de , bu emir Allah tan geliyor zanneder. Ama sadece şeytanın bir oyunudur. Çünkü şeytan o an onu elde etmezse ,sonra gizli kapılar o zata açılacak ve şeytanın bir daha o zata gücü yetmeyecek dir ve şeytanın ve askerlerinin başına bela olacaktır. Şeytan buna fırsat vermek istemez ve onu yoldan çıkarmak için ne gerekiyorsa yapar .
Buna bir örnek vereyim. Burada bir arkadaşımız, bir dostunun oğlunun rahatsız olduğunu söyledi ve bakmamızı rica etti. Bizde kıramadık akşam evlerine gitmek üzere sözleştik. Saat 15:15 civarları idi. Akşam 15:30 gibi evlerine gittik. Çocuğun sözde bizden haberi yok. Ama o kadar rahat ki, daha biz babası ile konuşurken, ona haber gitmiş. Saat 15 :15 de siz görüştünüz haberim var dedi. Çocuğu o kadar etkilemişler ve güvenini kazanmışlar ki, biz ne dersek boşa sözleriz. 1 gecede Kur anı öğrenmiş. Olacaklardan anında haberdar ediyorlar.
Görüntü iletişim hat safa da. Onların Müslüman olmadıklarını söylesek de nafile, ben seçilmişim, tüm İslam bana tabi olacak diyor da başka bir şey demiyor. Ama gecede rahatsızlanıp, ortalığı kırıp geçiriyormuş. Namaz ve diğer ibadetleri kesinlikle yapamıyor.Evde kesinlikle metal eşya bulundurmuyor, kırıp atıyor. İşte bu kadar tehlikeli bir durum. Davete icabet olduğunda kişi üzerinde yoğunluk olur. Eğer hissedebilirseniz bunu hissedersiniz.
---------- Post added 13.05.20 at 06:35 ----------
Bu yoğunluk tüm vücudun karıncalanması gibidir veya üzerinize bir şeyler çullanıyor gibi haller olur. Özellikle kafa kısmında saç diplerinde aşırı derecede elektriklenme olur. Gelen taife süfli ise davet edene çökerler. Eğer onları alt edecek gücü yoksa, o kişiyi mahvederler. Bu yüzden diyoruz davetten önce arkanı sağlama al. Cinlerin güçlerini bilseniz inanın onlarla hiç uğraşmazsınız. Rabbim onlara öyle bir güç ve istidat vermiş ki , eğer kullanma ruhsatları olsa tüm insanlığı kısa bir zamanda helak olmalarına sebep olurlardı.
Bunu ağır hastalarda görüyoruz. Ağır hastaların bakım anında çektikleri acıyı ve girdikleri hali görseniz inanın onlarla aynı odada bile kalamazsınız. Aslında bazı vakalardan örnekler verecektim. Ama bunları okuyan hastalarımın isimlerini vermesem de, durumlarından kendilerini anlayıp üzülürler düşüncesi ile uygun görmedim. Bu tür hastalara bakarken, sırf onlara bakmayalım diye, ona o derece saldırırlar ki feryatları ve çığlıkları kulakları çınlatır. Ama bu onların sonu olur. Saldırmaları ölmelerinin başlangıcı olur. Her hasta tedavimde öyle saldırırlar ki çocuklara zarar vermesinler diye , tamamen onları imha edene kadar yatmam. Zaten uyuduğum an saldırırlar. Unutmayın cinler kendilerine zarar veremeyecek zatlara kuvvetli saldırıda bulunmazlar. Ancak kendilerine zarar verildiği an saldırırlar.
Eğer , hastanın gideceği hoca veya ilim sahibi zat, cinlerin çok korktuğu biri ise, hasta daha ona tedavi olmaya niyetlendiği an , tüm güçleri ile ona saldırıda bulunurlar ve çıldırtırlar. Eğer hasta onlarla iletişim kuruyorsa ki, ağır derecede olan çoğu hastalar bu seviyededir, onu bir çok şeyle tehdit ettirirler.Kişi , o zata gitmeyi, kendi idamı gibi görür ve ailesinin onu götürmemesi için ne gerekiyorsa yapar. Zaten bizler muska ile büyü ile uğraşmazsak ve sünneti seniye dairesinde yaşasak hiçbir cin bize yanaşamaz. Biz tetiklediğimiz için veya İslam dışı yaşadığımız ve onlara zarar verdiğimiz için onlar bize musallat olurlar.
