Kıyametin Manzarası ve Tekvir Sûresi
“Allah Teâlâ’nın, peygamberleri toplayıp da: ‘Size ne cevap verildi?’ dediği gün…” (Maide: 109) ayeti hakkında Mücahid’in şöyle dediği nakledildi: ‘Onlar korkarlar ve: ‘Bizim hiçbir bilgimiz yok’ derler. Yine: “O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün” (Casiye: 28) ayeti hakkında şöyle dediği bildirildi: “Yani, diz üstü sürünerek…” Mücahid devamla şunları söyledi: Abdullah’ın şöyle dediğini duydum: ‘Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: ‘Sizi mahşerde Cehennemin korkusundan diz çökmüş olarak görür gibiyim.” Yine Mücahid dedi ki: “Abdullah bin Ömer (radiyallâhü anh)’ın şöyle dediğini işittim: ‘Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ‘Kıyamet gününün manzarasına bakmak isteyen, “Güneş katlanıp dürüldüğünde…” (Tekvîr Suresi: 1) suresini okusun.”
Amr bin Zerr’in şöyle dediği bildirildi: “Sabahleyin hayır aramak üzere çıkan kişi, hayır bulur. Gözlerinizin yaşarmamasını ve kalblerinizin katılığını bana mı yüklüyorsunuz? Eğer bugün size Allah Teâlâ’nın Kitabından bir öğüt dinletmezsem, o zaman suçu bana yükleyin.” Sonra şu âyet-i kerimeleri okudu: “Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde…” (Tekvîr Sûresi: 1-3) tâ “…Kişi neler getirdiğini anlamış olacaktır” (Tekvîr Sûresi: 14) ayetine veya surenin sonuna varıncaya kadar… Sonra şöyle devam etti: ‘Beni dinleyiniz! O bekleyişte onlar arasında senin halin ne olacak?!
Onların maruz kaldığı korku ve dehşete; hatta kalbin güç yetiremeyecek, vücudun kaldıramayacak kadar büyüğüne senin de maruz kalacağını biliyor musun?
İşte görüyorsun o durakta peygamberlerin bile akılları şaşmış. Sen ise, asî, günahkâr ve Rabbinin hoşlanmadığı işlere devam edip dururken akim ne hale gelir ve halin nice olur?
En Yakın Akrabalar Bile Birbirinden Kaçar
O korku, dehşet, titreme, yalnızlık ve şaşkınlıktan dolayı evlat, baba, kardeş, eş ve akrabaların senden kaçtıkları, senin de hepsinden kaçtığın o anı düşün!
Nasıl da birbirinizi yüz üstü ve yardımsız bırakırsınız?
Eğer o günün büyük korkusu olmasaydı, annenden, babandan, eşinden, çocuklarından ve kardeşinden kaçman mertlik ve vefakârlık sayılmazdı. Fakat tehlike büyüktür, korku şiddetlidir. Bu yüzden ne sen onlardan kaçtığından dolayı kınanırsın ne de onlar kınanır.
Neden diğer insanlardan değil de özellikle bunlardan kaçıyorsun?
Onlara kızdığından dolayı mı?
Nasıl onlara kızarsın veya onlar sana kızarlar ki?
Öyleyse neden özellikle onlardan kaçıyorsun?
Kızdığından mı?
Oysa onlar, dünyada iken candaşların, gözünün nurları ve gönlünün sürurlarıydılar. Fakat onlardan birinin sende bir hakkı bulunup da yakana yapışarak aziz ve celil olan Rabbinin huzurunda seninle hesaplaşmasından, korkarsın. Sonra belki de davayı kazanır da, kurtuluş, ümidin olan iyiliklerinden kendisine verilir. B öylece sevaplarından ayrılır ve bu yüzden de Cehenneme girersin.
Cehennemden Bir Boyun Uzanır
Sen bu halde iken,, birden Cehennemden bir boyun çıkıp yükselir ve açık bir dil ile, yaratıklar içerisinden hesapsız olarak yakalamakla görevlendirildiği kimseleri haykırır. Sonra bu boyun yönelip gelir ve kuşun yem tanelerini topladığı gibi onları toplar, üzerlerine kapanarak ateşe atar ve ateş de onları yutar. Sonra onlarla birlikte Cehennemin içinde gizlenir.
İşte onlara bu yapılacak. Sonra bir münadî şöyle seslenir: Mahşer ahalisi kimin ikrama layık olduğunu görecektir. Her hal ve durumda Allah Teâlâ’ya hamdedenler ayağa kalksın!” Onlar ayağa kalkarak Cennete doğru seğirtirler.
