Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Ulaşılamayacak Havucun Peşinden Koşmak
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 12.05.20, 23:12
Och Och isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 23.11.17
Bulunduğu yer: Tuna Boyunda
Mesajlar: 6,312
Etiketlendiği Mesaj: 411 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Ulaşılamayacak Havucun Peşinden Koşmak


Bazı insanlar vardır, mutluluklarını sürekli olarak ertelerler. Daha iyi bir iş sahibi oluncaya ya da 10 kilo verinceye kadar ertelenen mutluluklar… Aslında ideal bir yarının hayalini kurmak için şu anki yaşantısına ara verenler hiçbir zaman ulaşamayacağı bir havucun peşinden koşan bir tavşana benzerler.

Ertelenmiş mutluluk, aslında pek çoğumuzun tecrübe ettiği bir tür zihinsel odaklanma anlamına gelen bir tanımdır. Hepimiz yaşantımızda kendi kendimize şu tür cümleler kurduğumuz anları sık sık yaşarız: “İşimi değiştirdiğimde hayatım çok daha güzel olacak.”, “Tatil zamanı gelince yapmaktan hoşlandığım ne varsa hepsini yapmak için kendime izin vereceğim.”, “Şu sınavları bir geçeyim, hemen çok özlediğim o kişinin yanına gideceğim.”

Peki neden bu şekilde davranırız? Neden beynimiz, belirli şeyleri yaptığımızda ya da bazı şeyleri başardığımızda herşeyin daha güzel olacağı gibi bir masal yaratır? Bunların da ötesinde kendimize dikte ettiğimiz, mutlu olmamızı ve hayattan keyif almamızı engelleyen diğer boyutları daha ön plana almamıza neden olan mekanizma nedir? Pek çokları bu sorulara aslında bunun çok basit bir biçimde kendinden daha fazlasını beklemek olduğunu söyler. Kimileri ise bu tür davranışların insanın kendi kendisini sabote etmesinin oldukça etkin bir yolu olduğunu ileri sürer.

Mutluluğumuza bir ara vermek, geleceğin sihirli ve harika şeyleri beraberinde getireceğini düşünmek bir tür uydurma masaldır. Bir yandan ideal bir yarın fikri ile körleşirken diğer yandan da aslında yaşadığımız anı gölgelemiş oluruz.

“Daha fazla param olsaydı daha mutlu olurdum.” ya da “Zayıflayana kadar denize gitmeyeceğim.” gibi düşünceler “mutluluk” kelimesinin gerçek anlamını tamamıyla yitirmesine neden olan görünmez tel örgüler gibidir.

Şimdi hep birlikte konunun detaylarına inelim.

Ertelenmiş Mutluluk: Sağlığımıza Zarar Veren Yanlış Bir Davranış
Düşüncelerimizin ve isteklerimizin sürekli bir biçimde “eğer” kelimesi ile başladığı sözsel bir çağda yaşıyoruz. Eğer daha fazla param olsaydı herşey çok daha güzel olurdu, eğer o terfiyi alsaydım daha yüksek bir statüye sahip olur ve neler yapabileceğimi herkese gösterirdim, eğer daha çekici biri olsaydım kendime bir partner bulurdum… Bu içeriğe sahip cümlelerin her biri, mutluluğun köklerinin söküp koparıldığı faydasız birer acı çekme cümlesinden başka birşey değildir.

Psikolojide bu sendrom, ertelenmiş mutluluk olarak tanımlanmaktadır. Bu terim, kişinin sürekli olarak özel bir durumun sonucunda ortaya çıkacak bir mutluluğu bekleme davranışı olarak açıklanmaktadır. Elbette kimi zaman bu tür bir bekleyiş mantıklı ve gerekli olabilir. Özellikle somut bir hedef için zaman ve çaba harcadığımız durumlarda bu tür bir bekleyişin haklı gerekçeleri olacaktır. Şimdi ders çalışmak için sosyal hayatımı sınırlıyorum, çünkü şu anki hedefim sınavları başarıyla geçmek.