Davet süresinde, rüyalar çok önemlidir. İlk önce o alemin kapıları size rüyada açılır. Yatmadan önce mutlaka abdestli yatın ve yanınıza kağıt ve kalem koyun. Rüyada size bazı ayetler ve Arapça sözler söylenecektir. Bunları uyandığınız an hemen yazın. Şeytan , boş ver sabah bakarsın diye sana vesvese verir. Sakın kanma, uyuyunca unutturur. Sabah hatırlayamazsın. Her ayette ve sözde bir şifre ve sana bir uyarı veya nasihat vardır. Mutlaka bunu uygula.Bunlar sana mahsustur. Gözlerindeki perdeler kalkmaya başladıkça, veya hislerin açılmaya başladıkça, acayip şekiller ve görüntüler olur.
Birden bire gözünün önünde ışık hızında geçenler olur. Yolda yürürken çok güzel renklerde , bu yakut kırmızısı, ateş mavisi. Sarı gibi renklerde notta şeklinde sinek büyüklüğünde ışıklar yanında gezerler. Sen yürürsün onlarda sağında veya solunda bazen de önünde seninle beraber hareket ederler. O renkler o kadar harikadır ki seni mest eder. Sakın onlara dokunmak için elini uzatma . Kaybolur giderler. Bazen de gece yattığında aynı renkte görüntüler tavanda çeşitli şekillerde gözüne görünürler.
Bazen de siyah benek veya noktacıklar gibi,ama gölge renginde etrafında ve gözlerinin önünde uçuşurlar. Bunlar artık o alemin kapılarını sana açıldığına bir işarettir. İstibdatların gelişiyordur. Bunları daha da geliştirmek için çabalaman gerekecek. Bu güzel renk ve şeklilerin yanında süflilerde gelecek. Özellikle yâkaza hali dediğimiz yarı uyur veya yarı uyanık hallerde , yani tam uyumak üzere iken veya uyandığın ilk an gözüne gözükenler olur. Bunlar insan suretinde de olur. Bazen gözünü açarsın başınızın üzerinde uçuşan saç yumağı gibi siyah duman renginde topuzcuklar veya ışık olarak ama , cismani eşya ve şekillerinde görürsün. Bazen de ilk uyandığın an bakarsın duvarda örümcek yürüyor..
İlk uyandığında o örümcek hemen duvardan tavana doğrun yürür ve tam köşeye gelinde sanki duvarın içine girer gibi kaybolur. Bazen de açarsın gözünü , tam gözünün önünde ufacık , yuvarlak bir ışık öylece durur. Bu görüntülere örnek çoktur. Bu işle uğraşan her kese olur bunlar. Bunlar artık o alemle irtibat kurduğuna ve onların ilgisini çektiğine bir işarettir. Bir de ses olayları vardır. Bâzen olur ki tam uyumak üzere iken o kadar vıcır vıcır konuşurlar ki uyuyamazsın. Bâzen de çok net ses verirler sana hitap ederler. Birden gözünü açarsın kimse yok. Kulak çınlamaları ile çok rahatsızlık çekebilirsin. Şuna dikkat etmek lazımdır .
Süfliler geldiklerinde sana güçleri yetmezse aile efradına musallat olurlar. Onlara zarar verirsen onlarda ailene zarar verirler. Geçmişte bu işlerle uğraşan kişilerin nesilleri, bu günlerde o cinlerin intikam saldırılarıyla uğraşmaktalar.. Geride mutlaka birine bu işi öğretmek ve görevlileri ona devretmek lazım gelir. Sadece size şunu ısrarla söylüyorum. Belirli bir manevi destek bulmadan ve bu işte ehil kişilerin yardımını almadan bu işe girmeyin. Davet işi gerçekten çok tehlikeli. O ilk saldırıları atlatamazsanız işiniz biter. Bu ulvi davetleri için geçerli. Süfliler önemli değil . Onlar zaten sizinle oynamak ve sizi saptırmak için can atıyorlar.