Hesapsız Cennete Girenler
Sonra geceleyin kalkıp ibadet edenlere de aynı şey yapılır. Sonra, dünyanın ticaret ve alışverişi’ kendilerini Mevlâ’yı anmaktan alıkoymayanlara da böyle yapılır. Nihayet Cennetlik ve Cehennemliklerden bu gruplar (hesapsız olarak) girecekleri yere girdikten sonra, amel sahifeleri uçuşur, insanların sağ veya sol ellerine düşer ve mizanlar kurulur. Onca büyüklüğüyle kurulmuş mizanı düşün!
Kalbin ürperti içerisinde defterinin sağma mı yoksa soluna mı düşeceğini beklerken defterlerin uçuşmasını bir tasavvur et!
Üç Yerde Kimse Kimseyi Hatırlamaz
Hasan-ı Basrî’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in başı Hz. Aişe (radiyallâhü anh)’nın kucağındaydı. Derken uykuya daldı. Hz. Aişe (radiyallâhü anh) Ahireti hatırlayarak ağladı. Gözünden akan yaşlar Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in mübarek yanakları üzerine damladı. Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) bu gözyaşlarıyla uyandı. Başını kaldırdı ve: ‘Niye ağlıyorsun, ey Aişe’m?’
diye sordu. Hz. Aişe: ‘Ey Allah Teâlâ’nın Resulü, Ahireti hatırladım da… Acaba Kıyâmet günü yakınlarınızı hatırlar mısınız?’
dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ‘Canım kudretinin elinde bulunan Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki, şu üç yerde kişi kendisinden başka hiç kimseyi hatırlamaz: Teraziler kurulup insanların amelleri tartıldığı zaman iyilik kefesinin hafif mi, yoksa ağır mı geldiğini öğreninceye kadar. Amel sahifeleri dağıtıldığı zaman, sağ elinden mi, yoksa sol elinden mi verildiğini bitinceye kadar. Bir de Sırat yanında.”
Enes bin Malik’ten rivayet edilmiştir: “Kıyamet günü insanoğlu getirilip mizanın iki kefesi arasında durdurulur ve bir melek kendisi için görevlendirilir. Eğer terazisinin sevap kefesi ağır basarsa, görevli melek bütün mahlûkâtın duyacağı bir sesle şöyle seslenir: ‘Falan oğlu falan bir daha ebediyen mutsuz olmayacağı bir saadete ermiştir!’
Eğer, terazisinin sevap kefesi hafif gelirse bu defa de aynı melek, bütün mahlûkâtın işiteceği bir sesle şöyle seslenir: ‘Falan oğlu falan, bir daha hiç mutlu olmayacak bir şekavete uğramıştır!’
İşte sen yaratıklarla birlikte ayakta dikilirken birden bire meleğe bakarsın ki, ona zebanileri getirmesi emredilmiştir. Hemen ellerinde demir tokmaklar ve üzerlerinde ateşten elbiselerle gelirler. Sen onları görünce korkarsın, dehşet ve heybetten yüreğin uçacak gibi olur.
Adın Okunur
Sen bu halde iken, birden bire yüksek sesle adın okunur. Gelmiş geçmiş bütün mahlûkâtın huzurunda isminle şöyle çağırılırsın: ‘Nerede falan oğlu falan Aziz ve celil olan Allah Teâlâ’ya takdim edilmeye gel!’
Zaten melekler seni almak için görevlendirilmiş. Nihayet seni Rabbine yaklaştırırlar. Sözkonusu çağrıyla istenenin sen olduğunu bildikleri için isim benzerliğinin bulunması kendilerini şaşırtmaz.
Talha bin Amr bize haber verdi ki: Bana İbn Ebi Rabah şöyle dedi: Ey Talha!
Senin ismin ve benim ismim gibi kim bilir ne kadar çok isim vardır?!
Kıyamet günü: ‘Ey falan!’ dendiğinde hemen kastedilen kişi kalkar. Başkası kalkmaz. Çünkü kalbine sen olduğuna dair bilgi doğmuştur. Hemen ayağa fırlarsın. Bütün vücudun titrer. Organların çırpınır. Rengin uçar. Korkan, ürken ve titreyen yüreğin göğsüne küt küt vurur. Seni almakla görevli melekleri görünce, seni müthiş bir ıstırap, titreme ve korku tutar. Kullar içerisinde çağrılanın senden başkası olmadığını çok iyi bilirsin. Melekler ellerini sana uzatır, seni kıskıvrak yakalarlar. Sonra uysal hayvanların çekilmesi gibi seni çeker götürürler. Aziz ve celil olan Allah Teâlâ’ya arzedilmek ve O’nun huzurunda durup dikilmek üzere sürükleyerek safların arasından geçirirler. Sen: aralarından Rabbine doğru çekilip götürülürken bütün yaratıklar, gözlerini sana dikmişlerdir.
|