Ey Âdemoğlu Niçin Aldandın?
Sonra Allah Teâlâ ona şöyle buyurur:
‘Ey Âdemoğlu, Benim hakkımda seni ne aldattı?
Ey Âdemoğlu, bildiğinle ne amel ettin?
Ey Âdemoğlu! Peygamberlere ne cevap verdin?”
Yine Abdullah bin Mes’ud’dan rivayet edilmiştir ki, sözüne yeminle başlayarak şöyle dedi: “Vallahi, sizden hiç kimse yoktur ki, birinizin gördüğü dolunay ile başbaşa kaldığı gibi Rabbiyle başbaşa kalmasın. Sonra Allah Teâlâ ona şöyle buyurur:
‘Ey Âdemoğlu, Benim hakkımda seni ne aldattı?
Ey Âdemoğlu, benim için ne amel işledin?
Ey Âdemoğlu, Benden ne kadar hayâ ettin?
Ey Âdemoğlu, peygamberlere ne cevap verdin?
Ey Âdemoğlu, sana helâl olmayana bakarken Ben gözlerinin üzerinde gözcü değil miydim?
Sana helâl olmayan şeyleri dinlerken Ben, kulakların üzerinde konrolcu değil miydim?
Ey Âdemoğlu, sana helâl olmayan şeyleri söylerken Ben, dilin üzerinde murakıp değil miydim?
Sen ellerinle helâl olmayan şeyleri tutarken Ben, onların üzerinde gözcü değil miydim?
Ayaklarınla sana helâl olmayan şeylere giderken Ben onların üzerinde gözetleyici değil miydim?
Sana helâl olmayan şeylerle kalben ilgilenip dururken Ben, kalbinin üzerinde murakıp değil miydim?
Yoksa sana olan yakınlığımı ve ve sana gücümün yettiğini inkâr mı ettin?”
İki Büyük Olay
Ey Âdemoğlu, sen iki büyük olayla karşı karşıyasın: Ya Allah Teâlâ seni Rahmetiyle karşılayacak, cömertlik ve keremiyle ihsanda bulunacak ya da, seni inceden inceye hesaba çekecek ve Cehenneme götürülmeni emredecektir ki, ne kötü dönüş yeridir orası!
Mücahid’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Kıyamet günü, kul şu dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allah Teâlâ’nın huzurundan adımını bile atamaz:
Ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne amel işlediğinden, bedenini nerede yıprattığından, malım nereden kazanıp nereye sarfettiğinden.”
Allah Teâlâ sana olan ihsanını, buna karşılık senin ise O’na muhalefet edişini, O’na karşı hayasızlığını tekrar tekrar ifâde ederken kendinin ve kalbinin halini düşünebiliyor musun?
O ne büyük duruşmadır!
O ne yüce sorgulayıcıdır!
Hiç bir şey Kendisine gizli kalmaz. O’na olan itaatındaki ihmal ve O’na karşı isyanından dolayı içini dolduracak üzüntü, keder ve hasret ne büyüktür!
Sende gam, keder ve haya doruğa ulaşınca iki durumdan birisi belirir: Ya gazab veya hoşnutluk ve muhabbet.
Ya diyecek ki: Ey kulum Ben bunları dünyada senin için örttüm. Bu gün de onları senin için bağışlıyorum. İşte büyük olan günahlarını ve çok olan hatalarını affettim. Az olan iyiliklerini de kabul ettim. Bundan dolayı gönlünü sevinç ve neşe kaplar. Bundan ötürü yüzün ışıl ışıl parlar. Bunu sana söylediği zaman kendini bir düşün!
Af Müjdesinin Verdiği Sevinç
Üzüntüden, sorgulamanın verdiği utanma ve sıkılmadan ve yaptığın kötü işlerin sayılması karşısında duyduğun sıkıntıdan sonra yüzünde sevincin nur ve aydınlığı parlamaya başlar. Gönlündeki keder ve hüzün neşeye dönüşür. Yüzün açılır, rengin ağarır. Bizzat Cenâb-ı Hak’tan, senden razı oluşunu duyduğun anı bir düşün!
Gönlün hoplar, sevinç ve sürurla dolar. Neredeyse neşeden ölür ve mutluluktan uçar gibi olursun. Hakkındır da… Öyle ya!