Tekrar söylüyorum. Havasçı olmak istiyorsanız, davetten çok takvaya ehemmiyet verin. Siz onları değil onlar sizi çağırsın. Unutmayın ki Rabbim her zaman kendi yolunda gidenleri ve şeytanla mücadele edenleri korumak için semavi ve arzı ordularını ve ervahi envariyeyi, o kişinin yardımına ve hizmetine verir.Havas alimleri havas kitapları okuyarak değil , takva üzere yaşayarak ve nefis terbiyesiyle havasçı oldular.
O alemde yaşadıklarını ve o alemdekilerden aldıkları dersleri bize yazarak da ,havas kitapları oluşturdular. Yani onlar okuduklarını değil yaşadıklarını yazdılar. Her şeyin ölçüsü Kur’ an da var. Arkadaşlar burada ki maksatlarımız halisane olmalı. Öncelikle bu işte muvaffakiyet derecemize göre , hükmetme derecemiz söz konusu olur. Ama cinlere her istediğimizi yaptıra bilimiyiz düşüncesinden çok, bu işte muvaffak olup , şerir cin ve şeytanlardan muzdarip olan insanlara ne derece yardımcı olabiliriz düşüncesinde olmamız lazım. Cinlere hükmetmekte ki maksat dünyevi menfaatler içinse, hükmedilen oluruz.
Ama uhrevi maksatlar için ve ümmeti Muhammed’e veya tüm insanlığa hizmet etmek içinse, o zaman hükmeden oluruz inşallah. Çünkü yaptığımız işte rizayı ilahi yoksa ve Allah ın teveccühünü kazanamamış isek, o zaman bir şekilde nefsimize uyar ve cinlerin maskarası oluruz. Her zaman Allah a dua ederim ki , bizi bu şerirlerin hile ve şerlerinden kurtar diye. Ben bu işi insanlara zarar veren cinlerle ve şeytani taifelerle savaşmak için öğrendim.
Zaten bu iş içinde cinlere ihtiyaç yok. İhtiyacınız , o şerirleri alt edebilecek manevi kuvvetler, zaten cinlerle sürekli savaş halindeyiz, cinler bize neden hizmet etsin ki. O yüzden maneviyatımızı yüksek tutarak bu güçlere karşı koyabileceğimiz Rabbimin semavi ve arzı ordularını kendimize celp edebilecek davetlerde ve maksatlarda bulunalım. Unutmayalım ki kötüden dost olmaz. Hele şeytan ve taifelerinden hiç dost olmaz. Size sadece imanınız karşılığında hizmet ederler. Bu dünyada bu şerir taifeler yüzünde muzdarip olan ve hayatları cehenneme dönen binlerce insan var. Sizler bu insanlığın kurtuluşuna vesile olabilmek için çalışın. Nasıl ki maddi alemde sürekli din ve inanç savaşları var., aynen manevi alemde de aynı savaşlar hüküm sürmektedir. iyilerle kötüler sürekli savaşmaktadır. Bizler iyilerin tarafında olalım.
---------- Post added 13.05.20 at 06:36 ----------
Konu açılmışken , nefis terbiyesi ve mertebeleri hakkında da kısaca bilgiler sunmak istedim. Nefsin merhaleleri vardır. Bunlar kısaca şöyledir.
1-Nef-i emâre:Bu nefis mertebesi insanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücadelesiz tabî olması halidir.Yani şeytana uşaklık etme makamıdır.
2-Nefs-i hayvani:Bu mertebede hayvani istekler ve yaşama ihtiyaçları ağır basmaktadır. Yani kişi yaşamasına gerekli olan şeyler ve hayvani lezzetler peşinde koşar. Yeme, içme şehvet, güç, şan-şöhret v.s gibi arzular birinci plandadır. Onun için önemli olan hazır günü kurtarmaktır.
3- Nesfs-i levvâme:Bu mertebede nefs kötülüğü işledikten sonra, yaptığı şeyin fenalığını hatırlayarak insanı rahatsız eden, kalben ve ruhen rahatsız olan,pişmanlık hali ve vicdan rahatsızlığıdır.Yani insanın kendine ait kötülük ve günahı görüp fenalığını bilen ve bunu sonuncunda iyiliğe ve hayra meyleden nefis mertebesidir.
