Soru Detayı
Bundan bir kaç sene önce bir adak adadım, sonra bu adağımı unuttum veya hatırlamadım. Ardından da başımdan bela ve musibet hiç eksik olmadı. Geçen yakın bir zamada da adağımı yerine getirdim, ama ufak tefek de olsa işim rast gitmiyor bence tabii. Sizce çok mu geç kaldım, tekrar mı kurban kesmeliyim, ne yapmam lazım?.. Bu belalar da kurban kesmediğim için mi başıma geldi?
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Adağı yerine getirmenin süresi yoktur. Hayatınızın sonuna kadar bu borcu yerine getirebilirsiniz. Bu sebeple başınıza gelen bela ve musibetleri, adağınızı yerine getirmemeye bağlamak doğru değildir. Bu yanlış düşünceye ehemmiyet vermeyin.
Bela ve sıkıntılara karşı sadaka vermek, ibadetlerden taviz vermemek, günahlardan uzak durmak gerekir.
İlave bilgi için tıklayınız:
ADAK (Nezir)
ADAK (Nezir)
Allah Teâlâ'ya ibâdet maksadıyla, mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz vermesi.
Allah rızası için yapılan adaklar Allah katında geçerlidir. Yalnız Allah'ın rızası gözetilirse böyle bir ibâdetten sevap elde edilir. Sırf Allah rızası için oruç tutmak, sadaka vermek, Kur'an okumak namaz kılmak gibi. Ancak sırf dünyevî bir maksat uğruna yapılan adaklar geçerli değildir. "Falan bir işim olursa şu kadar oruç tutacağım.", veya şu kadar sadaka vereceğim demek gibi. Buna benzer dünyaya yönelik isteklerin olması halinde yapılan adaklarda sırf dünyevî bir arzu taşıdığından ibâdetlerde aranan ihlâs* ve Allah rızası özelliği kaybolmuş oluyor. Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne ise o olur. Fakat her ne olursa olsun "Falan işim olsun, şöyle böyle oruç tutacağım, sadaka vereceğim..." gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka yerine getirmek vâcip olur.
Allah'ın rızasını ve yardımını istemek maksadıyla yapılan bu ibâdet genellikle bütün semâvî dinlerde vardır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ile ilgili olarak anlatılan kıssada annesinin şöyle dediği ve adakta bulunduğu ifade edilmektedir:
"Hani İmran'ın karısı şöyle demişti: 'Rabbim, karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul buyur Allah'ım sen her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilensin.'" (Âl-i İmrân, 3/35).
Ve yine Hz. Meryem'e şöyle hitab edilmişti:
"İnsanlardan birini görürsen 'Rahman olan Allah'a konuşmama orucu adadım, bugün kimseyle konuşmayacağım.' de." (Meryem, 19/26).
Yalnız Semâvî dinlerde değil, kısmen semâvî din özelliği ve kalıntıları taşıyan bazı toplum ve dinlerde de adak inancına rastlanmaktadır. Yahudi ve Hristiyanların yanısıra eski Çin, Türk ve Arap toplumlarında adakların yapıldığı bilinmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de adak ile ilgili olarak bazı hususlar zikredilmişse de bu konuda herhangi bir emir veya nehiy mevcut değildir. Fakat ileride de ele alınacağı gibi adaklar yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bazı hadislerde Rasûlullah (s.a.s.), yapıldıktan sonra Allah'a itaat kabilinden olan adakların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, XII, 226 vd.) Adağın Hz. Peygamber tarafından yasaklandığını ileri sürenler olmuşsa da, bu adaklar insanı kaderden müstağni kılmaya sürükleyen anlayışlara dayalı olan adaklardır. Çünkü yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi kesin olarak emredildiğine ve bu konuda gayet açık hükümler bulunduğuna göre, yasaklanmış bir hususun yapıldıktan sonra yerine getirilmesi isteniyorsa bu yasak ne ile izah edilebilir?
