Allah Teâlâ ’ ya En Yakın Olanlar
Evet, onların orada Allah Teâlâ’ya olan yakınlıkları, manevî mertebelerine göredir. Allah Teâlâ’yı en çok sevenler, O’na en yakın oturanlardır. Çünkü, onlar dünyada en çok Allah Teâlâ’ya sevgi ve muhabbet beslemişlerdir. Allah Teâlâ’nın Arşına en yakın oturanlar, insanlara karşı O’nun hükümlerini uygulayanlar ve hüccetler ve delillerle dinini savunanlardır. Peygamberler ve Sıddîkler de makamlarına göre Azîz ve Rahîm olan Allah Teâlâ’ya yakın bulunurlar. Ziyaretine gidilen Zat ne büyük, ne yüce ve ne uludur!
Güzel izzet ve ikramları, yüzlerinin hüsn ü cemali ve parlaklığı ve arşın saldığı nur ve perdelerinin parlaklığıyla onların o meclislerini bir düşün!
Sağlam bir akılla, o meclislerini, koltuk ve minberlerinin parlaklığını ve müşahede ettikleri Rablerinin cemalini bir düşünsen de, buna duyacağın Özlem ve arzudan ruhun uçsa çok görülmez. Bu Allah Teâlâ’yı tanıyan, Rabbine ve O’nun cemalini görmeye müştak olan her aklı başındaki insanın en büyük arsuzu olduğuna göre bütün bunları sakin kafayla söyle bir düşün !
Belki bu vesileyle nefsin, seni bundan mahrum bırakan her şeyden ve seni Rabbine manen yaklaşmaktan alıkoyan her kötülükten elini çeker.
Meclis Tamam Olunca
Meclisleri tamam olup, herkes rahatça yerlerini alınca kendileri için sofralar serilir. Aziz ve celil olan Allah Teâlâ ziyaretçilerine yemek ve meyvelerle ikramda bulunur. Allah Teâlâ’nın ziyaretçileri ve sevgili kulları için sofralar kurulur. Rahmanın ziyaretçilerini ağırlamak için bizzat melekler seferber olurlar, içinde temenni bile edemedikleri türlü türlü yemekler ve çeşit çeşit meyvelerle dolu altın tepsileri önlerine koyarlar. Rablerinin kendilerine olan ikramından dolayı büyük bir memnuniyet ve sevinçle ellerini uzatırlar. Hiç şüphesiz her ziyaret edilen kişinin, ziyaretçisine izzet ve ikram etmesi hakkıdır.
Artık, O Kerîm, Vahid, Cevad, Macid ve Azîm olan Allah Teâlâ’nın ikramı nasıl olur!
Düşün bir kere!
Mevlâlarının kendilerine olan ikramıyla mesrur olarak ve büyük bir sevinç içerisinde yemeklerini yiyorlar, nihâyet yemeklerini yiyince Yüce Allah Teâlâ meleklere, “Onlara içecek ikram edin!”
diye emreder. Artık hizmetçiler ve Cennet çocukları değil de bizzat melekler içi şarap, bal, su ve süt dolu inciden sürahi ve kadehlerle, yanlarına gelirler. Rahmanın melekleri elindeki o sürahi ve kadehleri bir düşün!
Allah Teâlâ’nın dostları onlardan alıp içiyorlar. İçeceğin güzelliği ziyaretçilerin yüzlerine yansır.
“Dostlarımı Giydirin!”
Melekler, Allah Teâlâ’nın emrettiği içecekleri kendilerine ikram edince bu defa da Yüce Mevlâ şöyle buyurur: “Dostlarımı giydirin!”
O anda melekleri bir göz önüne getir!
Cennette benzerleri hiç giyilmemiş çok kıymetli elbiseler getirirler. Huzurlarında durarak o elbiseleri Allah Teâlâ’nın rıza ve ikramına layık bu bahtiyarlara giydirirler.
Onları bir düşün!
Elbiseleri başlarına koyduklarında ayaklarına varıncaya kadar üzerlerine oturur. Güzelliğiyle yüzleri parlar. Sonra O Yüce ve Ulu Allah Teâlâ, “Onlara güzel koku ikram edin!”
diye emreder. Bunun üzerine kendilerine türlü türlü misk ve daha önce hiç duymadıkları diğer Cennet kokularım getirip serpmek üzere bütün güzelliği, şiddetli parlaklığı ve gözalıcı nuruyla bir bulut kalkar.
Serpilen Hoş Kokular
Düşün bir kere!
Emre muhatap olan bulut, üzerlerine hoş kokular yağdırıyor. Güzel rayihalar yağmur gibi üzerlerine yağıp yüz ve elbiseleri nefis kokular içerisinde kalıyor. Onlar yiyip içtikten, melekler kıymetli elbiseler giydirdikten ve bulut, üzerlerine güzel kokular serptikten sonra gözleri hayret ve sevinçten bakakalır, gönülleri Allah Teâlâ’nın rahmet ve keremine takılır durur.
Allah Teâlâ’nın Cemalini Seyretmek
Onlar bu durumda iken birden perdeler kaldırılır ve Rableri kendilerine kemaliyle görünür. Bir ona, bir de güzelce hayal bile edemediklerine -ki bunu güzelce hayal edebilmeleri asla mümkün değildir. Çünkü O öyle bir Kadim’dir ki yaratıklarından hiçbiri Kendisine benzemez bakınca, evet O’na bakınca sevgilileri olan Allah Teâlâ, kendilerine merhabalarla şöyle seslenir:
“Merhaba kullarım! Hoş geldiniz!”
Azamet ve güzelliğiyle Allah Teâlâ’nın kelâmını duyunca ne dünyada ne de Cennette bulamadıkları bir saadet ve sürür kalblerini kaplar. Çünkü hiçbir şeyin Kendisine benzemediği Zatın kelâmını duyuyorlar.
Onları bir düşün!
Hepsi başlarını eğmiş, O’nun sözlerini duymak için can kulağıyla dinlemektedir. Biricik Sevgilileri ve göz aydınlıkları olan Zatın sözlerini dinlemenin verdiği sevincin nuru yüzlerini kaplamıştır. Allah Teâlâ’nın, bizzat sana hitaben söylediği sözlerini işitme sevincin şöyle dursun, dostlarına “Merhaba!”
dediği anı tasavvur ettiğinde duyduğun sevinç ve O’na beslediğin muhabbetten ruhun uçsa çok görülmez. Allah Teâlâ onları “Selâm!”
sözü ile Selâmlar. Onlar da selâmını: “Selâm sensin. Selâmet de Sendendir. Celâl ve ikram da sadece sana mahsustur” diyerek alırlar.
|