4-Nefs-i mardiye :mertebedeki nefis kusurlarını ve rabbi karşısındaki acizliğini bilir. Kendini dışlayıp rabbinin rızasını kazanmaya çalışır ve bunu da başarır. Kısacası Rabbinin rızası yolunda çalışıp, rabbi tarafından razı olunan nefis’dir.
5-Nefs-i mutmaine:Bu mertebede ki nefs ,iyiliği kötülükten ayırt ederek yaradılış gayesine uygun bir yaşam sürer.Sadece manevi lezzetler peşinde koşan ve vicdanına rahatlık veren işlerle uğraşır. İnsanı rabbine yaklaştıran bir mertebedir. Tüm kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlakla vasıflanmıştır. Sadece Allah’ a yakın olduğu zaman tatmin olan bir makamdır.Dünya lezzetleri ve nimetleri onu için sadece fenaya namzet bir görüntüden ibarettir. Her şeyin yüzünde fani mührünü görür. Fani olan şeyde onun bekaya muhtaç olan kalbini tatmin etmeyeceği için, sadece bakiyi hakiki olan rabbine yönelir ve onun muhabbetiyle tatmin olur.Allah’ın emirleri altında şeheviyata muarıza ederek ıztıraptan ve günahın verdiği sıkıntılardan kurtulma halidir. Bir nevi riyazet makamı yani.
6-Nefs-i mülhime:Bu makamda ki nefis , tasaffi ve tekemmül etmiştir. Yani mükemmellik kazanmıştır. Artık rabbiyle arasında ki yakınlık ve iletişim daha kuvvetlidir. Rabbi lüzumlu gördüğü hallerde bu makam sahibine hakikatleri ilham eder.Bu ona bir ikramı ilahi nev’inden rabbinin hususi mükafatıdır. Bu ikramlar onun rabbine olan imanını ve muhabbetini daha da artırır. Rabbi ile arasında bir iletişim hattı vardır. Rabbi bildirir, o da bilir.
7-Nefs-i nâtıka:mertebede ki nefis , zatında maddeden sıyrılmıştır. Sadece fiilinde maddeye tabidir. Bir nevi ruhaniyet kesbe der. Akli ve nakli meselelerin münasebetlerini hissedebilecek ve kavrayabilecek bir istidada ermiştir.Ruhanilerin hassalarına vakıf olmuştur. Onların yapabildikleri bazı şeyleri yapabilirler. Yani evliyaların keramet makamı gibi. Veya peygamberlerin mucize makamı gibi. Rabbini artık tüm isim ve sıfatları ile hissedebilir.Zaten imanın 3 mertebesi vardır.…… 1- İlmen yakın. Yani rabbinin sadece ilmen var olduğunu bilmek…… 2-Aynel yakin. Onun isim ve sıfatlarından onun varlığını görmek ve bilmek.…… 3 -Hakkel yakin. Onun varlığını ve birliğini tüm benliğinde tüm isin ve sıfatları ile hissetmek. (kısaca bir örnekle. Ateşin varlığını birinden duyarak bilmek ilmen yakin. Onun dumanını ve ışığını görmek aynel yakın. Ateşe elini değerek onun ısısını ve hararetini görüntüsüyle beraber hissetmek hakkel yakin oluyor.)
8-Nefs-i râdiye:Bu makam rabbinden razı ve hoşnut olma makamıdır. Yani rabbi onun için ne verirse her şeye razıdır. Hiçbir şeyden şikayet etmez. Her türlü sıkıntı ve çileyi hoşnutlukla ve şükürle karşılar.Tam bir teslimiyet makamıdır.Eyüp a.s mın hastalığına şükretmesi misali. Bu makamı nefi mardiye ile karıştırmamak gerektir. Nefs-i mardiye de rabbi kulundan razı. Nefs-i râdiyede ise kul rabbinden razı. Bunu iyi anlamak lazım. Rabbinden gelen her türlü şeyden razı olmak. Ne büyük bir makam .