Adak, yemin kefâretinde olduğu gibi yerine getirilmesi kişinin İslâmî hükümlere olan sadakatine bağlıdır. Böyle bir adağı yaptıktan sonra onu yapmaması halinde İslâm devleti yetkilileri ibâdeti ihmal ettiğinden dolayı onu bu konuda zorlayamazlar. Ancak Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de "Nezirlerini edâ etsinler." (el-Hacc, 22/29) buyurmaktadır.
Adağın Şartları
Adağın İslâmî hükümlere göre geçerli olabilmesinin çeşitli şartları vardır:
1. Adanan ibâdetin cinsinden mutlaka bir farz veya vâcibin olması gerekir. Örneğin "Üç gün oruç tutacağım.", "Şu kadar namaz kılacağım.", "Kurban keseceğim.", diye adamak câizdir ve böyle bir adak sahihtir. Fakat "Filan hastayı ziyâret edeceğim", "Aldığım malları sermayesine satacağım", demek adak olmuyor. Dolayısıyla Allah rızası için adanan ibâdetin cinsinden farz ve vâcip olmayan hattâ İslâm dininde yapılması uygun olmayan, İslâm'ın emretmediği kötü geleneklerden ibaret olan türbelere, yatırlara mum yakmak, bu yatırların uğruna bir şeyler yapmak, yatırlara bazı eşyalar adamak câiz değildir. Hattâ bu gibi adaklar kesinlikle haramdır .
2. Adayanın akıllı, bülûğa ermiş yani ergin olması gerekir. Adağı yapan kimsenin aklından hasta olmaması, çocuk yaşta bulunmaması gerekir. Erginlik çağına ulaşmamış olanlarla delilerin yaptığı adakların yerine getirilmesi zorunlu değildir.
3. Adanan ibâdet, o anda veya gelecekte yapılması farz olan bir ibâdet olmamalıdır. Meselâ "Şu işim olursa öğle namazını veya yatsı namazını kılacağım." yahut "Ramazan'da oruç tutacağım." veya zengin olduğu halde "Kurban bayramında kurban keseceğim." gibi adaklar sahih değildir. Çünkü bu gibi ibâdetler zaten farz veya vâcip ibâdetler olup yerine getirilmesi gereken ibâdetlerdir. Buna göre bu tür adaklar geçerli değildir.
4. Adanan ibâdet, ayrıca bir farz veya vâcip bir ibâdete sebep ve zemin türünden olmamalıdır. Örneğin abdest almayı veya tilâvet secdesi yapmayı adamak da sahih bir adak değildir. Zira bu gibi ibâdetler farz olan ibâdetlere vesiledir, onun için adanmaz.
5. Adanan şey, Allah'ın razı olmayacağı, günah özelliği taşıyan türden de olmamalıdır. Meselâ "Şu işim olursa, kendimi Allah rızası için kurban edeceğim." diye bir adak yapmak geçerli olmadığı gibi haramdır. Fakat aslında İslâm'ın emrettiği bir ibâdet iken yine İslâm'ın başka bir sebepten dolayı yasakladığı bir ibâdet türü ise geçerli olur. Meselâ bir kimsenin Ramazan Bayramı'nın birinci gününde veya Kurban Bayramı'nın ilk üç gününde oruç tutmayı adaması sahih bir adaktır. Ancak bu günlerde oruç tutmak haram olduğu için, başka bir zamanda bu adağını kaza eder.
6. Adanan şeyin yerine getirilmesi mümkün olmalıdır. Meselâ "Geçen falan günde" yahut "Falanın geleceği günde oruç tutmak." gibi. Geçen bir gün geri gelmeyeceği gibi, falan kimsenin gece veya gündüz zeval vaktinden sonra gelmesi halinde artık oruç tutulamayacağı bellidir. Çünkü oruç gündüz tutulduğu gibi fecirden başlanması gerekir. Dolayısıyla böyle bir adak olmaz.
7. Adanan şey, bir malın sadaka olarak verilmesi ise, adanan mal adağı yapanın malından ve servetinden fazla olmamalıdır. Çünkü adağı yapan kimse ancak mal varlığı kadar bir tasaddukta bulunabilecektir. Ayrıca başkasının malını tasadduk etmeyi adamak da câiz değildir.