Bu son verdiğimiz örneğe benzer olan durumlarda belirli birtakım şeyleri ertelemenin mantıksal bir açıklaması ve amacı bulunmaktadır. Ancak ertelenmiş mutluluk sendromu yaşayan bir kişinin amacı ne ulaşılabilir ne de mantık çerçevesinde anlaşılabilir değildir. İşte bu nedenden dolayı kişi kendisi ile mücadele etmeye başlar ve bu noktada huzursuzluk ve acı çekme durumu ortaya çıkar. Bunun en güzel örneklerinden biri pazartesi gününe başlarken hafta sonunun hayalini kurmaktır. Diğer yaygın bir örnek ise, kilo verdiğinde ya da fiziksel görünüşünde birtakım değişiklikler yaptığında her şeyin çok daha güzel olacağını düşünen insanlardır.

Mutluluğu erteleyen, öteye atan kişinin şu an içinde bulunduğu durumu kabul etmediğini ya da yaşadığı andan mutlu olmadığını söylemek yanlış olmaz. Bu duruma yol açan en önemli neden, şimdi ve şu anda yaşadığı hayatın, olduğu kişinin, eşsiz özelliklerinin potansiyelinin farkında olmaması ya da bu potansiyeli nasıl çıkarıp işleyebileceğini bilmemesidir.

Mutluluğumuzu Neden Erteleriz?
Psikolojik açıdan mutluluk kelimesini tanımlamak istersek aslında bunun çok kolay olduğunu görürüz. Mutluluk, kabul etmek, sevmek, kendisi ve sahip oldukları ile barışık olmak anlamına gelir. Mutluluk, anlamlı bir hayata sahip olmak, insanı sosyal olarak destekleyecek, onun yanında olacak iyi bir çevrenin içinde bulunmak ve zorluklara yüzleşme konusunda sağlam bir ruhsal duruma sahip olmaktır. Bundan ne az ne de fazla bir anlam ifade eder.

Ertelenen mutluluk aslında bir dizi ciddi etkileri de beraberinde getiren önemli bir sorundur:

Kişinin kendisi ve sahip oldukları konusunda memnun olmaması anlamına gelir. Yani kişi hiç durmaksızın hayatında bir şeylerin eksik olduğunu, sahip olmadığı diğer bazı şeylerin daha iyi olduğundan yakınır.
Mutluluğu ertelerse daha sonra daha iyi şeyler elde edeceği beklentisi genelde korkuya yol açar. Kişinin şu an yüzleşmek istemediği ve canını acıtan şey, hoşlanmadığı durumları değiştirmeye cesaret edememesinden kaynaklanan güvensizlik duygusudur. Aslında tüm bunların hemen şimdi ve burada cesaret ve sorumluluk duygusu içinde çözülmesi gerekmektedir.

Ertelenmiş Mutluluk, Hiçbir Zaman Ulaşılamayacak Bir Havucun Arkasından Koşmak Gibidir

Avustralya’da bulunan Charles Sturt Üniversitesinden felsefe profesörü Clive Hamilton, “Ertelenmiş mutluluk sendromu” başlıklı bir çalışma yayımlamıştır. Hamilton, bu çalışmada çok ilginç bir konuya değinmektedir. Profesöre göre bugünkü toplum, hiçbir zaman yakalayamayacağı bir havucun arkasından koşan bir tavşana dönüşmüş durumdadır.

Yani her birimiz hep özlemini çektiğimiz ancak çok nadir bir şekilde elde edebildiğimiz soyut şeylerin arkasında koşuyoruz. Bu tür şeylerin özlemini çekmemizin nedeni ise mutlu olmamamızdan kaynaklanıyor. Bu huzursuzluğun nedeni işimiz, içinde bulunduğumuz yaşam şartları ve kendimizi iyi hissetmek için bazı şeyler satın almaya ihtiyacımız bulunduğuna (daha iyi bir telefon, iyi bir markadan alınacak bir kıyafet, yeni bir araba vb.) inandıran tüketim toplumu olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer bir önemli faktör ise kendimizle baş başa kalabileceğimiz çok az zamana sahip olmamızdır. Kendimizi, hobilerimizi, sevdiğimiz insanları yeniden keşfetmek için pek fazla zaman bulamıyoruz. Dr. Hamilton’a göre biraz daha cesur olmalı, mutlu olmak için yeni kararlar verme konusunda daha kararlı tutumlar sergilemeli ve zevklerimize ve ihtiyaçlarımıza daha uyumlu bir yaşantı sürdürmeye çalışmalıyız. O halde, sürekli koşuşturmaya ve yarını düşünmeye bir son verelim ve durup şu an nasıl bir insan olduğumuzun arayışı içinde olalım.


Netten

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147