İşte kardeşler , havasta yolculuk bu makamlarda gezinmekle olur.Nefsini islah etmediğin taktirde tüm havas kitaplarınıda yutsan sadece bilgi kalabalığı etmiş olursun.Üstad boşa dememiş kendi nefsini islah edemeyen başkasının nefsini islah edemez diye. Ben içkimide içerim bu ilmide öğrenirim dersen ancak nefsini azdırır ve kendini helak edersin. Havas mağnevi alemde ulviyatla haşr neşr olmak demektir. Meleklere dost olmak , şehitlerle ve ulvi ruhlarla kardeş olmak demektir. Dedim ya Allah dostlarına dost olmaktır.
Dostun dostuna dost olmaktır.Zaten bu ulviler alemine dost olduktan sonra ne yapacaksın onlarca ve ya yüzlerce havas kitabını. Yazmayı çizmeyi o dostlar her şeyi hallederler. Bu da ancak nefis terbiyesiyle mümkündür.Medyumluk ise cinlerle iletişim kurmaktır. Eğer medyum diye tesmiye edilen zat maneviyatla alakalı değilse sadece sufli cinlerle irtibat kurar. Bu durumda kendi branşından harikalar elde edebilir. Ama önemli olan kulun rızasını kazanmak değil, Rabbinin rızasını kazanmaktır.
Eğer kişi nefsini terbiye etmişse , Müslüman cinlerle de iletişim kurar ve onlardan yardım alır. Müslüman cinler sadece Rabbinin razı olduğu işlerde yardımcı olur. Genelde ibadetle meşguldürler.Medyumlar geçmişten haber almada , yitik bulmada, büyü ve sihirde çok başarılılardır.Ama şuna dikkat etmek lazım. Bazı büyülerin etkili olması için imandan feragat etmek lazım. Çünkü kafir cinler ve şeytanlar , ancak büyü yapan kişi sapıkça ve küfre girecek şekilde büyü yaparsa tam hizmet edeler.
Kısaca o kişi ne kadar sapıtırsa ve günaha girerse yani Rabbini kızdırırsa , onlar da o denli daha çok hizmet ederler. Özellikle bağlama ve muhabbet muska ve büyülerinde adet kanı, domuz yağı , ölü toprağı kullanıldığı zaman veya kafir mezarına gömüldüğü zaman tam tesir etmesinin sebebi de budur. Kişi bunları yapınca rabbinin gazabına uğrar , bu da o şeytan ve taifesini sevindirir ve bunları, tekrar teşvik için hemen maksatlarına ulaştırırlar. Tam netice aldırırlar. Ama sadece yazma ve çizme usulü caiz yöntemlerle olursa, o zaman hizmet etmezler. Bu durumda o kişi başarısız olur.
Başarmak ve şöhret hırsı onu sapıkça yöntemlere başvurdurur Allah muhafaza. Bunu yapanda, yapılmasına sebep olanda aynı derecede günaha girer.İslâm da bir kaide vardır. Sebep olan fiili yapmış gibidir.Yani siz yapmasanız da , yapılmasına sebep olduğunuz için aynı yapan gibi ceza görürsünüz. Bu tür büyüler yüzünden bize gelen hastaları görseniz, bu işe tövbe edersiniz.Öyle hastaların tedavisine vesile oldum ki , inanın onların o hallerini görmesem bende inanmazdım , büyülerin bu denli etkili sonuçlar verdiğini. Bunu yapan insanlara cehennem bile az gelir. Onları kurtarmaya vesile olabilmek için haftalarca uğraşıyoruz .
Her hastada , özellikle ilk günler öyle saldırırlar ki sürekli sol omzuma hançer saplar gibi acı çektirirler. İnanın aynen o acıyı hissederim. Birini alırız diğeri gelir . 2-3 gün sürer bu yoğun saldırılar bana. Tâ kî hepsini alana kadar. Çünkü başlarında çok büyük ifrit taifeler oluyor. Acaba böyle kişiler bizlere ulaşmadan intihar etseler veya dünyalarında deli rüsva bir hayat geçirseler bunun vebalini kim verebilir veya hangi alınan para ve edinilen şöhret sizi cehennem azabından koruyabilir. Rabbimin kesin hükmü var.