Adağın Kısımları
Nezirin şarta bağlı olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrıldığı gibi bu türler de ayrıca kendi aralarında çeşitli kısımlara ayrılmaktadırlar.
A. Şarta Bağlı Olan Adaklar
Bunlara ıstılâhî olarak "Muallak Adaklar" denir. Muallak adaklar ikiye ayrılır:
1. Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar. Meselâ "Hastalığım geçer ve iyileşirsem, şu kadar oruç tutacağım." veya "Şu kadar kurban keseceğim." şeklinde yapılan adak gibi. Bu hastalığı geçerse bu ibâdeti derhal yerine getirmek gerekir. Böyle bir adağı daha sonra yapmak her ne kadar câiz ise de hemen yerine getirilmesi daha sevaptır.
2. Bazı iyi ve güzel hususların gerçekleşmemesi ve yapılmaması için adanan adaklar. Örneğin, "Falan kimse ile konuşursam, şu ibâdeti yapmak üzerime vâcip olsun." şeklindeki adaklar gibi. Burada koşulan şart falan kimse ile konuşmamadır. Bu şarta rağmen o kimse ile konuşulursa, adağı yerine getirmek yahut bunun yerine yemin keffâreti ödemek gerekir.
Genel olarak belli bir şarta bağlanan adaklar, belirtilen şartın gerçekleşmesinden önce yapılmazlar. Örneğin "Falan işim olursa şu kadar oruç tutacağım." diye adak yapılıp o işi gerçekleşmeden adadığı orucu tutarsa adağını yerine getirmiş olmaz; adı geçen işi gerçekleşince yeniden o orucu tutması gerekir.
Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir. Meselâ "Falan işim olursa, falan gün veya falan ay oruç tutacağım; şu parayı falan adama vereceğim." yahut "Şu kadar namazı, falan camide kılacağım." dese, belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.
B. Şarta Bağlı Olmayan Adaklar
Bunlara da "Mutlak Adaklar" adı verilmektedir. Bu tür adaklar da ikiye ayrılmaktadır.
1. Belirli olan, yani muayyen adaklar: Şarta bağlı olmadan yapılan adaklardır. Meselâ "önümüzdeki perşembe günü oruç tutmayı adamak" gibi.
2. Belirli olmayan adaklar. Bunlara da "Gayr-i Muayyen Adaklar." denir. Bu tür adaklar da hiçbir şart ve zamana bağlı olmayan adak türleridir. Meselâ "Şu kadar gün oruç tutacağım." diyerek hiçbir şart ve zamana bağlamadan bir müddet oruç tutmayı adamak gibi.
Bütün bu hükümlere göre "mutlak" yani bir şarta bağlı olmadan adanan oruçların kesin olarak yerine getirilmeleri gerekir. Belirli bir zamanda yapılması adanan adak başka bir günde kaza edilmelidir. Aynı şekilde bu tür mutlak adaklarda belirli bir yer ve kişi ile belirli bir miktar da önemli değildir. Mühim olan bu adakların yerine getirilmesidir. Belirlenen yer, kişi ve miktarlar değiştirilebilir.
Adak Kurbanı:
Adanılan şey bazen kurban olabilir. Bu durumda şu iki hususa dikkat edilmelidir:
1. Kurban davar, sığır ve deve gibi dört ayaklı hayvanlardan olur. Tavuk, kaz ve hindi gibi iki ayaklı hayvanlardan kurban olmaz.
2. Kurbanın etinden onu adayan kimse ile usûl ve füru yiyemezler. Kurbanın eti fakirlere tasadduk edilir. Şayet yerlerse yedikleri miktarın değerini fakirlere vermeleri gerekir.
--------------------------
Konu hakkında biraz bilgim vardı nette araştırdım üsttekiler çıktı.Kısa özet şu işim olursa kurban kesicem dedinmi o işte oldumu şart yerine geldimi kesmekte fayda var...Yada camiye kuran kursuna 10-20-50 TL bağışlayacam dedin hastalığım geçsin misal hastalığında geçti sıhhat buldun işte o parayıda vermek gerekir kardeşim.Yada şart koşmayacaksın özet olarak.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
|