Seyr-i Sülük ve cezbe - Necmeddin-i Kübra
Sahip olduğun değerli cevherler sende aşk, muhabbet ve şevk ateşi gibi bir takım cevhere benzer hâl veya semâdaki müşahedelerin meydana gelmesini gerekli kılar.
Ne zaman senden nur yükselse, sana bir nur iner, ne vakit senden ateşler yükselse, sana ateşler iner. Ancak gökyüzündeki cevherler sayılıdır, bir sınırı vardır onu geçmez, sendeki cevherler aksine belli sayıya sığmaz. Çünkü sende bulunan cevherler gelişmeyi ve fazlalaşmayı kabul eder. Eğer gökyüzündeki cevherin benzeri olan sendeki cevherden daha kuvvetli ve değerli olursa sendeki eksik cevher tam olana özlem duyar, kuvvetli de zayıfı kendine çeker.
Eğer güçleri eşit ise, her ikisi de birbirine iştiyak duyar her biri, diğerini kendine çeker, böylece yolun ortasında karşılaşırlar. Bu özlem rahmetin sıfatı, cezbe ise, kuvvetin kudreti oluşunun eseridir.
Sendeki cevherler fazlalaşınca, bu cevher, semâdaki kendi cinsinden olan cevhere nazaran her şey haline gelir. Bu sefer cevher semâdan özlem duyar, o cevheri senin cevherin kendine çeker, o da sana iner.
Seyr ve cezbedeki sır budur. Zira seyr, malum olsun diye cevheri tasfiye etmekten başka bir şey değildir. Bu fiilin sonunda cevher fazla ise cezbeder, noksan ise özlem duyar.
İşaret
Ebu Bekir Vasıtî kaddese’llâhü ruhâhü dedi: ki (hyt: 320/932 den önce)
“Allah Teâlâ’nın cemâl ve celâl sıfatları çarpıştı. Bu çarpışmadan ruh doğdu. Oğul, parçaya anne-baba ise asla ve bütüne işaret eder”.
Ek
Yüz dairesi saf ve temiz hâle gelince su kaynağının parlaklığı ve berraklığı gibi nur saçar, iki kaş ve iki göz arasında olan bu nur kaynağı sebebiyle Seyyâr nur kaynağını kendi yüzünde hisseder. Daha sonra yüz tamamen nura gark olur, önünden yüzünün hizasına kadar olan kısmı böylece nurdan bir yüz olur.
Yine, nurlar fışkırır. O zaman ince bir örtünün ardından salıncak gibi gelip giden güneş görülür. Gerçekte bu yüz senin yüzün, bu güneş ise bedende gidip gelen “ruh güneşi” dir. Daha sonra bu saflık ve safiyet bütün bedeni kaplar ve önünde kendisinden nurlar çıkan bir şahıs müşahede edersin. Seyyâr bu anda, vücudunun her yerinden bu şekilde nurlar fışkırdığını hisseder. Nice kereler olur ki bütün benlik perdeleri ortadan kalkar, işte o zaman bütün bedeninle bütünüyle görürsün.
Basiretin açılışı gözden başlar. Sonra sırayla yüz, göğüs, daha sonra ise bütün vücutta ortaya çıkar. Önündeki bu nuranî şahıs sûfılerce “mukaddem”, “şeyhu’l-gayb”, ya da “mizanu’l-gayb” diye isimlendirilir.
Seyr u sülûkun ilk dönemlerinde bu nurâni adam senin karşına çıkar. Fakat zenci gibi simsiyah bir renkle seni karşılar. Sonra o senden gizlenir. Bu şahıs aslında senden kaybolmuş değildir. Tam tersine sen o olmuşsundur. O senin içine girer ve seninle birleşir, tek varlık haline gelir. O, sırf beden ve vücut elbisesinden dolayı siyahtır. Sen ondan vücudu fani kıldığın, şevk ve zikir ateşi onu elbisesini yakıp tükettiği zaman elbisenin içindeki cevher çıplak olarak ortaya çıkar da böylece gördüğün gibi nurânî bir hale gelir.
Kaynak: NECMEDDÎN-İ KÜBRÂ, Fevâihu’l Cemal Ve Fevâtihu’l Celâl.
Bu kaynak sitemizde mevcut.
__________________
öLürüm yoLuna öLürümde yine boyun eğmem, yakarım dünyayı uğruna ama sana eğiLmem.. öyLe sInIrsIz öyLe Derin öyLe Çok Severim ki KORKARSIN!! Kuruyup çöLe dönsemde Pare Pare oLsamda YENiLMEM!!..
|