Bir insanın kurtuluşuna sebep olan, tüm insanlığı kurtarmış gibi sevap alır. Ama bir suçsuz insanın helâkine sebep olmak ta tüm insanlığın helaki yetine sebep olmak gibi hüküm görür ve o denli cezaya müstahak olur. Diğer yazılarda buna değinmiştim zaten. Ama hasta şifası bazı özellikler ister. Ve maneviyattan yardım gerektirir.Tedaviye vesile olan kişinin manevi mertebesi , hastanın şifa bulmasıyla birinci dereceden alakalıdır.Birde hayat mertebeleri vardır. Hani deriz ya Hızır a.s geldi . Şu evliya şöyle yaptı falan. İşte bu da hayat mertebeleriyle alakalıdır. Onu da rısale-i nurun dersi ile şöyle izah etmeye çalışayım.Çeşitli hayat mertebeleri vardır ve de bu mertebelere mahsus ikram ve istiğdatlar.
Birinci Tabaka-i Hayat: hayatımızdır ki, çok kayıtlarla sınırlıdır.İnsanın gücü ve imkanı ancak elinin yetiştiği yerle sınırlıdır. Sürekli yardıma muhtardır. Düşmanları ve ihtiyaçları fazla , imkanı ise yok denecek kadar azdır. Bir serçe kuşu , veya bir arı bile ondan mükemmeldir. Çünkü arı kendi yiyeceğini yapabilir. Ama bizler sürekli yardıma muhtacız. Sürekli ölüm korkusu ve gelecek endişesi ile hayattan lezzet alamayız.Geçmişin üzüntüsü ve geleceğin endişesi o insanı lezzetten mahrum eder.
İkinci Tabaka-i Hayat: Hızır ve İlyas Aleyhimesselâm’ın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler.Zaman ve mekan kavramları biraz geniştir. Tayı zaman ve tayı mekan bahislerini bilenler anlarlar bu meseleyi. Bu makamdakilerin , bizim gibi insanın yaşaması ve hayatını devam ettirmesi için gerekli olan levazımatla hayatları sınırlı değildir. Bir nevi maddeden sıyrılıp manada mertebe kazanmışlardır. . Bazen istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir.Yani acıktıkların için değil, sadece yemek istediklerinden veya yemenin lezzetini tatmak istediklerinden yerler. Cennette ki insanların yemeleri gibi. Çok defa ehl-i Şuhut ve keşif (yani kalp gözü açık olan zatı muhteremler)olan evliyanın, Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve isnat eder. Hatta makamat-ı velayette(evliya makamlarında) bir makam vardır ki, “Makam-ı Hızır” tabir edilir. O makama gelen bir veli, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazen o makam sahibi yanlış olarak, ayn-ı Hızır telakki olunur.
Üçüncü Tabaka-i Hayat: İdris ve İsa Aleyhimesselâm’ın tabaka-i hayatlarıdır ki, beşeriyet levazımatından tecerrüt ile, melek hayatı gibi bir hayata girerek nuranî bir letafet kesbeder. Âdeta beden-i misali letafetinde ve cesed-i necmî nuraniyetinde olan cism-i dünyevîleriyle semavatta bulunurlar.(yani aynen kendilerine ait beden ve görüntüleri ile ama insanda bulunun kusur ve günahlardan tamamen sıyrılmış olarak)Bir nevi ruhaniyet kazanırlar, ama dünyadaki cismi görüntüleri ile.Ahir zamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek, Şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek mealindeki hadîsin sırrı şudur ki: Ahir zamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfrîye ve inkâr-ı uluhiyete karşı İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurufattan tecerrüt edip İslâmiyete inkılap edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılınıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür; öyle de Hazret-i İsa Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden Deccal’ı öldürür.. yani inkâr-ı uluhiyet fikrini öldürecek.