Hangi sevinç, aziz ve celil olan Allah Teâlâ’nın rızasından duyulandan daha büyük olabilir?
Vallahi, dünyadayken Allah Teâlâ’nın ahirette senden razı olacağını düşünüp sevincinden ölürsen bu sana çok görülmez. Her ne kadar ahiretteki bu hoşnutluk tam kesin değilse de, bunu umman bile böyle bir sevinç için yeterli.
Öyleyse bir de Allah Teâlâ’dan, senden hoşnut olduğunu bizzat işitip için güvenle dolsa, endişen tamamen dağılsa, ebedî mutluluğa olan ümit ve emelin kesinleşse, sonsuz, kesintisiz, eksilmez ve şüphe götürmez nimetleri elde ettiğine kesin kanaatin gelse, durumun nasıl olur?
Bir de bunu düşün!
Aziz ve celil olan Allah Teâlâ’nın huzurundasın, sana karşı hoşnutluğu belli olmuş. Kalbin sevinçten uçuyor. Yüzün ağarıyor, parlayıp aydınlanıyor, yaradılışı adeta hal değiştiriyor ve çehren sanki dolunay gibi oluyor. Sonra sen mahlûkâtın huzuruna sevinçli bir yüzle çıkıyorsun. Yüzün en mükemmel güzelliğe erişmiş, ışıltısıyla pırıl pırıl bir nur yayılıyor ve sen kitabın sağ elinde, güzellik, nur ve parlaktıkta diğer insanları geçmiş bir durumda iken kendini bir düşün!
Kolundan bir melek tutmuş ve herkesin ortasında:
“Bu falan oğlu falan, bir daha asla mutsuz olmayacağı bir saadete ermiştir!” diye seslenir. Rabbin, yaratıkları huzurunda senden hoşnut olduğunu ilan etmiştir. Sana iyi zan besleyenlerin bu zanları gerçekleşmiş, seni itham edenlerin karalamaları boşa çıkmıştır.
İyiliğin Mükâfatı
Mahlûkâtın içerisinde, yarın elde edeceğin bu derece, dünyada iken yaratıklara yaltakçılık yapmaksızın ve onlar gözünde makam-mevki aramaksızın Rabbinin taatiyle meşgul olmanın tam bir karşılığıdır. Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah Teâlâ’ya karşı davranışlarındaki sadakat ve Rabbine karşı saygı derecesinin bedelidir. Allah Teâlâ, bütün mahlûkatın huzurunda sana bu büyük makamı ihsan etmiş, sana olan hoşnutluk ve dostluğunu ilan etmiştir.
Düşün bir kere!
Sen yaratıkların saflarını yara yara yürümektesin. Yüzünün nur ve güzelliği, gönlünün sevinç ve neşesiyle amel defterini sağ elinde tutmaktasın. İnsanların gözleri, Allah Teâlâ katında erdiğin lütfa erme hasreti ve büyük bir imrenişle sana çevrilmiş. Bu makamı elde etmek için Allah Teâlâ’ya karşı daha büyük bir ümit ve emelle çalışıp çabala!
Çünkü O lütfederse buna erebilirsin. Bu, karşı karşıya bulunduğun iki büyük durumdan birisidir.
Safvan bin Mihrez’in şöyle dediği bildirilmiştir: “Ben Abdullah bin Ömer’in elini tutuyordum. Yanına bir adam gelerek, ‘Allah Teâlâ’nın kul ile özel konuşması konusunda Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’den ne duydun?’
diye sordu. Abdullah şu cevabı verdi: “Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken dinledim: Kıyamet günü Allah Teâlâ mü’mini Kendisine yaklaştırır. Üzerine himaye örtüsünü koyar onu insanlardan gizler ve şöyle buyurur: ‘Ey kulum, falan falan günahını biliyor musun?’
Kul: ‘Evet ey Rabbim’ der. Sonra yine: ‘Ey kulum, falan falan günahını da biliyor musun?’
diye sorar. Böylece bütün günahlarını kendisine itiraf ettirir. Kul, içinden helâk olduğunu düşünür. O sırada Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Dünyada bunları senin için örttüm. Bu gün de onları senin için bağışladım.’ Sonra da iyilik defteri kendisine verilir.”
|