Dördüncü Tabaka-i Hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur’anla şühedanın(şehitlerin), ehl-i kuburun(kabir ehlinin yani kabirde yaşayanların) fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarîk-ı hakta(hak yolunda) feda ettikleri için, Cenab-ı Hak kemal-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviye ye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar.. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar.. kemal-i saadetle mütelezziz oluyorlar.(lezzet alıyorlar). Ölümdeki firak(ayrılık)acılığını hissetmiyorlar. Ehl-i kuburun gerçi ruhları bakidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez. Nasıl ki iki adam bir rüyada Cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir. Aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. “Ben uyansam şu lezzet kaçacak” diye düşünür. Diğeri rüyada olduğunu bilmiyor. Hakikî lezzet ile hakikî saadete mazhar olur.İşte Âlem-i Berzahtaki emvat (ölüler) ve şühedanın hayat-ı berzahiyeden istifadeleri, öyle farklıdır. Hadsiz vakıatla ve rivayatla şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sabit ve katîdir. Hatta Seyyid-üş şüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahü Anh, mükerrer vakıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve ispat edilmiş. Hatta -ben kendim- Ubeyd isminde bir yeğenim ve talebem vardı. Benim yanımda ve benim yerime şehid olduktan sonra, üç aylık mesafede esarette bulunduğum zaman, mahall-i defnini bilmediğim halde, bence bir rü’ya-yı sadıkada, taht-el Arz bir menzil suretindeki kabrine girmişim. Onu şüheda tabaka-i hayatında gördüm. O, beni ölmüş biliyormuş. Benim için çok ağladığını söyledi. Kendisini hayatta biliyor; fakat Rus’un istilasından çekindiği için, yer altında kendine güzel bir menzil yapmış. İşte bu cüz’î rü’ya, bazı şerait ve emaratla, geçen hakikata, bana Şuhut derecesinde bir kanaat vermiştir.
Beşinci Tabaka-i Hayat: kuburun(kabirde alemindekilerin) hayat-ı ruhanîleridir. Evet mevt; tebdil-i mekândır(yer ve mekan değiştirmek), ıtlak-ı ruhtur(ruhun bedenden salıverilmesi ve çıkması), vazifeden terhistir. İ’dam ve adem ve fena değildir. Hadsiz vakıatla ervah-ı evliyanın temessülleri(cisimleri ile gözükmeleri)ve ehl-i keşfe tezahürleri ve sair ehl-i kuburun yakazaten(yarı uyanık yarı uyur vaziyet) ve menamen (uykuda)bizlerle münasebetleri ve vakıa mutabık olarak bizlere ihbaratları gibi çok delail, o tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder.İşte arkadaşlar havascı olmak isterseniz kütüphaneler dolusu kitap okumaya ve günlerce davet yapmaya gerek yok. Nefsinizi terbiye ederek ruhunuzu manevi alemde inkişaf ettirin,Mağnevi alemlerde yolculuk edin ve o zaman havascı olun. Günlerce hatta aylarca bir huddam veya ulvi bir görevli elde etmek için çektiğiniz eziyeti Allah ın rızasını kazanmak için harcayın , Allah a dost olun. O zaman Allah dostları da size dost olur. Siz çağırmadan onlar sizi çağırır. Eğer Allah ın dostu olmazsanız o zaman davetinize Allah ın düşmanları icabet ederler. Ama Allah dostu suretinde gelirler ve kendilerini size öyle tanıttırırlar. Size olmadık harika olaylar yaşatırlar. Güveninizi öyle kazanırlar ve sizi öyle başarıdan başarıya ulaştırırlar ki sonunda sizi kendine hizmetkar ederler. Karşılığında her dediğini yaparsınız. Ona öyle güvenirsiniz ki sonunda size yaptırdıkları sizin imanınızın gitmesine sebep olur. Zaten onun istediği de budur.Sizler bu işte muvaffak olmak mı istiyorsunuz, en etkili daveti yazıyorum. Bu davet Allah ın rızasını kazanmak , Kur an ve sünnet dairesinde takva üzere yaşamak ve Allah a dost olmaktır. Allah a dost olduğunuz zaman, Allah a dost olanlara da dost oldunuz demektir. Zaten siz de davetleri, ulvileri veya evliya vari zatların ruhlarıyla ünsiyet kurmak için yapmıyormuydunuz. İşte maksadınıza erdiniz Allah a dost olmakla, birine değil, hepsine dost oldunuz. Sen Allah a dost olsan, onlar sana gelmek için çaba gösterir, sen onlara gitmek için değil. Taki senin teveccühünü kazanmakla, Allah ı razı etmek ve onun tevecühünü üzerlerine çekmek isterler.
|